İran’ın kuzey eyaletlerinden Erdebil’de doğan Ortadoğu uzmanı, araştırmacı Arif Keskin ile Jîna Mahsa Emînî ayaklanmasını, arka planını ve yansımalarını konuştuk
Mehmet Ali Çelebi
Kurdistan Eyaleti’nin Saqız kentinden olan Jîna Mahsa Emînî’nin (Jîna Mahsa Amini) erkek kardeşiyle birlikte İran’ın başkenti Tahran’da metro istasyonu çıkışında durduruldu. Saçlarının bir kısmı göründüğü gerekçesiyle 13 Eylül’de gözaltına alınan 22 yaşındaki Kürt kadını Jîna Mahsa Emînî ailesine ve arkadaşlarının yanına sağ dönemedi. Jîna diye çağrılan, İran nüfus görevlisinin Kürtçe fobisiyle Jîna diye kaydetmeyince kimliğe Mahsa diye kaydedilen Jîna Mahsa katledilerek 16 Eylül’de Saqız’daki ailesine cenazesi verildi. Diktatörlüklere karşı özgür medyanın ne kadar hayati olduğunun çarpıcı sürecine tanıklık etti dünya. Kardeşi ve iki kadın gazetecinin (gazeteciler Niloufar Hamedi ile Elaheh Mohammadi) peşine düşmesiyle cinayet duyuldu. Devlet bildik refleks gösterip örtmeye çalıştı, ancak Jîna Mahsa Emînî’nin babası Emced Emînî kızının vücudunda işkence izlerinin olduğunu söyledi. Gözaltına alan, sokaklarda kadınların kıyafetlerini ve saçlarını kontrol eden Erşad Devriyesi idi. İşkenceyle katleden ise bu Ortaçağ’dan fırlamış gibi olan Erşad Devriyesi’nin bağlı olduğu Ahlaki Emniyet Polisi (Gaşt-e Erşad) idi. 17 Eylül’de Saqız’daki cenaze töreninde molla rejimine öfke fayı hareketlendi ve “Jin, jiyan, azadî” sloganı yükseldi. İsyan kıvılcımları başkent Tahran’a sıçradı. Kadınların, öğrencilerin, gençlerin, fabrikalarda grev yapan işçilerin, habercilerin çabalarıyla 31 eyaletin olduğu İran’da neredeyse başkaldırı ateşinin yanmadığı yer kalmadı. Saç kesme eylemleri ve yürüyüşlerle dünyaya da yayıldı.
Direnişin sürükleyici sloganı “jin, jiyan, azadi” farklı coğrafyalarda yankı bulup “Women, life, freedom”, “Mujer, vida, libertad”, “mulher, vida, liberdade”, “Donna, vita, liberta”, “Frauen, Leben, Freiheit” sloganlarına dönüştü.
İran’da protestolar haftalar içinde artık rejimin yıkılması taleplerine evrildi. İran’da 2009, 2017, 2019’da gösteriler olmuştu. Bu kez hem süreklilik kazandı hem fazla kente yayıldı. 2009’dan sonraki gösterilerde Hamaney’e yönelik sloganlar, “Diktatöre ölüm” gibi sloganlar silik kalmıştı. Bu kez Fars, Azeri, Kürt, Beluçlar “Jin, Jiyan, azadî”, “Zen, zengedi, azadî”, “İslami hükümet istemiyoruz!”, “Molla hükümeti istemiyoruz”, “Tüm rejime ölüm!”, “Molla defolmalı!”, “Bimre diktator!”, “Müslümanların rehberi Rusya ve Çin’in uşağı”, “Örtülü, örtüsüz, devrime doğru ileri” sloganları atıyordu. Bazı kentlerde askeri yerler, mollalara ait merkezler ateşe veriliyordu.
Rejim güçlerinin Kürt ve Beluç kentler başta olmak üzere katliamlarla, idam cezalarıyla meydan okumayı söndürmeye çalışmasına rağmen 2022 serhildanıyla korku duvarı aşıldı, rejim simgeleri olan Humeyni’nin, Hamaney’in heykel ve posterleri, Kasım Süleymani’nin posterleri yakıldı.
Son yıllarda isyan periyotları arası zaman kısaldı. 2 Ağustos 1997 – 3 Ağustos 2005 arası reformistlerin adyı olarak Cumhurbaşkanlığı yapan Muhammed Hatemi’miye destek veren Selam gazetesinin kapatılmasıyla 1999 gösterileri patlak vermişti. Öğrenciler dahil en az 17 kişi katledilmişti. Haziran 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerine Hamaney-Mahmud Ahmedinejad etrafındaki yapının şaibe karıştırdığını kaydeden reformcuların adayları Mir Hüseyin Musavi ile Mehdi Kerrubi yanlıları günlerce sokaklardaydı. Devrim Muhafızları, mollalar ekonomik kaynakları yağmalarken işsizlik, pahalılık, yolsuzluuk ivme kazanmıştı, buna karşı Aralık 2017 isyanı patlak vermişti. En az 25 kişi katledilmişti. Yine yoksullaşma, işsizlik artarken hükümet ulaşım-ticaret, ısınma vb için önemli akaryakıt sübvansiyonlarının kesince benzin fiyatları, gıda fiyatları fırlayınca Kasım 2019’de ayaklanma oldu, günlerce sürdü. En az 304 kişi katledildi. Her ayaklanmada binlerce kişi tutuklandı, isyan yayılmasın diye internet bloke edildi. 2022 Jîna Mahsa Emînî isyanı farklı boyut kazandı, Farklı etnisiteden, dinden, mezhepten halklar eşitlik-özgürlük paydasında buluştu.
Genelde geceleri süren protestoların kitleselleşip kitleselleşmeyeceği, rejimi yıkmak için Azadi Meydanı, Cumhurbaşkanlığı, Devrim Muhafızları Karargahları gibi rejim kurumlarının bloke ve işgal aşamasına varıp varmayacağı merak ediliyor?
İran’ın kuzey eyaletlerinden Erdebil’de doğan Ortadoğu uzmanı, araştırmacı Arif Keskin ile Jîna Mahsa Emînî ayaklanmasını, arka planını ve yansımalarını konuştuk.
- Kürt kadını Jîna Mahsa Emînî’nin Tahran’da saçları gözüktüğü için katledilmesi sonrası 17 Eylül 2022’de Kurdistan Eyaleti’nin Saqız kentinde ve Tahran’da başlayan isyan diğer kentlere de yayıldı ve uluslararası gündeme de oturdu. “Jin, jiyan, azadî”, “Zan, zendegi, azadi”, “Diktatöre ölüm”, “Molla rejimi defol”, “Ölüm olsun zalime, ister şah olsun ister molla” gibi sloganlarla Hamaney’in doğduğu Meşhed kenti dahil, muhafazakarların üssü Kum dahil İran’daki 31 eyalete başkaldırı yayıldı. Dünyanın farklı kentlerinde de karşılık buldu. Protestolar, saç kesme eylemleri gerçekleştirildi. Bu bağlamda başkaldırının karakterini, isyanın sosyolojisini sormak istiyorum…
Aslında Mahsa Emînî’nin öldürülmesinden sonra ortaya çıkan protesto hareketi İran tarihi açısından bakıldığında kendine özgü özellikleri olan yeni bir protesto hareketidir. Özellikleriyle hem 1979’dan günümüze yenidir hem de İran tarihi çerçevesinde yeni özellikler taşıyor. Bunlar nelerdir? İlk defa İran tarihinde sosyal yaşama müdahale konusu kitlesel eyleme sebep oluyor. İlk defa İran tarihinde kadınların öncülüğünde, kadınların başrol oynadığı ve kadın sorununun temel alındığı bir protesto gösterisi gerçekleşiyor. En önemlisi de erkekler de bu protestoya dahil oldu, kadınların isteklerini desteklediler. Bu da yeni bir harekettir. 1979’dan sonra İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı protestolar genellikle lokal, bölgesel olarak kalmıştı. İran’ın her yerine yayılma potansiyeli göstermezdi, ama bu protesto ilk kez İran’ın her yerinde kendisini gösterdi. Protestoların İran coğrafyasını baştan başa sardığını söyleyebiliriz. Mesela 2009’da Yeşil Hareketi vardı. (Cumhurbaşkanı adayı Mir Hüseyin Musavi’nin öncülük ettiği reformist muhalefet, Mahmud Ahmedinejad’ın kazanması için seçime şaibe karıştırdığını kaydediyordu. Uzun süre gösteriler olmuştu) 2009’da Yeşil Hareketi daha çok yoğun olarak Tahran’da vardı. Tahran’dan uzaklaştıkça daha güçsüzdü. Bazı yerlerde hiç protesto yoktu, ama bugünkü protestolara bakıyoruz, protestolar her yerde. Tahran’da da var. Belucistan’da da var, Kurdistan’da da var, Azerbaycan’da da var. Her yerde protesto görebiliyoruz. 1979’dan sonra kendine özgü bir hareket.
Bu hareketin başka bir özelliği daha var. Bu hareket diğerlerinden farklı olarak toplumsal anlamda daha fazla insanları etkileme gücüne sahip. Mesela bakıyoruz Yeşil Hareketi, iktidar içi bir mücadeleydi, daha çok reformcu-muhafazakar çatışmasının bir ürünüydü. Ama bir kez biz burada herhangi bir iktidar-reformcu-muhafazakar çatışmasını görmüyoruz. Bu tam anlamıyla iktidarı, reformcuları ve muhafazakarları dışlayan, topyekûn İran İslam Cumhuriyeti’ni hedef alan bir harekete dönüştüğünü görüyoruz. Bu da önemli bir unsurdur. Bu hareket kendine özgüdür, özellikle İslam Cumhuriyeti diktatörlüğüne karşı dayanıklı elde edebilecek bütün mücadele yöntemini elde etmiştir. Lidersizdir, örgütsüzdür, amorftur, şekilsizdir, parçalıdır, dağınıktır. Organik bağa dönüşebilir ama organik bağları yoktur. Aslında isteklerin önemli bir bölümü bunun üzerinde duruyor. Bu da önemli. Ayrıca mahalle merkezli, mahallelerde çok güçlüdür. Bu da önemli.
Diğer taraftan bakıyoruz, özgürlük ilk defa bu kadar baskın bir söylem ve baskın bir slogan olarak baskın bir istek olarak siyasal alanda kendisini gösteriyor. Özellikle de özgürlük üzerinde odaklanan ‘kadın, hayat, özgürlük’ söylemi. Yine hep özgürlüklerin işaret edilmesi… Özgürlüğün sadece politik anlamda bir özgürlük değil, toplumsal ve kültürel anlamda da özgürlüğü kasteden çok kapsayıcı bir şey var. Ayrıca eşitlikçidir. Bu eşitlikçilik hem politik kimlik anlamında hem bireysel anlamda eşitlikçidir. Ve bu da önemli bir unsurdur. Ayrıca bu protesto hareketi birçok sınıfı kendi içine katabilecek bir potansiyel gösteriyor. Mesela en son esnaf grevleri, işçi grevleri gördük. Kamyoncuların, çok alandaki emekçilerin grevlerini görüyoruz, onların desteklerini görüyoruz. Bunlar İran açısından tarihsel önemi olan özellikler.
Bu protesto sadece kadınlarının saçı değil, sadece örtünme değil, 1979’dan günümüze kadar İran İslam Cumhuriyeti ile toplum arasında biriken tüm sorunların dışa vurumudur aslında. Bu sorun sadece özel yaşamla ilgili değil. İşsizlikten tutun tüm alanları kapsamış bir sorunlar yığını var. Bu sorunlar kümesinin, yığınlarının patlamasıdır aslında bu protesto. Ayrıca devletin başarısızlığı, etkin bir devlet olmayışı, ekonomiden kültür alanına kadar toplumsal sorunu insanların sorunlarını çözme kapasitesi olmaması da önemli bir unsurdur. Yani etkin bir devlet değil. Sorunları çözebilecek bir devlet değil. İşsizlikten tutun tarıma kadar sorun. İran’da önemli göller kuruyor, bitki örtüleri bozuluyor. Ekonomi dibe vurmuş durumda. Bütün bunlar da protestoların zemininde. Etkin bir devlet derken, kasıt hem insanların özgürlüğünü önceleyen, eşitliğini önceleyen, insanların sorunlarını çözebilen devlet aygıtı amaçlanıyor bu protestolarla birlikte.
Ayrıca bu protestolar toplumsal anlamda İran İslam Cumhuriyeti’nin kurduğu siyasal ortamı da dağıttı. Farklı bir İran karşımıza çıktı. Bu farklı İran’ın kendine özgü özellikleri var. Mahsa Emînî’nin ölümünden önce ve ölümünden sonra iki farklı İran var.
‘Bu grevlerin nitelikleri farklı’
- 43 yıllık molla rejimi için bir milat olarak alınabilir mi? 2011’de Tunus’ta diktatörlük yıkılırken, Mısır’da diktatörlük yıkılırken grevler etkili olmuştu. İran’da Kasım-Aralık 2022’deki grevler hangi kentlerde, hangi sektörlerde çıktı? Kitleselleşti mi?
Grev olmadığı takdirde bütün siyasal protestolar istedikleri başarıyı elde edemez. Başarının şartlarından birisi grevlerdir. Grev aslında devletin yönetme kabiliyetini elinden alıyor. Devleti işlevsiz hale getiriyor. Devlet yönetemiyor. Devlet yönetemediği için de başarısız hale gelebilir. Şimdi grevlere baktığımızda, grevler var, ama İran yönetimini, devleti işlevsiz hale getirebilecek noktaya erişmiş değil. Hâlâ devlet yönetme kabiliyetini sürdürebiliyor. Bu grevlerin nitelikleri de farklıdır. Bu grevler her gün olmuyor. Grevler haftanın bazı günleri, hatta bazı saatlerinde oluyor. Dikkat ederseniz mesela cumartesi günü veya belli günlerde grevleri görebiliyoruz, onun dışında pek grevler görmüyoruz. İran’daki grevler daha uzun süreli devam eden grevler değil. Bazen bir gün bazen yarım gün. Uzun süreli devam eden grevler değil. İşçiler için de bu geçerlidir. Tüm gün kepenk indirme diye bir şey yok. Kepenk indiriyorlar, ama bir gün. Diğer günlerde çalışmalarına devam ediyorlar. Bu bir yönüyle de grevler hâlâ devleti zora sokacak bir noktada değil. Ama adım adım oraya doğru evriliyor. Esnaftan tutun da kamyonculara kadar, oradan işçilere kadar, hastane işçilerine kadar her yere bir şekilde yavaş yavaş sıçrayan ve içine alan bir süreci görüyoruz. Grevler, İran’ın birçok bölgesine yayılmış durumda. Mesela iki önemli konu üzerinde duruyorlar protestocular: Biri esnaf grevleri, biri taşıma grevleri.
- Ekonomiyi kilitliyor…
Ulaşım ve taşımayı kapatabilirlerse ekonomiyi kilitleyebilirler. Ki esnafın greve gitmesi tarihsel anlamda önemlidir. Bunu da bir şekilde destekliyorlar, ama tabii ki hâlâ İran pazarı, çarşılar tam anlamıyla devreye girmiş değil. Ama oraya doğru bir eğilim ve yönelim olduğu gözüküyor.
‘İslam Cumhuriyeti’ni dönüştürebilecek umut vaat ediyor’
- Meşruiyet eşiği… Büyük fotoğrafa baktığınız zaman 1979’da Şah Pehlevi rejimine karşı ortaya çıkan dinamikler sokaklarda bir meşruiyet rüzgarı oluşturuyor. Bu dönemde de o meşruiyet eşiği aşıldı mı?
Şöyle söyleyebilirim: Bu protestolara ciddi bir toplumsal destek var. Toplumun önemli bir kesimi bu protestolarla duygudaşlık yapıyorlar. Protestoların söylemini, amaçlarını doğru buluyorlar. Tabii ki protestoya katılmakla protestoyu duygusal anlamda desteklemek ayrı bir şey. Ama baktığımız zaman toplumda geniş anlamda bu protestoların desteklendiğini görüyoruz. Ayrıca duygudaşlıkla birlikte protestocular halkın algısını da değiştirebilmişler. Bu da önemli bir unsurdur. O da şu anlamda: Mesela 1979’dan sonra ilk defa bir protesto hareketi halkta şunu yaratabiliyor: Bu protesto ciddidir. Uzun sürelidir, etkilidir. İran İslam Cumhuriyeti’ni dönüştürebilecek bir umut vaat ediyor.
En önemlisi korku duvarını aşabilen bir protesto var. Kamuoyu açısından bakıldığında sadece duygusal destek değil, zihinsel destek değil, meşruiyetin ötesinde pratikte de güçlü olduklarına yönelik bir kanı var. Siz meşruiyet sahibi olursunuz, ama zayıf olursunuz, zayıf gözükürsünüz. Bunlar hem meşruiyet sahibi olarak gözüküyorlar, haklı olarak gözüküyorlar. Haklı gözükmekle birlikte güçlü ve etkin de görülüyorlar. Bu açıdan da toplumu etkileme kabiliyetleri de yükseliyor bu çerçevede.
‘Kitleselleşirse stratejik yerleri ele geçirmeye çalışacaklar’
- Bu bağlamda Mısır’da Mübarek diktatörlüğüne karşı Tahrir Meydanı benzeri, en son Temmuz 2022’de Sri Lanka’da Rajapaksa diktatörlüğüne karşı Başkanlık Sarayı’nın işgali, hükümet binalarının işgali, hükümetin kritik kurumlarının bloke edilmesi ortaya çıkmıştı. İran’da da kadınlar, lise, üniversite öğrencileri eylem yapıyor. Belli kitleselleşme yakalanıp da benzer bir durum söz konusu olabilir mi? Tahran’da Başkanlık Sarayı, hükümet sarayları ve Azadi Meydanı’nın zapt edilmesi gibi bir durum ortaya çıkabilir mi?
Evet, zaten protestocuların amaçları mahalle merkezlerinden çok kitleselleşip caddelere inebilmek. Tahran’ın ana meydanlarına inip orada olabilmek. Bunu amaçlıyorlar. Eğer kitleselleşirlerse hem Tahran’ın büyük meydanlarına inecekler, bununla birlikte stratejik yerleri ele geçirmeye çalışacaklar. Ama şu anda bu stratejik noktadan uzak. Mesela İran Radyo Televizyon Kurumu gibi yerleri ele geçirmek isteyebilirler veya belli bölgeleri işlevsiz hale getirmek isteyebilirler. Böyle bir amaçları var. Kitleselleşebilirlerse kesinlikle sizin dediklerinizi yapacaklardır.
Düzenli ordu ile Pasdaranlar arası ayrım
- Stratejik kurumları paralize edebilecek dip dalgası kitlesel anlamda ortaya çıktığı zaman İran’da düzenli ordu ile Pasdaranlar, yani Devrim Muhafızları arasında, sivil bürokrasi arasında yarılmalar olabilir mi? İşaretleri var mı?
Şu anda İran devleti içerisinde bir bölünme var. En azından fikri olarak birçok konuda itilaflar var. Mahsa Emînî’nin öldürülmesinden sonraki sürecin nedeni konusunda çok farklı görüşleri var. Ama bu farklılıklar devlet içerisinde bir bölünmeye sebebiyet vermiş değil. Kopmalar, uzaklaşmalar, reddetmeler var. Birçok kişi devlet ile olan ilişkileri, yönetimle olan ilişkilerini kesiyor, değiştiriyor. Bunları biz rahatlıkla görebiliyoruz. Bu böyle bir çatışmaya doğru gidebilir mi? Gidebilir. Bunun temelleri de var. Mesela ordu ile Devrim Muhafızları arasında ihtilaf var, ama bu ihtilaf bir şekilde yönetiliyor. Çünkü şu anda ordunun komuta kademesi genellikle Devrim Muhafızları’ndan atanmıştır. Aslında ordu, Devrim Muhafızları tarafından idare ediliyor, komuta ediliyor. O nedenden dolayı ordu şu anda bağımsız değil. Ama duyduğumuz şeylerde hem orduda hem Devrim Muhafızları’nda hem gönüllü Besic milislerinde bir moral ve motivasyon düşüklüğü var. Hatta bazıları bastırma sürecine bile katılmak istemiyor. Onu doğru bulmuyor. Bu anlamda baktığımızda bu potansiyel var. Bu şu anda değil, ama belirli noktalardan sonra işleyebilir.
Mesela 1979 İran Devrimi’nde ordu, Şah’tan vazgeçti, devrimi kabullendi. Devrimi kabullendiği için süreç ciddi şekilde değişti. Bu oraya doğru evrilebilir, ama şu anda biraz uzakta.
- Mevcut tablo içerisinde eyaletlerde ciddi anlamda kapasitesi yüksek, etki gücü yüksek yeraltı örgütlenmeleri var mı? Örneğin Şah’ı deviren TUDEH gibi, Halkın Fedaileri devrimci yapılanmaları gibi örgütlenme durumu, mekanizması sokaklarda var mı?
Aslında önemli bir soru. İran toplum olarak kanımca sadece İslam Cumhuriyeti’ni reddetmedi. Aynı zamanda bizim gördüğümüz partilere de mesafesini koydu. Bunun en önemli nedeni şu: İran İslam Cumhuriyeti hiçbir partiye hiçbir örgütlenmeye halkla ilişki kurabilecek olanağı vermedi. Onlar örgütlenme olanağı vermedi, büyüme olanağı vermedi. Gördüğü her yerde içeri attı ve bitirdi. Bu bütün hareketler için geçerli. Çünkü hareketlerin örgütlenmesi için halkla diyalog kurması lazım. İçine girebilmesi lazım. Ama İran böyle bir fırsatı onlara vermedi. İran’daki halkın zihinsel, duygusal, fikirsel dönüşümü de eski örgütlerle çok bağdaşmıyor. Bu arada kopukluk da var. Ayrıca bu anlamda bizim geleneksel olarak bildiğimiz örgütler düşünüldüğü kadar güçlü değil. Halk içerisinde yerleri fazla yok. Bu gelecekte olmayacağı anlamına gelmiyor. Eğer özgür ve demokratik bir şey olursa kesinlikle onlar örgütlenir, o nedenden dolayı ben hep şunu söylüyorum: İran İslam Cumhuriyeti’nin dönüşümü İran’daki solun lehine. Sol şu anda örgütlenme alanı bulamıyor. Bastırılıyor ve bitiriliyor. İşçi hareketleri örgütlenemiyor. Demokratikleşme zemini olursa bunlar örgütlenebilirler. İstedikleri şeyi yapabilirler. Ama bugün baktığımızda pratikte çok etkin değiller. Halk zaten bunların dışında kendi yolunu çizmiş. Bu protestonun yönlendiricileri, taşıyıcıları aslında bizim bildiğimiz örgütlere mensup değiller. Onların dışında olan şeyler. Şu an bir katman olarak düşünsek, bildiğimiz rejim muhalifi grup var. Ama bir grup da var, görünürde politik değiller, politik bir hayat sürmediler, ama şu dönemde politikleştiler. Aslında süreci onlar yönetiyorlar. Düne kadar politikanın içinde olmayıp politikleşen bir kitle var. Bir tür seçkin gruplar var. Bir tür aydınlar var ve süreci onlar idare ediyor. O geleneksel örgütler şu anda prosese istedikleri şeyi yapabilmiş değiller.
Kürtler, Beluçlar çok etkinler
- Başkaldırı sırasında, halkların meydan okuması sırasında İran; Hewlêr, Süleymaniye gibi yerlerdeki Komala, KDP-İ gibi Peşmerge güçlerine karşı hava harekatları düzenledi. Burada algı saptırmaya, iç politikaya oynayıp milliyetçiliği körüklemeye dönük bir manevra mıydı?
İran yönetimi şöyle yorum yapıyor: Diyor ki bunlar bölücüler ve ben aslında İran toprak bütünlüğünün garantörüyüm. Ve bana karşı yapılan her isyan İran toprak bütünlüğünü zedeleyebilir. İran’ı bölebilir. İran bu bölücülük imgesine çalışıyor. Bu algı için yaptı. Neler yaptı? Önce Kuzey Irak’taki bölgeyi bombaladı. Sonra da gitti, İran-Azerbaycan sınırında iki kez tatbikat yaptı. Hem Azerbaycan’a hem Irak’a mesaj. Bölücülük imgesi için yaptı. Bu bir algı yönetimiydi. Evet, İran’daki Kürtler protesto sürecinde çok etkinler. Beluçlar çok etkinler. Kürtler çok etkinler. Ama bu etkinlikleri herhangi bir örgütün isteğiyle ortaya çıkmış etkinlik değildir. Halk kendiliğinden gösterinin içerisinde. İran’da hiçbir örgütün bu kadar kitlesel bir tabanı olmadı. Bizim Senendec’te gördüğümüz, Mahabad’da gördüğümüz, Belucistan’da gördüğümüz o kitleselliğe hiçbir örgüt sahip olamaz. İran İslam Cumhuriyeti, halkın kendi iradesini dışarıdan başka örgütlerin iradesi gibi göstererek halkı kriminalize etmeye çalışıyor. Sorun burada herhangi bir rejim muhalifliği değil, sorun burada halk ile ilişkileri. Tahran’da sorunun var, Senendec’te de sorunun var, Kerec’te de Zahidan’da da sorunun var. Senin Fars ile Kürt ile Türk ile Arap ile Beluciler ile hepsiyle sorunun var. Hepsiyle sorunun var. İmge ve algı yönetimiydi yönetmeye çalıştılar.
Arif Keskin kimdir?
Arif Keskin, İran’ın Erdebil (Ardabil) Eyaleti’nin Muğan ilçesinde doğdu. Lise eğitimini Muğan’da tamamladı. Doğu Azerbaycan Eyaleti’ndeki Tebriz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden 1993’te mezun oldu. 1999 sonrası Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi alanında Yüksek lisans yaptı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde doktorası olan Arif Keskin, 1999’dan itibaren çeşitli düşünce kuruluşlarında Ortadoğu uzmanı olarak çalıştı.