Mustafa Durmuş
Bilindiği gibi, sigara ve alkollü içeceklerden alınan vergilere altı ayda bir “güncelleme” adı altında zam yapılıyor. Yani bu ürünlerden alınan maktu vergi miktarları yılda iki kez artırılıyor.
Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla geçen Cuma günü Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı uyarınca sigara ve alkollü içeceklerde uygulanan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artırıldı. Aslında normalde Temmuz ayında yapılan bu vergi artışı bu yıl iki ay öne çekilerek Mayıs ayında yapıldı.
Sigara ve içkiden alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının yüzde 12’yi aştığı, yani devletin topladığı her 100 TL’lik verginin 12 TL’sinden fazlasını “ötekileştirilmiş” içki ve sigara içicilerinin ödediği dikkate alındığında, iktidarın gelire olan ihtiyacının giderek arttığını, bu yüzden zammı öne çektiğini ileri sürmek mümkün.
Nitekim bütçe gerçekleşmelerine ve ortaya çıkan devasa bütçe açığına bakılırsa, daha yılın ilk 5 ayında merkezi yönetim bütçesi ödeneklerinin üçte ikisinin harcandığı görülüyor. Sınır ötesi askeri operasyonların bu süreci hızlandırması da kaçınılmaz.
Cumhurbaşkanlığı Kararına göre; alkol derecesi yüzde 22 ve üstü olan içeceklerden alınan asgari maktu vergi tutarı 481,98 TL’den 602,48 TL’ye, sigaradan alınan ÖTV ise 0,71 TL’den 0,78 TL’ye yükseltildi. Böylece alkollü içeceklerin fiyatları kabaca yüzde 25, bir paket sigaranın fiyatı ise yüzde 10 artmış oldu.
Dünyanın birçok yerinde de kanıtlandığı gibi, Türkiye’de de dar-düşük gelirli emekçilerin sigara tüketimi, üst gelirli gruplardan oransal olarak daha yüksek. Yani zenginler (oransal olarak) yoksullardan daha az sigara tüketiyorlar.
“Yak bir sigara” dönemi sona eriyor
Bunu belki yoksullar açısından, “kederlendikçe yak bir sigara” sözüyle açıklamak mümkün. Ne de olsa yoksulların zenginlere göre kederlenecek ya da kaygılanacak çok daha fazla sebepleri var.
Ama sigara ya içki fiyatları öyle arttı ki, artık “kederden ya da neşeden içebilmek” giderek bir hayal olmaya başladı. Bu da bu insanlara karşı yapılan bir haksızlık.
Bu zamların “insan sağlığını korumak” gerekçesiyle yapıldığını savunabilmek çok zor. Öyle bir amaç olsaydı, günümüzde insan sağlığını bozan o kadar fazla şey var ki sigara ve alkollü içeceklerin bunların yanında esamesi okunmaz. Başta doğayı kirletenler olmak üzere, bu faaliyetler ya davranışlar bırakın cezalandırmayı adeta cesaretlendiriliyorlar.
“Fakirin cuğarasına dokunma !”
Oysa ne demişti Bozkırın Tezenesi rahmetli Neşet Ertaş: “Fakirin cuğarasına dokunmayacaksın”. Elbette garibin birasına da, içkisine de dokunmayacaksın…
Kuşkusuz bu durum vergide adalet ya da adaletsizlik tartışmalarını da beraberinde getiriyor. Nitekim Vergi uzmanı dostumuz Ozan Bingöl bu adaletsizliği şöyle bir tweet ile çok güzel özetlemiş:
“Bu ülkenin gerçek vergi rekortmeni; 20 dal sigaranın 17 dalına vergi ödeyen, içtiği rakının yüzde 75’i vergi olan, bir araba kendine iki araba devlete alan, bir cep telefonuna beş ayrı vergi veren, maaşı daha eline geçmeden vergisi kesilen, mutfak tüpüne bile ÖTV ödeyen vatandaşlardır.”
Otoriter bir rejimde vergi adaleti olmaz
Bingöl vergiyi ödeyenler açısından durumu çok iyi özetlemiş. Konunun bir de bu kararı alan iktidarlar açısından önemli bir boyutu var zira böyle kararlar, alıcılarının niteliğini de ortaya koyuyor.
Şöyle ki otoriter, baskıcı rejimlerde vergi adaletinden söz edilemiyor zira böyle rejimlerde ve onun iktidarlarında sosyal adalete yer yok. Bu tür iktidarlar daha çok, belli kesimlere sundukları vergisel ve diğer maddi imtiyazlarla, nepotizmle, buna karşılık toplumun diğer kesimlerine karşı uyguladıkları ayrımcılıkla anılıyorlar.
Bu bağlamda, eğer bir ülkede siyasal iktidar tarafından belli sınıflar, kesimler gruplar açıktan kayırılıyor ve diğerleri kapsam dışında bırakılıyorsa, hatta diğerlerine bu kayırıcılıktan doğan ağır faturalar ödettiriliyorsa, böyle bir ülkede doğru vergiyi, doğru miktarda, doğru zamanda ve doğru zeminde elde edebilmek, kısaca vergiyi adil ve etkin bir biçimde alabilmek mümkün değil.
Özetle, vergi adaleti sosyal adalete dayanır. Sosyal adalet ise eşitliği, eşit yurttaşlığı ve bunu sağlamaya dönük bir hukukun ve demokrasinin varlığını gerektirir. Bugün bunlar olmadığı için vergi adaletsizliği de doruk noktasına çıkmış durumda.
Meselenin özü bu…