Kenan Kırkaya
Muhalefet bir süredir “siyasi cinayet hazırlıkları yapıldığına” ilişkin kaygılarını dile getiriyor. İktidar iddiaları hemen reddetti fakat hem muhalefeti suçlayarak hem de üstü örtülü “istersek yaparız” mesajı vererek. İçişleri Bakanı önce “böyle bir istihbarat” yok dedi, ardından “bu söylemler şifredir, 15 Temmuz’dan önce de bunu dile getirmişlerdi sonra darbe oldu” sözleriyle tartışmanın seyrini değiştirmeye çalıştı.
Peki siyasi cinayetler yaşanır mı, bu cinayetler olursa kimler tarafından, hangi amaçla yapılır? Siyasi cinayetleri işleyenler siyasi amaçlarına ulaşır mı? Saray’ın İletişim Başkanlığı’na göre bu sorular saçma, çünkü Türkiye’de faili meçhul cinayetleri bu iktidar bitirdi! Tıpkı OHAL’i bitirdiği gibi! Bence de sorular saçma. Saçmalık şu ki Türkiye’de siyasi cinayetler hiçbir zaman bitmedi. Hrant Dink ve Tahir Elçi gibi yakın tarihte yaşanan cinayetler alacak verecek meselesi yüzünden işlenmedi. Biri Ermeni, diğeri Kürt sorunu gibi bu ülkenin kalıcı, iktidarın ise çözümsüzlüğünden nemalandığı temel sorun alanları nedeniyle işlendi bu cinayetler. Kimi raporlara göre Türkiye’de 2002-2020 arasında 432 kişi faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Ebubekir Deniz ile Serdar Tanış’ın akıbetleri hala bilinmiyor. Bitirdik dedikleri 90’lı yıllardaki faili meçhul cinayetlerin akıbetini soran Cumartesi İnsanları’nın eylemi bu iktidar tarafından yasaklandı, Cumartesi Anneleri bu iktidar tarafından tartaklanıp gözaltına alındı. Berfo anaya verdikleri sözü tutmadıkları gibi, kaçırılan evlatlarının akıbetini soran yüreği yanık yeni anneler eklediler bu tabloya. Bitirdikleri faili meçhuller, siyasi cinayetler değil bu ülkedeki hak ve hukuktur.
Üstelik artık 90’lı yıllardaki gibi bu işleri gizli kapaklı yapmayı da sevmiyorlar. Siyasi cinayetler alenen işlenmeye başlandı, Roboski’de, Ankara’da, Suruç’ta açık açık katliamlar yapıldı. Ceylan, Uğur, Cemile, Enes, İsmail, Berkin ve yüzlerce çocuk sokak ortasında vuruldu. Kaçırmalar alenileşti, işkence sokağa taştı, “kaldırdık” dedikleri OHAL’i bir daimi yönetim biçimine dönüştürdüler. Üstelik “siyasi cinayetler olabilir” iddialarını yalanlamaları da gerçekten yalanlama değil. Bu iddialara karşı çıkıyormuş gibi yaparak tartışmanın sürmesini, konunun gündemde kalmasını sağlıyorlar. “Siyasi cinayetleri biz bitirdik” derken bile “istersek yaparız” mesajını veriyorlar. Çünkü “siyasi cinayetler olacak” tartışmasından beklentileri var, bununla korkuyu hâkim kılmak istiyorlar. Yoksa bu iddialar tartışma konusu değil araştırma konusudur. İktidar bu tartışmalardan rahatsızsa, bu konuların gündeme gelmesini istemiyorsa, kurar bir araştırma komisyonu ve geçmişte yaşanan cinayetlerle birlikte iddiaları araştırır.
TÜGVA sızıntıları, SADAT’ın orduya yerleşmesi, siyasi cinayet hazırlıkları, Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik saldırı hazırlıkları Türkiye’nin daha fazla ateşe atılmasının hazırlıklarıdır, “Benden sonrası tufan” yaklaşımıdır. Türkiye bu filmi daha önce 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçim süreçleri arasında büyük bedellerle yaşadı. Belki o dönem, daha fazla şiddet yaşanmasın diye toplum tercihlerini değiştirdi, belki iktidar bununla ayakta kalabildi. Ama o tarihten bu yana hep birlikte şunu gördük. Şiddetle ayakta kalan topluma daha fazla şiddet dayatıyor, şiddeti bir siyaset diline dönüştürüyor. Şiddetle iktidarda kalanın şiddetten vazgeçmesi mümkün değil. Şiddeti bitirecek olan bu iktidar zihniyetinin değişmesidir.