Bedirhan Bey’in torunu Abdürrezak Bedirhan, cezaevinde bulunduğu Trablusgarp’tan döndükten sonra Kürdistan’a yakın olmak için Kafkaslara geçer ve kültürel-siyasi çalışmalara başlar. Hoy kentinde bir Kürtçe okul kurar ve Kürt aşiretler arasında belli bir birlik oluşturur
Hüseyin Kalkan
Abdürrezak Bey, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kürtlerin özgürlüğü için çalışmalarını sürdürürken, İttihat ve Terakki tarafından yakalanır ve öldürülür. Uzun süre Abdürrezak Bey’in nasıl öldürüldüğü bilinmez. Abdürrezak Bey ile ilgili kaynaklar nasıl ve kim tarafından öldürüldüğüne dair bilgi vermezler. Oysa ki Abdürrezak Bey’i öldürenler savaş sonrasında başka davalardan dolayı yakalanıp yargılanmışlardır, bu ardada tanık ifadelerinde Abdürrezak Bey’in nasıl ve kimler tarafından öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Bu araştırmada konuya ilişkin bilgileri belli bir kronoloji içinde ele alacağız.
Abdürrezak Bedirhan, Bedirhan Bey’in torunudur. Osmanlı Sarayı’nda önemli görevlerde bulunmuş, müşavirlik makamına kadar yükselmiştir. Üsküdar Belediye Başkanı olan Rıdvan Paşa’nın 23 Mart 1906’da öldürülmesi olayında Bedirhanlı ailesi mensupları sorumlu tutulmuş, Abdürrezzak Bey de tutuklanarak Trablusgarp’a hapsedilmek üzere sürgün edilmiştir. Abdürrezak Bedirhan, otobiyografyasında kendisinin ve sekiz aile ferdine adam öldürme iftirasının atıldığını, bu yüzden tutuklanarak sürgüne gönderildiklerini ve dört yıl Trablusgarp hapishanesinde hapsedildiklerini ifade etmektedir. Kimi kaynaklar Rıdvan Paşa’nın öldürülmesi olayından sonra İstanbul’da ikamet eden binlerce Kürdün sürgün edildiğini yazar.
1910 yılında serbest bırakılan Abdurrezzak Bedirhan, Kafkaslara geçer. Rusların egemenliğinde olan bölgede bir süre faaliyet gösterir. Bu sırada 1. Dünya Savaşı patlak verir. Abdürrezak Bey savaş koşullarından yararlanarak bir Kürt devletinin kurulması için çalışmaya başlar. Bu dönemde Ruslarla önemli ilişkiler kurmuştur. Doğu Kürdistan’ın Hoy şehrinde bir kongre toplanır ve Abdürrezak Bedirhan, Kürtlerin temsilcisi olarak ilan edilir.
Abdürrezak Bedirxan, Doğu Kürdistan’da çok ciddi siyasal ve kültürel faaliyetler içine girer. Bu faaliyetlerin en önemlilerinden biri, 1912 yılının sonu ve 1913 yılının başlarında Doğu Kürdistan’ın Hoy şehrinde, Abdürrezak Bedirxan’ın başkanlığında kurulan “Komela Cihanzanî” (Hizirvan), “Gihane” ve “Cihandani”(Hawa) adlı eğitim kuruluşlarıdır. Bu yapılanmanın esas amacı Kürtler arasında eğitim seviyesini yükseltmek, Kürt dilini geliştirmek, Kürt gençlerini Rusya’ya göndererek eğitmek, Kürtçe gazete ve dergiler çıkarmak ve Kürtlerle Ruslar arasında dostluk ilişkilerini geliştirmekti. Ayrıca Abdürrezak Bedirxan önderliğinde kurulan bu yapılanmanın en önemli amaçlarından biri de Kiril alfabesine dayanarak Kürtçe bir alfabe oluşturmaktı. Abdürrezak Bedirxan, Arap alfabesinin Kürt diline uygun olmadığını ve Kiril alfabesinin kullanılması ile birlikte Kürtlerin Rus dili ve Avrupa dillerine açılacağını düşünüyordu.
Bu okul Kürdistan tarihinde bir ilkti. Avrupa standartlarına göre şekillenen bir kurumdu. Okul öğrencilerin ders gördükleri bir sınıf, yemek yedikleri bir salon, öğretmenler odası, küçük bir sağlık merkezinden oluşuyordu. Ayrıca okulun geniş bir bahçesi vardı. 27.10.1913 tarihinde okulun resmi açılışı yapılır.
Kürdistan için
Abdürrezak Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında girmesiyle 1914’te Ekim-Kasım aylarında itibaren Muradiye-Doğubeyazıt-Maku üçgeninde faaliyetlerini artırır. Bir isyan için hazırlıklara başlar. Kürt köylülerinden oluşan askerlerinin sayısı 800’ü bulur.
Abdürrezak Bey bu dönemde İttihat ve Terakki’den kaçan Ermenilerin Rusların egemenliğinde bulunan güvenli bölgelere ulaşması için çaba gösterir. 1915 baharında Botan’a geçip bir isyan başlatmak ister, bu sırada Ruslar Van’dan çekilmeye karar verir ve Abdürrezak Bey’e desteklerini keserler. Abdürrezak Bey bu durumu otobiyografyasında şöyle anlatıyor: “Bir süre sonra General Nikolayev bana; ‘Artık karar aldık, senin Rus güçlerinin içinde işin kalmadı. Özgürsün. İstediğin yere gidebilirsin’ dedi.
Ben de;
‘Bazı adamlarımla Botan’a gideceğim’, diye cevap verdim.
Aynı dönemde Ruslar Malazgirt’ten geri çekilmeye başlamışlardı. Geri çekilme Kop’tan Kağızman’a kadar varmıştı.
…
Ben Botan’a dönmeden önce resmi olarak; Rus askerleri Van şehrini terkedip çekileceklerini açıkladılar. Halk hemen paniğe kapılıp, şehirden kaçmaya başladı. Yanımda kalan 27 atı Ermeni ve Kıldani ailelerinden tanıdıklarıma verdim. Panik içinde kaçan halka varmaya çalıştım.
İki hafta sonra 3 Ağustos 1915 tarihinde Tiblis’e geldim. Geldiğimde yeniden duydum ki Rus askerleri, terk ettiği toprakları, tekrar dönüp ele geçirmiş” (s.71.)
Bunlar Abdürrezak Bey’in yazdığı son satırlardır. Kendisinden bir daha haber alınamaz.
Üstelik bu konuda araştırma yapan araştırmacılar da bu dönemle ilgili bir bilgiye ulaşamazlar. Bedirhanların tarihini yazan Ahmet Kardam şunları yazıyor. “(Abdürrezak Bey) tümü ile kendi yarattığı imkânlarla ve oluşturduğu Kürt birlikleri ile Bohtan’a ulaşmaya çalışırken, Rus askerlerinin Van kentini terk etmeye karar vermesiyle, bu plandan vazgeçip 1915 yazında Tiflis’e dönmek zorunda kalır.
Abdürrezak Bey’in o tarihten 1918’de ölümüne kadar ki yaşamına ilişkin herhangi bir bilgiye ulaşamadım.” (Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan s.49)
Abdürrezak Bey nasıl öldü?
Abdürrezak Bedirhan’ın otobiygorafiyasını yayına hazırlayan Prof. Dr. Celile Celil, Abdürrezak Bedirhan’ın yakalanıp idam edildiğini yazar. “Abdurrezzak Bedirhan, 1918 yılında Osmanlı-Türk askerlerinin eline geçti ve idam edildi.” (Abdurrezzak Bedirhan Otobiyografya s. 6) Celil’in yazdıklarında, Abdürrezak’ın nasıl ve nerede yakalandığına ve nasıl öldürüldüğüne dair bir bilgi bulunmuyor. Malmısanj ise Abdurrezzak Bedirhan ile ilgili çalışmasında, Abdürrezak Bedirhan’ın nasıl öldüğüne dair bir bilgi vermez. Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan kitabının yazarı ve Bedirhan Bey’in beşinci kuşaktan torunu Ahmet Kardam ise Abdürrezak Bedirhan’ın öldürülmesi ile ilgili şunları yazar “Bir Osmanlı teğmeninin refakatinde Musul’a ulaşan Abdürrezak Bey, 1918 yılında İttihat ve Terakki tarafından öldürülür.” (s.50) Kardam, bu bilgiye Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde yaptığı çalışma sonucu ulaşır. Anlaşılan o ki arşivlerde Abdürrezak Bey’in nasıl öldürüldüğüne dair başka bir bilgi bulunmamaktadır. Abdürrezak Bedirhan’ın Musul’da İttihat ve Terakki tarafından öldürüldüğü doğrudur. Ancak eksik bilgidir. Katilin kim olduğu konusunda andığım her üç kaynakta da somut bir bilgi bulunmamaktadır. Oysa ki katil bellidir ve yargı önüne çıkmıştır.
Kut’ül Amare kahramanı mı?
Abdürrezak Bedirhan’ı Musul’da bırakıp Osmanlının 1. Dünya Savaşı’ndaki durumuna dönelim. Çanakkale Savaşı’ndan sonra Osmanlı ordusu büyük ölçüde yıpranmış, dağılmış durumdadır. Öyle ki Sarıkamış’ta kış koşullarında savaşmaya gönderilen askerlere kışlık elbise bile verilemez. Askerler yarı aç yarı tok kış koşullarında dağa gönderilir. Bütün cepheler de yenilir. Kafkas cephesinde ise hezimete uğrar. Osmanlı orduları Irak’a kadar çekilir. Bu arada Musul yakınlarında, Kut’ul Amare’de meydana gelen bir çatışmada Türkler İngiliz ordusunu yener ve Musul bir süre daha Osmanlıların hâkimiyetinde kalır. Bu cephenin ve Musul’un komutanı Halil Paşa’dır. (Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcasıdır ve Osmanlı 6. Ordusu’nun komutanıdır.) İşte bu dönemde yakalanan Abdürrezak Bedirhan Musul’a getirilir ve bir müddet sonra ise öldürülür. Tutanaklarda ölüm nedeni dizanteri olarak gösterilir. Savaşın bitmesi ve İstanbul’da İttihat ve Terakki’nin yargılamaları başlaması üzerine gerçek ortaya çıkar. Divan-ı Harb-i Örfi duruşmalarında tanıklar Halil Paşa ve yardımcısının, askerin iaşesini satarak 60 bin askerin ölümüne neden olduklarını söylerler.
Davalar başlıyor
Savaş bittikten ve İtilaf ülkeleri İstanbul’u ele geçirdikten sonra savaş suçları için yargılamalar başlar. Divan-ı Harb-i Örfi davalarında daha çok Ermeni kırımına katılmış kamu görevlileri, askerler ve siviller yargılanır. Belgeler ve tanıkların anlatımı ile birçok olay aydınlatılır ve birçok dava sonuçlandırılır. Bu davalarla ilgi tutanaklar hala Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’ndedir. Üstelik bu davalara ilişkin birçok haber dönemin gazetelerinde yayınlanmıştır. Bu davalarla ilgili belgeler çevrilip yayınlanana kadar Abdürrezak Bedirhan’in öldürülmesi faili mehçul kaldı.
Abdürrezak Bedirhan ile ilgili dava Musul davasıdır.
Halil Paşa ve emrindekiler Musul’da birçok suç işlemiş, birçok Ermeniyi katletmiş ve mallarına mülklerine el koymuştur. Halil Paşa’nın zulmüne uğrayanlar sadece Ermeniler değil, Kürtler ve Romanlar işkenceden geçirilmiş, öldürülmüş, mallarına el konulmuştur. Hatta Musul davasında ifade veren bir tanık, Halil Paşa ve yardımcısının askerin iaşesini sattıkları için 60 bin askerin öldüğünü söyler.
Abdürrezak Bedirhan’ın öldürülmesinin gündeme geldiği Musul’a ilişkin davanın ne zaman başladığı belli değil. Ancak 1919 yılında, 19 Nisan günü yapılan duruşmada Abdürrezak Bedirhan’ın öldürülmesi gündeme gelir. Bu davada Musul Merkez Komutanı ve Halil Paşa’ın yardımcısı Nevzad Bey yargılanmaktadır. Tanık olarak dinlenen Musul eski Muhacirin Müdürü Celâl Bey, Bedirhani Abdürrezak Bey’in merkez kumandanlığında misafir edildiğini, vefatından bir gün önce onu gördüğünü ve gayet iyi göründüğünü söyler. İfadede anlaşıldığına göre ailesine dizanteriden öldüğü bildirilmiştir. Bu duruşmadan sonra Nevzad Bey Malta’ya sürgün edilir ve oradan da firar ettiği için duruşması ertelenir ve bir daha görülmez.
Abdürrezak Bedirhan’ın öldürülmesi olayı tekrar Musul ile ilgili açılan ikinci davada gündeme gelir. 2 Haziran 1919’da başlayan bu dava, Yüzbaşı Ferid Bey hakkında “Musul’da vukua gelen mezalim” nedeni ile açılan davadır. Nevzad Bey’e yönelik suçlamalara bu davada da devam eder. Bu duruşmada Edirne Defterdarı Kâzım Bey, Abdürrezak Bey’in zehirlendiğini, Nevzad Bey’in, askerin iaşesini çalması nedeni ile 60 bin askerin öldüğünü söyler ve “Ordunun celladı Nevzad idi, Valinin de celladı jandarma kumandanı idi” diye ekler.
Bu davanın 14 Haziran tarihli duruşmasında Emniyet-i Umumîye Müdürü Halid Bey’in yazılı ifadesi okunur. Halid Bey ifadesinde, Abdürrezak Bey’in, Nevzad ve Ferid beyler tarafından, çayına zehir katılmak suretiyle öldürüldüğünü bildirmektedir. 28 Temmuz tarihli duruşmada ise Musul eski Polis Müdürü Halid Bey, daha önce verdiği yazılı ifadeyi tasdik eder ve “Musul’da Nevzad Bey’in birçok mezalimine muttali olduğu halde korktuğu için sesini çıkarmadığını” söyler. 24 Aralık oturumunda savcılık “Ferid Bey’in ve Nevzad Bey’in Musul’a gönderilen Ermenilere zulüm yaptığı ve Abdurrezzak Beyi ihnâk ve katl gibi mevâdd ile maznun” olduğunu söyler. 14 Mart 1920’de yapılan duruşmada savcı Ferid Bey’in Abdurrezak Bey’in öldürülmesine yardım ettiği sabit olduğu için cezalandırılmasını ister. 18 Mart 1920’de karar açıklanır, bütün suçları tek tek saydıktan sonra yetkisizlik kararı verir ve dava kapanır. Halil Paşa, Nevzad Bey ve Ferid Bey de suç sabit olduğu halde cezasız kalmış olur. Bu davaya ilişkin haberler dönemin gazeteleri olan Alemdar, Peyam-ı Savbah, Tercüman-ı Hakikat ve Yeni Gazete’de yer alır. (İttihad ve Terakki’nin Yargılanması, Vahakn N. Dadrian-Taner Akçam 176-178)
Davanın bu şekilde sonuçlanmasının nedeni, İtilaf devletlerinin savaş nedeni ile zayıf düşmesi, kendi aralarındaki sorunlardan dolayı İstanbul’daki etkilerinin zayıflamış olmasıdır. Zaten aynı dönemde Ermeni Katliamı dolayısıyla açılan davalar da yavaş yavaş kapatılır. Böylece ilk faili meçhul bir cinayet aydınlanmış olur, ama failler cezalandırılmaz
Not:Fotoğraflar Malmisanij’ın Cızira Botanlı Bedirhanlar adlı kitabından alınmıştır
Kaynaklar
Ahmet Kardam: Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan, Dipnot Yayınları- Ankara
Abdurrezak Bedirhan: Otobiyografiye, Peri Yayınları- İstanbul
Malmîsanij: Cızira Botanlı Bedirhaniler, Avesta Yayınları-İstanbul
Vahakn N. Dadrian ve Taner Akçam İttihad ve Terakki’nin Yargılanması 1919-1922