Güneşin doğumundan önce uyanıp, Güneş’e doğum yaptıran ebelerdir Êzidî kadınlar. Güneşin kutsiyetine inanan, Güneşin ziyasında leke olmaz diyenlerdi onlar.
Güneşe ebelik yapan kadınları olan bu insanlar neden yeryüzünün lanetlileri ilan edilmişlerdi? Havanın, suyun, ateşin, toprağın, kurdun, kuşun hatırını Hak bilen bu kadim inanç, egemen erkekliğin öncülük ettiği karşıt İslamın, Emevi İslam anlayışının ve bu anlayışın günümüzdeki savunucusu IŞİD’in hedefi haline gelmesinin nedeni neydi? Soykırım canlı yayında verilirken “kendine demokrat” olan ilerici, çağdaş ulus devletler neden sesini çıkarmadılar? Neden kör, sağır ve dilsizdiler? Uzayın derinliklerini görüntüleyen teknolojiye sahip gelişmiş ülkeler Êzidî soykırımını neden görüntülemediler?
Êzidî canlarımızın ayak bastığı her mekânın Kerbela olduğu, her canın susuzluktan hakka yürüdüğü bir dünyada hepimiz Yezid olmuştuk!
Bazen rakamlar duygu, anlam, farkındalık veya tarihi bir bilgi oluşturur. Utanarak da olsa farkına varırız. 3 Ağustos 2014 tarihi aynı zamanda “Çilê Havinê” bayramının hazırlıklarının yapıldığı gündü, kara güne döndü. Şengal’de Êzidî canlarımız katliama uğramasaydı, çoğumuz 74 defa ferman yaşadıklarını bilmezdik. Ferman yaşamak da ne anlama geliyor! Êzidîlerin ferman dediği soykırımın kendisidir. Bütün soykırımlar plânlı, programlı, zamanın muktedirlerinin emri ile olmuştur; bundandır ferman dedikleri. Dersimli kirveleri yaşadıkları katliamı “tartele” olarak tanımlarken, Êzidîler Ferman (kırım) olarak tanımlarlar. Ne de olsa aynı Aryenik damardan beslendiler. Aynı direnen kültürel damarı devriye ediyorlardı. Ne de olsa Güneş’ e sırtlarını çevirmeyen, Güneş’ e niyaz olan bir gelenekten geliyorlardı. Yol birdi, sadece sürek farklıydı.
İlk Êzidi katliamı 906 yılında, Musul Valisi Hamadani döneminde İslamiyeti kabul etmeyen bin Êzidî ailesinin katledilmesiyle başlanmıştır. Binli yıllarda Osmanlı ile karşılaşsalar da 16. yüzyılda Osmanlı hakimiyeti ile tanışırlar. Özellikle 16. yüzyıl Rêya Heq Kürt Aleviler için de Êzidîler için de tarihin tersine gittiği yüzyıldır. Bu dönem padişahların Tanrı’nın yeryüzündeki gölgeleri (Halife) oldukları yüzyıldır.
Soykırım, asimilasyon olgusunun devamı niteliğini taşır. Uzun yıllara dayanan, asimilasyon yöntemi ile etkisiz hale getirilemeyen halklar, klanlar, kabileler, etnik gruplar, dinsel ve mezhepsel farklılıklara yönelik tamamen yok etme, silme, savunmasız bırakma amaçlıdır. Bir toplumu yapısal ve kuramsal varlığını çarmıha germektir. Sistemli bir şekilde soykırım siyaseti ulus devlet anlayışının eseridir.
IŞİD’in Êzidî soykırımı Ortadoğu’daki karşıt İslâm ve ulus devlet anlayışlarının el ele vererek sömürge politikalarını sürdürmek için neler yapabileceklerinin en somut örneğidir. Savaş ganimeti olarak köle pazarında satılmayı kabul etmeyen 19 Êzidî kadını, canımız, demir kafeslere konularak “tekbir” nidaları ile yakıldılar. 7000 Êzidî kaçırılarak köle pazarlarında satıldı. Uluslararası hukuk metinlerinde kölelik yasaktır denilse de. 10.000 Êzidî inancından vazgeçmeyerek Müslüman olmadığı için öldürüldü. Hâlâ kayıp olan 3000 Êzidî olduğu söyleniyor. Tabi bu rakamlar daha fazlada olabilir.
Bütün kainatın renkliliğini Tavus kuşunun bedeninde görüntülerken, en çok kirvelerinin zulmü bu renkliliğe ihanet etmişti. Tıpkı Rêya Heq Kürt Alevilerin Çorum, Maraş, Sivas’ta yaşadıklarının aynısı.
Bunca katliamlara rağmen zaman ve mekânın ruhunu bilememek, Nahak zihniyeti okuyamamak savunmasız kalmaktır, bu da katliamla sonuçlanır.