Cumhuriyetin kuruluşu sonrasında Anadolu’yu tümüyle Türkleştirme politikası devreye sokulmuş, devlet modernleşmeyi Türklük üzerinden yürütme yoluna gitmiştir. Zorunlu göçe sevk için toplumun diğer kesimlerine yapılan baskı ve saldırılar ile Kürtlere uygulanan iskân politikaları da bu bağlamda ele alınmalıdır.
Ülkedeki toplumsal zenginliği ve çeşitliliğine vurgu yapmak üzere kullanılan ‘mozaik’ benzetmesine gönderme yapılarak “mozaik çatladı” betimlemesinin kullanıldığı sayısız olay yaşandı Türkiye’de. Bunlardan biri de İstanbul’da başlayıp Ankara,İzmir gibi şehirlere de sıçrayan ve ‘6-7 Eylül Olayları’ diye adlandırılan vahşettir.
Başta Rumlara olmak üzere azınlıklara yönelik saldırı, tahrip ve yağma hareketinin üzerinden 63 yıl geçti.
Takvimler 1955 yılının Eylül ayının 6’sını gösterdiği tarihte iktidardaki milliyetçi güçler Kıbrıs politikalarına halkın destek vermesini sağlamak amacı ile uydurduğu bir yalan haber sonucunda galeyana getirilen milliyetçi- ırkçı, çapulcu bir güruh, aralarındaki provokatörlerin de yönlendirmesiyle başta Rumlar olmak üzere Ermeni,Yahudi gibi azınlıklara yönelik çok yönlü bir şiddet hareketi başlattılar.
Halkı galeyana getirip Rumları hedef haline getiren haber, “Ataturk’ün Selanik’teki doğduğu eve bomba konulduğuna” dair gazetelerin de manşet yaptığı bir uydurma haberdi. (Bu yalan haberin iktidar tarafından MİT aracılığıyla çıkartıldığı sonraları yetkililerce doğrulanmıştır.)
Celal Bayar’ın olaylar yatıştıktan sonra olay mahallini gezerken hasarın büyüklüğünü görünce, yanındaki İçişleri Bakanı Namık Gedik’e “Galiba dozu kaçırdık” diye serzenişte bulunduğu bu olaylarda kayıtlara göre birçok linç olayı yaşandı, insan katledildi, yüzlerce tecavüz yaşandı. Binlerce işyeri, kilise, manastır, okul ve sinegog tahrip edildi, binlerce ev ve işyeri talan edildi.
***
O dönemden tanıklar konuşuyor: “Anneme, Müslüman kadınlar gibi görünsün diye beyaz başörtüsü taktık. Pencereye bir bayrak uydurduk. Kapıya oturdum. Kalabalık bir grup önümden aktı. Sadece Rum evlerini değil, tüm gayrimüslimlerinkini yağmaladılar. Yağma saatler sürdü. Gece yarısına kadar kapıdan ayrılmadım. Sonraki gün dükkânıma gittim. Kepenkler kırılmış, dükkâna girilmişti. Benim dükkâna komşum Laz Mehmet girmiş. Sabahları birlikte çay içerdik. Çok ağrıma gitti.” (Dilek Güven, Tarihe Bin Canlı Tanık projesi /6-7 Eylül Olayları, s. 14-15)
Böyle bir ağıra gidişi o zamanlar Fenerbahçe ve milli takımın ünlü futbolcusu Lefter Küçükandonyadis de anlatır: “On beş gün önce gol attığımda omuzlardaydım… O gün ise kayalar ve boya tenekeleriyle karşılaştım… En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Evde ne pencere, ne kapı kalmıştı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. İstanbul’dan emniyet müdürü evime geldi. Gece gördüğü manzara karşısında ‘aman Allah’ım demişti.”
***
Özel Harp Dairesi (ÖHD) başkanı, Genelkurmay İstihbarat başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulunda üst düzey görevlerde bulunmuş emekli Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun gazeteci Fatih Güllapoğlu’na yıllar sonra itirafları arasında bu olay da vardı.
Tuğgeneral S. Yirmibeşoğlu: “6-7 Eylül, bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı” diyecekti. (Türk Gladiosu İçin Bazı İpuçları,”Tempo Dergisi, S. 24, 9-15 Haziran 1991)
Olaylar yatıştıktan sonra çok sayıda sol görüşlü aydın olaylara sebep olmaktan tutuklanmışlardır.
Olayların ardından,Türkiye’de yaşayan zaten sayıları azalmış Rumların birçoğu Türkiye’den göç etti. Devletin bir amacı da buydu. Türkiye’nin alnına kara bir leke daha sürdü. Halt etti.
Bu ve benzeri olaylarla yüzleşmeyen ülkeler, sonrasında da benzer olaylara kapı aralar.
Aynı çatı altında aynı toprak üzerinde yaşayan halkların eşit ve özgür birlikteliğini sağlayamayan ülkeler gerçek bir demokratik yapı da inşa edemezler.