Bir süredir, bu ülkedeki gençlerin işsizliği ile ilgili verilere bakıyorum. Uzun bir süredir yaklaşık her beş gençten birinin kendini işsiz olarak tanımladığını görmekteyim. Bu kadar umut kırıcı bir durumun sadece yeni iş arayanlar açısından değil de, çalışanlar açısında da yarattığı geniş bir ürkeklik var. Nasıl olmasın ki? İşini kaybederse, iş bulma şansı giderek zayıflıyor. Belki de kalmıyor. Hele yaşı biraz ilerlerse, arkadan gelenlerle rekabet şansı hemen hemen kalmıyor.
Geriye tek çare kalıyor, patron ya da işveren ne ücret verirse kabul et, iş koşullarının ağırlığından pek şikayet etme. Marx bu durumu yaklaşık 150 sene önce “yedek işsiz ordusu” isimli bir kavramla modeline dahil ettiği zaman, sadece gençleri değil toplumun tümünü hesaba katmış. Gençlerin işsizliği konusunda çok sayıda neden sayılabiliriz. Bunların bir bölümü Türkiye için de geçerlidir. Ama galiba aralarından bir neden çok can yakıcı oldu. Çünkü bu neden söz edilen kadın erkek farklılığının ekonomik boyuta da yansıyan somut durumunu gösteriyor. Genç kadınların genç erkeklerden çok daha fazla işsiz kalışı durumun vahametini gösteriyor.
Genç kadın işsizliğinde oran yüzde 26’ya ulaştı. (TÜİK Ağustos 2018) Özetle genç kadınlar arasında her dört kadından biri işsiz olarak kendini tanımlıyor. Hele buna bir de tarım dışı alanlardaki genç kadınların işsizliğini dahil edersek oran yüzde 32’ye ulaşıyor. Yüz kadından nerede ise üçte biri. ..
Kadınların erkeklere oranla daha az istihdam edilmelerinin altında sadece iş piyasalarındaki patronlardan kaynaklanan bir ayırımcılık değil, ülkenin geleneksel kadın bakış açısına uygun bir görüntü aynı zamanda ..
Yani kadının yeri evidir anlayışı, ekonomik kriz dönemleri hariç, kadınların işe girmeleri önünde kocalar, babalar veya erkek kardeşlerin yarattığı kocaman bir engel… Genç kadınların işe girememeleri ve işsiz kalmaları dışında yaşanan başka ciddi bir ayırımcılık da etnik köken itibarı ile yaşanmaktadır. Memleketin doğusundan gelenlerin, kendini Türk hissetmeyenlerin iş bulmaları ile Türk hissedenlerin istihdam şanslarının aynı olmadığını araştırma sonuçları gösteriyor. (1) Elbette eğitimden faydalanma özellikle yüksek eğitime devam etme oranları da bu iki grup arasında ciddi olarak ayrışıyor. Eğitim demiş iken, eğitimden yararlanma ve bölgeler arası farklara göz atmamak eksiklik olur. Mesela OECD ortalamasına göre fen bilimlerinde başarı oranı 465 iken, Türkiye ortalaması 425’de kalıyor. Buna karşılık aynı oran Güneydoğu Anadolu’da 387, Orta Anadolu’da 382’ye kadar düşmektedir. (2) Bizim de yaptığımız saha araştırması etnik kökene dayalı bir ayırımcılığın iş ararken, iş içinde yükselme imkanlarında ve işten ayrılma esnasında ciddi olarak farklılaştığını gösteriyor. İş için etnik ayırımcılık yapmanın suç olması nedeni ile bunu gerçekleştirenlerin çok özenli bir “ayırımcılık” yaptıklarını da görüyoruz. Mesela hiçbir işveren senin etnik kökenin ile ilgilenmiyor gözükürken, doğum yerini öğrenmeye özel önem atfediyor.
Yaptığımız araştırmada bir görüşmecinin iş başvuru formuna bildiğiniz yabancı diller sorusuna kendisinin biraz da safiyetle Kürtçe’yi de eklemesi, iş başvuru sonucunun olumsuza dönme nedeni olarak açıklanmıştı!!! Bu ve benzeri onlarca örnek istihdam koşullarını zorunlu olarak sınırlamaktadır. İşe girmeye zorlanan gençler ne yapıyor o zaman sorusu akla gelmektedir. Bu noktada yeni bir kavram işsizlik yazınına dahil olmaktadır. “Ne işte ne okulda boşta olanlar” yani tam anlamı ile atıl bir işgücü. Bu gençlerin oranı ise son yıllarda artmaya devam etmektedir. Bu gençler iş aramadıkları için işsiz de gözükmemekte, aslında işsizlik oranının daha düşük gözükmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak gençlerin işsizlik oranının yükselmesi yetişkinlerin iş bulmasını da kolaylaştırmıyor, tam tersine azaltıyor. Bir sonraki yazımda gençlerin iş bulması için ne yapmalı sorusuna cevap arayalım… İyi hafta sonları ..
(1) Konda Araştırma ve Danışmanlık A.Ş. 2012-2016 Barometre Verileri.
(2)Mahfi Eğilmez “Değişim Sürecinde Türkiye” 2018, ss. 180-182