Kürdistan kamuoyunun son günlerde konuştuğu temel konulardan biri KDP -TC ilişkileri oluyor. Malum! Önce, Türk ordusunun konvoylar halinde Behdinan’dan geçişine ilişkin görüntüler geldi. Sonrasında ise kurulan kontrol noktalarının görüntüleri düştü ajanslara. Yerelden gelen bilgilere göre Türk askeri köylere girip kimlik kontrolü yapıyor, halkı köylerini boşaltmaya zorluyor. Kuşkusuz, Türk askerinin Behdinan’daki varlığı yeni değil. On yıllardır Türk askeri KDP denetimindeki alanlarda bulunuyor. Behdinan bölgesinde TSK’nin onlarca üssünün olduğu söyleniyor, net sayı bilinçli olarak saklanıyor.
Elbette, mevcut durumda, yeni olan askerin kontrol noktası kurması, köylere girip kimlik sorması, nihayetinde yerel bir güç gibi hareket etmesi oluyor. Ki, böyle bir hareketin KDP izni olmadan, hatta Irak merkezi yönetiminin oluru alınmadan yapılamayacağı genel değerlendirme konusu. Belli ki, TC’nin son aylarda Irak ile yaptığı görüşmelerin neticesinde bunlar oluyor. Yani Irak bir yere kadar bunlara göz yumuyor.
KDP’de ise durum bambaşka. Bırakalım, TC askerinden rahatsız olmayı bir nevi onları çağıran, davet eden güç konumunda. Hal böyle olunca, halkın tepkisi bir yanda KDP’nin tepkisizliği diğer yanda duruyor. Arada uçurum var denilse yeridir. Kürt halkında öfke yaratan, adeta kan donduran bu görüntüler KDP için hayatın doğal akışından ibaret gelişmeler oluyor. İşte! Günlerdir konuşulan bu konuya dair hala KDP yetkililerinden esaslı bir açıklama gelmiş değil. Belli ki, gelecek gibi de değil. KDP eğer yapabilirse, bu konuyu da sessizce geçiştirmek, gündemden düşürmek istiyor.
Fakat KDP aklı ile işlerin yürümediği, yine KDP’yi yürüten aklın onu rahat bırakmadığı- bırakmayacağı da bugünlerde daha fazla anlaşılıyor. İlgili olanlar mutlaka görmüş, duymuştur. Birkaç gün önce, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli -ki kendisini Türk ırkçılarının başı olarak tarifliyor- meclisteki grup toplantısında ayakta duramayıp da otururken yaptığı konuşmada aynen şunları söyledi: “Ömrüm yeterse Kerkük ve Musul’u Türkiye topraklarına katmak istiyorum.” Bahçeli ‘ömrüm yeterse’ dedi, çünkü bu sözleri söylediğinde tam da son zamanlarını yaşar gibiydi. Dikkat çeken husus, ırkçı parti başkanının o durumdayken dahi bu açıklamayı yapma ihtiyacı duymasıydı. Elbette Bahçeli’nin mevcut devlet yönetimindeki rolünü uzun uzadıya burada anlatmaya gerek yok. TC’yi yürüten aklın günümüzde Devlet Bahçeli aklı olduğu tartışma götürmez. Erdoğan da ona bakarak, onunla ülküdaşlık ederek devleti yönetiyor. Bu konuda en ufak bir şüphe yok.
Dolayısıyla Bahçeli’nin söyledikleri Türk devlet aklının söyledikleri oluyor. TC’nin dönem stratejisi oluyor. Şüphesiz, TC’nin böyle bir hedef dahilinde hareket ettiğini, Başur ve Rojava Kürdistan’ını ilhak etmek istediğini Kürdistan özgürlük hareketi yıllardır söylüyor. ‘TC, esasen bu amaçla Başur ve Rojava’ya saldırıyor, buralara girip yerleşmek istiyor’ deniliyor. Hatırlanırsa! Erdoğan da geçmişte Misak-ı Milli üzerinden bazı tartışmalar yapmış, mevcut sınırları kabul etmediğini dile getirmişti. Fakat bu açıklamaların hiçbiri Bahçeli’nin son yaptığı açıklama kadar net değildi. Hani denir ya; Bahçeli lafı dolandırmadan, direk söylemiş, TC’nin yüzyıllık rüyasını bir nevi kusmuş.
Şimdi! Merak edilen, hiç kuşku yok ki, KDP oluyor. KDP bu açıklamayı da mı görmezden gelecek? Yoksa bir şeyler söylemeye cesaret edecek mi? Açık ki, bu konudaki KDP tavrı önümüzdeki dönem yürüyüşüne de yön verecek, KDP’nin Kürdistan siyasetinde var olup olmayacağını netleştirecektir. Bilindiği üzere, KDP’nin yıllardır ertelettiği seçimler ile ilgili bir takvim açığa çıktı. Başur’dan yansıyan genel görüş, Kürt halkının bu seçimde KDP’ye güçlü bir ders vereceği, KDP dönemini kapatacağı yönünde. Daha şimdiden Başur’da yeni bir yönetimin iş başına geleceği konuşulmaya başlandı bile. ‘KDP dönemi kapanıyor, yeni bir dönem başlıyor’ deniliyor.
Hal böyle olunca, KDP’nin gerek Behdinan’dan yansıyan son görüntüler gerekse de TC devleti adına konuşan Bahçeli’ye vereceği cevap daha fazla önem arz ediyor. Kuşkusuz, KDP’yi Kürt kamuoyu nezdinde bu kadar zayıflatan şey Türk devleti ile içine girdiği ilişkiler oluyor. KDP işgale ses çıkarmadığı için bu kadar teşhir olmuş durumdadır. Dolayısıyla seçimler arifesinde herkes KDP’den bu konularda net bir tutum beklemekte, ‘TC’den bağımsız hareket etme kabiliyeti var mı yok mu’ merak etmektedir. Ki, son yıllarda yaşananlar KDP adına karar veren bağımsız bir aklın olmadığına işaret etmektedir. Sözün özü, KDP için yolun sonu gözükmektedir. Ya gelişen bu saldırılar karşısında tutum alınıp halktan af dilenecek ya da kendi kendisini tasfiye eden bir KDP pratiğine hep birlikte şahit olunacak.