Son dönemlerde iktidarın siyasal, sosyal ve kültürel alanda kullandığı yerli ve milli kavramları tarife muhtaç kavramlar olarak duruyor önümüzde. Geçen haftaki yazıda yerli ve milli kavramları üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda bu kavramların yanıbaşında yer alması gereken ‘evrensellik’ kavramını sanat üzerinden konu edelim.
Sanat entelektüel bir uğraştır, yararlanma alanına sınırlar çizmez, sınırsız bir düşünce ve kaynak özgürlüğü gerektirir.
Sanatçı sadece kendi kültürünün değil, insanlık adına oluşturulmuş tüm kültürlerin de mirasçısıdır. Bundan yararlanmayan ve beslenmeyen bir yapıt yerli adı altında yöresel ya da mahalli sınırlarını aşma şansına sahip olamaz. Yöresel ya da mahalli oluş dar bir çerçevedir. Halbuki sanat çerçevelere sığdırılmayacak bir edimdir.
Her sanatçı kendine özgü anlatım ve tasarım araçlarını kullanır. Yerellikte boğulup kalması ya da evrensel bir nitelik kazanması onun birikimi, yetkinliği ve yaratıcılığıyla ilgilidir.
Evrensellik, insanların birbiriyle ilişkisinin genel anlamda dünya ve varlıkla olan ilişkilerinin çakıştığı bir alandır. Yazar, bir coğrafyada yaşayan bir bireydir. Çevresiyle, yaşadıkları, duyduğu ve düşünceleriyle vardır. Doğaldır ki yazdıkları da bu gerçeklikten damıtılandır. Sorun yapıtın sadece o coğrafyaya, o yöreye ait insanların değil, dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan insanların duygu dünyasına da sirayet etmesi, yüreğine dokunabilmesidir.
Günümüz dünyasında kültür, değişik tarihsel ve toplumsal aşamalardan geçmiş kültürleri olduğu kadar, henüz bu aşamaları yaşayamamış halklar ve toplulukların kültürünü de içerir. Bir yandan kültürel evrenselleşme süreçleri yaşanırken, bir yandan da ulusal kültürel gelişme süreçleri yaşanmaktadır. Bu süreci yaşayanların dikkat kesilecekleri nokta, ulusal kültürdeki çağa uymayan, çağın gerisinde kalmış töre ve geleneklerde ortaya çıkmış gerici şoven unsurların ayıklanmasıdır.
Sanatçılar kendilerini insanlıkça yaratılmış değer ve kültürlerin mirasçıları sayarlar. Tüm dünya halklarının ortaya koyduğu değerler ve birikimler insanlığın ortak malıdır. Bir sanatçı yalnız kendi sanatının değil başka halkların sanatının ustalarını da kendi ustası bilmek durumundadır. Böyle bir açılımı gösteremeyen kültür de durağan olacak, yerel, mahalli ya da yöresel olmanın ötesine geçemeyecektir. Bu dar bir çerçevedir. Oysa kültür ve sanat çerçevelere sığmayan birer bütünselliktir. Salt folklora dayalı bir edebiyat, evrensele açılacak bir bütünsellik göstermez. Önemli bir rezerv olmasına karşın zenginleştirilip çoğaltılmadan dünyalı olma iddiasını taşıyamaz.
Sanatın ulusal anlamıyla, genel insan anlamı arasındaki ilişki son derece önemlidir. Her kültür belli ölçülerde evrensel nitelikler taşır. İşte sanat yapıtları, kültürlerindeki bu nitelikleri farklı coğrafya ve zamanlara taşınmasında, aktarılmasında önemli ortamlar yaratır. Ancak bunun için ulusal özellikler taşımaları gerekir. Sanat yapıtının kökü kendi topraklarında, dalları ise bütün topraklarda olmalıdır. Sanatı folklorik öğelere indirgeyen, halka inme adına popülizme düşen anlayışlar, evrensellik bir yana, ulusal kültürü bile zenginleştirme ve geliştirme şansına sahip olamazlar.
Kültür mirasına katılacak, katlar, katmanlar sağlayacak bir yapıt, kültür kaynaklarını ve niteliklerini iyi kullanmış, yetkin bir biçimde yeniden üretilmiş yapıttır. Sanatın hangi dalında olursa olsun yapıt insanı kucakladığı ölçüde değer kazanır ve evrenselleşir. Yerellik, evrenselliğe engel değildir. Evrensellik de yerelliği yadsımaz. İkisi bir arada bir bütünleşmedir.
İster kültürde, ister siyasette bu bütünleşmeyi sağlayamayan toplumlar çağı hep geriden izleyecek, sorunlarını çözmede zorlanacaktır. Evrensel olmayan bir yapı milli fayda da sağlayamaz.