Sömürenlerin karşısında; işçinin, emekçinin ve ezilen herkesin yanında yer alan Evrensel gazetesi, bugün 25’inci yılına girdi. 7 Haziran 1995 yılında yayın hayatına başlayan Evrensel, ilk günkü gibi seslerini duyuramayanların sesi olmaya devam ediyor.
Kurulduğu ilk günden beri toplumun farklı kesimlerinde yer alanların hak mücadelesine yer veren Evrensel’in 25’inci yıldönümü için emek-meslek örgütlerinden dayanışma ve destek mesajları yayınlandı.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat da bugünkü köşe yazısında 25’inci yıla özel bir yazı kaleme aldı.
”Her gün yeniden anlamaya ve değiştirmeye çalışmak” başlığıyla kaleme alınan yazının tamamı şöyle:
”Kısa bir yazıda, 25 yaşından gün alan bir gazetenin tarihini anlatmaya girişmek zor. Bazen, ‘Evrensel’in tarihi yazmayı düşünmüyor musunuz?’ diye soranlar da oluyor. Onlara da bir yanıt olsun: O sanki biraz, yaşlanmak demesek de, yaş almaya başlamanın ruh haliyle girişilen bir iş oluyor. Evrensel henüz gençliğini yaşayan bir gazete. O nedenle biz de o tarihi yazmak yerine şu anda yaşamak ve keyfini çıkarmakla meşgulüz. Zamanı geldiğinde yazılır.
Evrensel ilk yola çıkmaya hazırlandığında da, Türkiye zor bir ülkeydi. Sadece gazetecilik alanından bile baksak, gazeteci cinayetlerinin, faili meçhullerin damgasını vurduğu bir dönemdi. Daha sonra o icraatlar resmi Susurluk raporunda, devlet aklı içinde teorize edildi.
Bugün de, 15 Temmuz darbe girişimi bahanesiyle çok sayıda basın kurumunun kapatıldığı, geniş bir yelpazeden yüzlerce gazeteciye davalar açıldığı ve Türkiye’nin, cezaevindeki gazeteci sayısıyla başı çektiği bir dönemdeyiz.
İktidarın basın alanına ilişkin otomatiğe bağlanan müdahaleleri yanında, neoliberal dönüşüm sürecinin basın sektörü içinde yol açtığı değişim de mesleği etkiledi. Az kişi ile çok iş anlayışı üzerine kurulu ‘havuz sistemi’ basın alanındaki sömürüyü derinleştirirken, gazetecilerin daha zor koşullarda işlerini yapmaya zorlandıkları, işten atmaların süreklilik kazandığı bir sürece girildi.
Patron-iktidar ilişkileri sarmalının yayın politikalarında yol açtığı değişimle birlikte, büyük medya yapıları iktidar medyası haline gelirken, o medya yapılarının dışına düşmüş olanlar açısından da bunun iki türlü sonucu oldu. Bazıları internet medyası dahil daha küçük bütçeli medya yapılarında mesleğini icra etmeye yönelirken ya da yabancı basın kurumlarıyla bağlantılı olarak işine devam etmeye çalışırken, bazıları da bu süreci neredeyse gazeteciliğin sonu gibi yaşadı ve öyle okudu.
Evrensel mütevazı imkanlarla yayın hayatını sürdüren bir gazete olduğu için, kendi hikayesini de daha başka ölçüler içinde yaşıyor ve tartışıyor.
İktidarların gerçeğin alanını daralttığı süreçlerde Evrensel, bu alanın genişlemesi için ne kadar zorlayıcı olabildi? Gerçeğin, doğru bilginin halka ulaşması bakımından üzerine düşeni yeterince yapabildi mi?
Örneğin iktidar medyası, yeni İstanbul havalimanı konusunda iktidarın argümanlarını meşrulaştıran bir yayıncılık yaparken, Evrensel orada, insanlık dışı sömürü koşullarında çalışmaya zorlanan işçilerin sesi olmak açısından yeterince çalışkan bir gazetecilik yapabildi mi?
Evrensel’in yansıtmaya çalıştığı her alan bakımından bu soruları sorabiliriz.
Evrensel’in başından beri sahip olduğu önemli bir imkan, gazeteciliğe bakışının da doğal bir sonucu olan ve aynı zamanda onu her gün besleyen, okurlarıyla güçlü bir haber akışı bağlantısını esas almasıdır. Ekonomik krizin etkilerini doğrudan izlemeye imkan veren fabrikalardan ya da Türkiye’nin ücra bir köşesindeki bir gelişmeden haberdar olabilmek ancak böyle mümkün olabiliyor. Son dönemde kadın haberciliğimizin güçlenmeye başlamasında da yine sahadan beslenmenin önemli bir etkisi var. Çünkü abonesi olduğumuz ajanslar zaten oralara bakmıyor. Sınırlı sayıda profesyonel muhabir ile de tüm bu alanlara hızlı bir biçimde yetişmenin imkanı yok.
Dünyadaki gelişmeleri izleyip aktarmak bakımından da, yine benzer bir imkana yaslanıyoruz. Ancak gazeteye ulaşan enformasyonun doğrulanmış bilgiler olarak basılması ya da internet sitemizde yer verilmesi kuşkusuz bir doğrulama sürecini de gerekli kılıyor. Karşı tarafa sormak, haberi olabildiğince çek etmek, eğer giderilemeyen boşluklar varsa da, ‘iddia edildi’ gibi bir yüklemle yayınlama kolaylığı yerine girmemeyi tercih etmek.
Bunlara ek olarak habercilik kuşkusuz sahip olunan maddi imkanların boyutuna bağlı olarak da kolaylaşan ya da zorlaşan bir iş. Bu konudaki zorluklar kimi zaman, kafamızdaki bir projeyi gerçekleştirmeyi imkansız kılabiliyor. Meslekten olmayanlar için yanıt kolay, ‘Biz piyasa gazeteciliği ile yarışmaya çalışmayalım.’ Ancak zaten mesele onun ötesinde. Gazeteciliğin tarihsel birikimine dayanarak olabildiğince en iyisini yapmayı zorlamak, kendi kabuğunu kırma mücadelesini de gerekli kılıyor. Her gün yeniden, yeniden.
Bu konuda daha konuşabiliriz ama maksadın hasıl olduğunu düşünerek şimdi hikayemizin başka bir yönüne geçelim. Evrensel yayın hayatına başladığında internet siteleri, basılı gazetelerin aktarıldığı dijital mecralarken, şimdi haberlerin en hızlı yansıdığı basın araçları haline geldi. Bu değişim süreci bize yeni bir şey söylüyor. Hızla akan ve hiç durmayan olguların peşinden sürüklenerek onları anlayıp aktarmaya çalışmayı aşan bir gazeteciliğe ihtiyaç var. Bu sadece basılı gazeteler için değil, internet gazeteciliği açısından da aynı derecede gerekli. Daha derinlikli içerikler üretmek gerekiyor.
Bu süreci tahlil ederken bazıları, ‘Günümüzde okur okumaktan çok bakmakla yetiniyor’ diyor. Ancak işin gerçeği şu ki, bilgi ile desteklenen analiz ve bir gelişmeyi etraflı bir biçimde yansıtabilen derinlikli bir haber okur tarafından her zaman alkışlanır.
Haberin görünen kısmının artık okura çok hızlı bir biçimde yansıdığı bir zamandayız. Sadece basılı gazete varken, okurun ‘Bugün ne olmuş bir bakalım’ diyerek okuduğu gazeteyi, gazeteciler bir gün önce yapmış olduğu için, ‘Gazeteci dünyayı bir gün öncesinden yaşar’ diyebiliyorduk. Artık öyle değil. Okur ile gazeteci artık habere neredeyse eş zamanlı ulaşıyor. Dolayısıyla hem basılı gazetede, hem internet gazeteciliğinde, okurun bir bakışta göremeyeceği kısmı, bir haberin arkasını gösterebilecek ve muhtemel sonuçlarını da okurun anlamasına yardımcı olabilecek bir haberciliğin güçlenmesi gerekiyor.
Bu, dün de, bugün de yapıldı, yapılıyor. Ancak hakim olanın, hızlı olgu aktarmacılığına dayanan bir gazetecilik olduğu da bir gerçek.
Evrensel’in farkını tarif ederken ‘5N1K+11 Tez’ diyoruz. Yani dünyayı sadece anlamaya değil, Marx’ın 11. tezine atıfla, aynı zamanda değiştirmeye çalışan bir gazetecilik.
Ama sadece bu atraktif sözle de işin içinden çıkamayacağımız bir dönemdeyiz. Anlamanın bilgisini de, değiştirmenin bilgisini de daha derinlikli, daha dört başı mamur olarak okura sunabilen bir gazeteciliğe ihtiyaç var.
Çeyrek asrın eşiğindeyken, Evrensel’i birlikte inşa ettiğimiz ve bugün aramızda olmayan bütün arkadaşlarımızı Metin Göktepe şahsında sevgi ve saygıyla anıyorum.”