Bu ülkeye, birlikte yaşadığımız insanlara-halklara en çok 12 Eylül Askeri faşist darbesinin lideri Kenan Evren mi, yoksa faşist darbenin ekonomi-politiğini uygulayan ve askeri cunta ardından da geçilen sivil yönetimin başındaki Turgut Özal mı daha çok zarar verdi?
Bizim sol-sosyalist ve yurtsever neslin tüm acımasızlığıyla yaşadığı 12 Eylül dönemine ait rakamlar malum: 650 bin kişi gözaltına alınıp, işkenceden geçirildi. Binlerce davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi; 517 kişiye idam cezası verildi. İdam istenen kişilerden 259’unun dosyası meclise gönderildi; bunlardan 50 kişi idam edildi.
Dahası, 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkencede öldüğü belgelendi. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi ‘kaçarken’ öldürüldü. 95 kişi çatışmada öldü. 43 kişinin intihar ettiği iddia edildi. 73 kişinin ise ‘doğal’ içeride nedenlerle öldü.
12 Eylül darbesinin, ülkemizde etki alanını genişletmeye çalışan sol-sosyalist ideolojiye ve elbette Kürt halkındaki uyanışa karşı yapıldığı söylenir haklı olarak ama NATO planlaması dahlinde olan bu faşist darbenin Türkiye’yi Sovyetler Birliği’ni kuşatma amaçlı “Yeşil Kuşak” projesine Türkiye’yi de sokma kısmı pek fazla konuşulmaz her nedense. Oysa Batı’nın Afganistan başlangıçlı bu projesi, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın yıkılmasını hazırlayan sürecin ilk işaret fişeği sayılmalı.
Bir imamın oğlu olmakla gurur duyan faşist şef Kenan Evren’in memleketin her köşesinde yaptığı vaaz niyetli konuşmalarını, açtığı imam hatip okulları sayısında rekor kırmasını ve kaçak yaşayan Fetullah Gülen’i kollayan davranışlarını bir dipnot olarak buraya bırakalım ve Türkiye’nin teşkilatlanmasında en önemli yerlerden biri olan Devlet Planlama Teşkilatı’nda yetiştirilen Turgut Özal’a geçelim:
Türkiye, 12 Eylül 1980’e kadar bir nevi devlet kapitalizmi diyebileceğimiz “ithal ikameci” bir ekonomik sisteme sahipti. Faşist cunta, emekçiden yana tüm sosyal hakları tırpanlarken, Özal’ın ekonomi yönetimi, ülkeyi dışa tamamen açtı. Korumacı gümrük duvarları indi, dövizin yurt içindeki kullanımı serbest hale geldi. En önemlisi de kamu yatırımları kötülendi ve özelleştirmeler başladı.
Türkiye ekonomisindeki bu gelişmeleri, dünyadaki kaçınılmaz gidişat olarak gören ya da gösterenler o günlerden bile daha çok günümüzde. Bu hususu iktisadi bir tartışma ve hatta yaşam biçimi tercihi olarak bir yana bırakıyor ve Özal’ın bizlere yaptığı en büyük kötülüğü açıklıyorum: Ahlâki çürüme!..
“Benim memurum işini bilir” diyen Özal, devlet çarkını döndürmede rüşveti normal bulduğu gibi, “köşe dönmeci” anlayıştan yanaydı. Para kazanmak için her yolun mübah olduğunu düşünürdü. Zengini severdi. Emeği değersizleştirmek için sendikasızlaştırmanın önünü açtı. Şaşaalı yaşamı övdü.
Şimdi yeniden soruyorum: Asker Kenan Evren mi daha kötüydü; yoksa sivil Turgut Özal mı?
Dört bir yandan öfkeli cevapları duyuyorum; elbette ki Kenan Evren, diyen.
Benim cevabım ise şöyle: Her ikisi de!..