Koranavirüs salgını öncesinde cinayet, şiddet, taciz, tecavüz, çocuk istismarı, yoksulluk ve daha pek çok sorunla boğuşan kadınlar, karantina sürecinde neler yaşıyor? Çeşitli çevrelerden kadınlar gündemlerini ve öne çıkan sorunlarını anlattı
Nevin Cerav
Türkiye’de koronavirüs salgınının 11 Mart’ta resmi olarak açıklanmasının ardından okullar, restoranlar, mağazalar ve daha pek çok iş kolu kapandı. İmkanı olanlar evlerinden çalışmaya başladı. Milyonlarca işçi ise ölüm riskiyle karşı karşıya bırakılarak çalıştırılmaya devam etti. Onlarca işçi koronavirüse yakalandı, kimi virüsten yaşamını yitirdi kimi ise iş cinayetinde can verdi. Türkiye’nin bu karanlık tablosundan kadınlar da nasibini fazlasıyla aldı. Kadınlar var olan sorunlarının yanı sıra yeni yükleriyle bu süreçten çıkmak için mücadele veriyor. Bir yandan cinayetlere, şiddete, taciz ve tecavüzlere, çocukların cinsel istismarına karşı mücadele eden kadınlar, diğer yandan kadın ve çocuklar için hayati önem taşıyan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı şiddete karşı yasayı uygulatmaya çalışıyor. Hatta karantinaya rağmen, AKP ve MHP’nin her an Meclis’e taşıması muhtemel olan “çocuk tecavüzcülerine af” tasarısı ile şiddet ve cinayetler için kadınlar, fiziksel mesafe kurallarını uygulayarak birçok kentte sokağa çıkarak eylem yaptı. Bu eylemlerin en sonuncusu ise geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneği İle Özgür Kadın Hareketi (TJA) tarafından gerçekleştirildi. Eylem sonrası ise kadınların ses çıkarması iktidar tarafından pek hoş karşılanmadı. Aralarında siyasetçi kadınların da olduğu Rosa Kadın Derneği ile TJA’dan olmak üzere 8 kadın, 8 Mart etkinlikleri, kayıp Gülistan Doku’yu sormak gibi hukuk dışı gerekçelerle tutuklandı.
Karantinada kadınların gündemi
Bu ağır tablonun yanı sıra kadınların karantina günlerinde yaşadıkları pek çok sorun da büyüyerek devam ediyor. Bu sorunları gündeme getirerek görünür olmasını sağlamak adına farklı çevre ve kurumlardan kadınlara uzattık kayıt cihazımızı. Feminist Hülya Osmanağaoğlu, feminist yazar Handan Koç, İmece Ev İşçileri Sendikası Başkanı Ayten Kargın, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Başkanı Gülsüm Kav, Tevgera Jinên Azad (Özgür Kadın Hareketi-TJA) Sözcüsü Ayşe Gökkan ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Patformu Sözcüsü Ayşe Güney, karantina günlerinde kadınların gündemini anlattı. İlk konuştuğumuz kişi feminist Hülya Osmanağaoğlu idi.
‘Kadınlar işsiz kalacak’
Konuşmasına AKP iktidarının kadınları ev içindeki şiddete mahkum etmeye devam ettiğini, yanı sıra kadınları bu şiddete boyun eğmeye zorladığını söyleyen Osmanağaoğlu, konuşmasına şöyle devam ediyor: “Şiddetin dışında sorunlar da yaşanıyor kadınlar açısından. Bu sürecin sonunda biliyoruz ki çok yoğun bir işsizlik yaşanacak. Birçok genç kadın küçük kafelerde, barlarda günü birlik çalışıyorlardı servis görevlisi olarak. Bu kadınların da neredeyse hepsi işsiz kalacak çünkü bütün bu işletmelerin bir kısmı kapanacak. Evlerinde parça başı işler yapan kadınların yaptıkları işlerin ücretleri düşecek, bunlar zaten güvencesiz işler olduğu için ücret seviyesi daha fazla düşecek. Kuşkusuz bunlar tüm İşçi sınıfı açısından geçerli ama kadınlar için daha çok geçerli olacak. Karantinada evlere kapanan kadınlar ise bir taraftan evden çalışmak durumunda bir taraftan da diğer evde kalanların yüklerini yüklenmek zorunda kaldılar. Çocukların dersleri ile ilgilenmek, hastalığın bulaşıcılığı sebebiyle gerçekten çok ciddi bir biçimde uyulması gereken hijyen kurallarını uygulamak, evi temizlemek zorundalar. Kadınların iş yükü gerçekten çok arttı. Biz Kadınlar kendi aramızda kadın dayanışmasını güçlendirecek işler yapmak durumundayız.”
Komşumuzdan gelen sesler
Hülya Osmanağaoğlu, karantina sürecinde artan ev içi şiddete yönelik olarak, “Her zamankinden daha fazla komşumuzun evinden gelen seslere kulak kabartmalıyız, o evlerde şiddet olup olmadığını görmek için” diyor. Bunun nedenlerini ise şu ifadelerle açıklıyor: “Bizi sadece AKP’nin dine dayalı referanslarla güçlendirdiği patriarka ezmiyor, bizzat yaşadığımız evlerdeki erkekler, kocalar, babalar, abiler tarafından da eziliyoruz. Tam da bunun için yanımızdaki, yöremizdeki iş arkadaşımız, akrabamız, ah çok iyi adamdır dediğimiz her erkeğe, bugünlerde evdeki işleri eşit olarak paylaşmaları gerektiğini ve kadınlarla kız çocuklarının hayatlarını kolaylaştırmak üzere evdeki hayatın örgütlenmesine katılmaları gerektiğini hatırlatmalıyız.”
‘Dır dır yapmayın’ söylemi
Konuştuğumuz bir diğer isim ise feminist yazar Handan Koç. Koç, karantina günlerinde kadınların gündemine dair ilginç bir örnek veriyor konuşmasında. Şöyle diyor: “Nisanda bir haber okumuştum, hızlı da yayıldı ve çok tepki aldı. Müslüman Malezya hükümeti bir afişleme yapıyor duvarlara. O afişlerde kadınlara hitaben, ‘Evde dırdır yapmayın bu zor günlerde ve kocanıza çocuksu ve yumuşak bir sesle konuşun.’ Tam çevirisi bu olan bu propaganda afişleriyle donatıyorlar şehirleri. Kısa bir süre sonra çok fazla tepki aldığı için de gerisin geriye indiriyor afişleri. Yani bu salgın hastalık zamanında ev içinde kadınların iş yükünün çok fazla arttığını söylemek yanlış olmaz. Kadınlar bununla ilgili bir şikayet veya serzenişe girmedikleri, insanlık ve dayanışma yaptıkları halde, herkes gibi çalıştıkları halde yukarıdan bu tür bir hakaret gelmesi, eşitsizliğin altını kocaman çizen ve üstelik dinsel bir mesaj gelmesi beni düşündürmüştü. Gerçi kadınlar engellediler bu evdeki ‘dır dır’ söylemlerini ama bu söylemler bitmez. Bunlar daha sağlıklı günlerde daha eşit ve adaletli bir ortamda gündeme gelecektir diye düşünüyorum.”
Yetkililer sus pus
Kadınlar için en tehlikeli alanın ev olduğuna dikkat çekerek sözlerine başlayan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Başkanı Gülsüm Kav da, karantina ile birlikte Türkiye’de kadınları şiddet karşısında destekleyecek sistemlerin güçlendirilmesi ve duyurulması olduğunu söylüyor. Bu konuda yeni çözümler üretilmesi için yetkililerden açıklamalar bekledikleri halde bunun gerçekleşmediğini vurgulayan Kav, “Daha yeni yeni belediye başkanları açıklamalar yapmaya başladı. Oysa Almanya’da yeni sığınma evleri açıldı. Belçika’da adalet bakanı tüm otelleri kadınların kullanımına sundu, ‘şiddete karşı evde kalmak zorunda değilsiniz’ diyerek. Birçok böyle olumlu örneği yapılırken başka ülkelerde bizde aile bakanlığı sadece bir kere ‘sığınma evlerinde kadınlara yönelik tedbirler alınıyor’ diye açıklama yaptı. Mevcut resmi destek sistemlerinin duyurusunu bile yetkililer yapmayınca kadın kurumları olarak bizler bunu ilk andan itibaren el ele vererek yaptık. Şiddete karşı 155, 156, 183 resmi hatları ve tam bugünler için uygun bir uygulama olan akıllı telefonlardaki kadın destek sistemini duyuruyoruz” şeklinde bilgi aktarıyor.
‘Kadınlar kararlarını erteliyor’
Kadınların karantina günlerinde evin bütün işlerini yapmasının yanı sıra sürekli strese karşı dengeyi sağlayan evin psikoloğu olmak durumunda kaldıklarını da ifade eden Kav, kadınların evin hem aşçısı hem psikoloğu hem temizlikçisi olmak zorunda bırakıldıklarını ifade ediyor. “Bu çok ağır bir adaletsizlik” diyerek sözlerini sürdüren Gülsüm Kav, bir başka soruna daha dikkat çekiyor: “Kadınlar karantina sürecinde aldıkları kararları da ertelemeye başladı. Mesela hem gözlemlerimize hem de raporlarımıza göre, kadınlar boşanma kararlarını ertelemeye başladı. Ayrıca bir de bu salgının ekonomik faturası var. Bu salgının ekonomik bedelinin de kadınlara yüklenmesi durumu var. Dünyaki kadın örgütleri de kadınlar daha da yoksullaşacak diye uyarılar yapıyor.”
Evlerde istismar var
Kız çocuklarının da karantina günlerinde zor günler yaşadıkların gündeme getiren Gülsüm Kav, bunun da birçok boyutu olduğunu söylüyor. Şöyle diyor Kav, “Kız çocukları ile ilgili birkaç mesele var. Acaba kız çocukları karantinada uzaktan verilen eğitimden ne kadar faydalanıyor ya da faydalanabiliyor mu? Kadınlara birçok iş yüklendiği için kız çocukları bu iş yüküne maruz kalıyor mu? Ayrıca çocuk istismarı da ayrı bir sorun. Evlerde çocuk istismarı yaşanıyor ve bunun üzeri örtülüyor. Destek çözümlerini sağlam tutarak dayanışmaya devam etmemiz gerekiyor.”
İktidar ev işçilerini yok saydı
Salgın hastalık sürecinde mağduriyet yaşayan önemli kesimlerden biri de ev işçileri oldu. Çok büyük bir bölümü düzensiz ve sigortasız çalıştırılan ev işçileri, hastalık bulaştırma kaygıları nedeniyle işlerine gidemedi. Dolayısıyla gelirleri kesildi. İmece Ev İşçileri Sendikası, bu soruna bir çözüm bulmak için boş durmamış. Sendika başkanı Ayten Kargın, o çözümü şu sözlerle anlattı: “Bu zor süreçte ev işçilerinin yanında olmak için gerçekten ciddi mücadeleler verdik. Sesimizi bir nebze de olsa duyurabildik. Belediyelerden küçük de olsa bazı yardımlar geldi. Ayrıca Uluslararası Ev İşçileri Sendikası Federasyonu’na gittik. Bizim sendikamız Türkiye’den oraya tek üyedir. Oradan da büyük olmasa da bir meblağ geldi ev işçileri için. En az 70-80 ev işçisine bu yardımları ulaştırabileceğiz.” Kargın, devletin yapması gereken desteği günlerce verilen emek ve çaba sonucu elde etmiş ev işçileri için. “Yapayalnız bırakıldık bu süreçte, ev işçilerine de diğer işçilere de Allah kolaylık versin” diyerek sözlerine devam eden Ayten Kargın, son olarak şunları dile getiriyor: “Ev işçilerinin bir iş tanımı yok. İşçi sayılmıyor diye sigortası da yok. Gündelik çalışan kadınlar hiçbir para alamadı, en azından küçük bir şey de gelseydi onlara bir katkı olurdu. Birçok ev işçisi kadın eşlerinden boşanmış, çocukları var. Hem çocuklar, hem işsizlik, hem kira hem geçim var başlarında.”
Baskı, gözaltı, tutuklama
Tevgera Jinên Azad (Özgür Kadın Hareketi-TJA) sözcüsü Ayşe Gökkan, bölgedeki kadınların karantina sürecindeki sorunlarını çarpıcı sözlerle dile getiriyor. “Biz yaşama dair tüm gündemleri eş değer, paralel işliyoruz” diyen Gökkan, şu ifadelerde bulunuyor: “Kadın olmak, Kürt olmak ve Kürt coğrafyasında olmak zulmü üç kat ağırlaştırıyor. Her gün savaş uçaklarının sesiyle uyanmak, mezarlıklara yapılan saldırılar, koli ile anneye gönderilen kemikler, doğa, kültür ve anadil için mücadele, cezaevlerinde koronavirüsle yüz yüze bırakılan tutsaklar, tecrit, hasta tutsaklar, Cumartesi Anneleri ile Barış anneleri’ne yapılan saldırı, Kürt ulusal birliğine saldırılar, Kürt gençlerine dönük fuhuş, uyuşturucu ve ajanlaştırma, özel savaş politikaları, kayyumlar, çocuklara yönelik taciz ve tecavüzler, devletin kadın düşmanı yasaları, kadın emeğinin sömürülmesi, kadın katliamlarına karşı mücadele, kadına yönelik şiddetle mücadele, baskı, gözaltı ve tutuklamalar gibi birçok gündemimiz var, saymakla bitmez. Bütün bunlara karşı özgür eşyaşam ve eşbaşkanlık mor çizgimizdir diyerek mücadele ediyoruz. Jiyan Azadî ile Korkmuyoruz, Susmuyoruz, İtaat etmiyoruz diyoruz ve AKP-MHP rejimine karşı yolumuza devam ediyoruz.
‘Esnek çalıştırma sömürüyü arttırdı’
Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu Sözcüsü Ayşe Güney de, salgın döneminde kadın gazetecilerin neler yaşadıklarını anlattı. Güney, salgın koşullarının gazetecileri sosyal, psikolojik, ekonomik ve mesleki açıdan olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor. Gazetecilik mesleğinin son zamanların en zorlu dönemini yaşadığını söyleyen Güney, bu sorunların salgın sırasında daha da arttığını vurgulayarak, “Sansür, kapatma, engelleme, gözaltı, tutuklama, haber kaynaklarının siyasal ortamın yarattığı korkudan kaynaklı görüş vermekten kaçınması, işsizlik, esnek çalışma koşullarının yarattığı sömürü, taciz, mobing ve güvencesiz çalışma koşulları pandemi öncesi temel sorunlarımızdı. Karantina dönemiyle eve geçmiş olmamız bu sorunları daha derin yaşamamıza neden oldu. Yanı sıra üzerine ailevi sorunların eklenmesiyle karşı karşıya kaldık. Salgınla birlikte artan ekonomik kriz basın kurumlarını da etkiledi. İşsizlikle karşı karşıya kalan arkadaşlarımızın sayısı her geçen gün artıyor. Kadın gazeteciler olarak ilk gözden çıkarılan grupta yer alıyoruz” diyor. Sahada haber takip eden gazetecilerin koruyucu ekipmandan yoksun kaldığını ve risk altında çalıştıklarının altını çizen Güney, şöyle devam ediyor: “Büyük sermayelere dayalı basın kurumlarında çalışan arkadaşlarımız aralıksız bir şekilde, önlem alınmadan ve salgın mesaisi yaptırılarak çalıştırıldı. Koronaya yakalananlar oldu. Demokratik kurumların çalışanlarının sağlığını öncelediğini fakat ticari amaç güden büyük medya kurumlarının çalışanlarının hayatını hiçe saydığını gördük maalesef.”