“Türkiye, her hal ve şart altında üretime devam etmek, çarklarının dönmesini sağlamak zorunda olan bir ülkedir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Covid-19 salgınının önlemleri hakkında 30 Mart’ta yaptığı konuşmada geçen bu ifade salgının sadece bir sağlık sorunu değil bir sınıf sorunu olduğunu özetler nitelikteydi. Sonuçta önlem diye sıralananlar, sokağa çıkmanın, kalabalıklarda bulunmanın enfekte olmak anlamına geldiği koşullarda işçilerin çalışmayı sürdürmesi yönünde. Emeğiyle geçinen 16 milyon yurttaş için önlem yok, onlar çarkları döndürmek için çalışmaya devam etmeli. E hani #evdekal’acaktık hani #hayatevesığar’dı. Belli ki bu çağrılar işçi sınıfı için değilmiş.
Mevcut koşullarda emekçiler hastalanmak hatta ölmekle işsiz kalmak arasında bir tercihe zorlanıyor. İktidarın inşaat, tekstil, maden gibi en azından zorunlu olmayan sektörlerde bile üretimi durdurmama, ücretli izni devreye sokmama motivasyonunu anlamak için AKP’nin kurucu kadrolarından, Erdoğan’ın eski danışmanı Cüneyt Zapsu’nun 1 Nisan’da yayımladığı kamuoyuna açık mektubuna bakmak yeterli. Kendisi de bir patron olan Zapsu mektubunda şunları demiş: “…tüm iş hayatı durduğundan 2-3 ay sonra her şey sıfırdan başlayamayacaktır. Çünkü keşke Bill Gates’in dediği gibi herkes aynı anda yapsa, o zaman tamam, ama sadece biz yaptığımızda çalışan ekonomiler bizim pazarlarımızı ele geçirecektir. Sadece ihracatın tekrardan toparlanması en iyi ihtimalde çok çok uzun yıllar alabilir. Ekonominin çökme neticesi ise göreceğimiz kısa süreli sağlık sistemi rahatlamasından çok daha fazla ve uzun süreli hayatların kararması ve ciddi kaybedilmesini getirecektir.”
Zapsu devam ediyor, korkmayın diyor “En kötü şartlarda bile 80 milyonluk toplam nüfusumuzun % 0,3 gibi bir kısmını kaybedebiliriz. Ki inşallah bu çok daha azlarda seyredeceğe benziyor.” Zapsu’nun katlanabilir maliyet olarak gördüğü şey en iyi ihtimalle 240 bin insanın hayatını kaybetmesi. İşte bu anlayış, çarkları durdurmama insanları her gün işe yollayarak birbirlerine ve işten dönüşte evdekilere virüs bulaştırma ateşine atan kararlılığı açıklıyor. Milyonlarca işçi ve onlarla beraber yaşayan aileleri, sevdikleri salgın karşısında korumasız bırakılıyor.
Peki, bu süreçte emek cephesi ne yapıyor? Ülkenin rengi belli sendikaları, sermaye örgütleri ile ortak bir açıklama yaparak üretim devam etsin işverenler de “lütfen” işçi çıkarmayıp kısa çalışma ödeneğine başvursun dedi. Devletten ve sermayeden bağımsız sendikal konfederasyonlar ve meslek örgütleri de talepler açıkladı. Son derece haklı ve yerinde talepler. Fakat içinde bulunduğumuz an, talepleri sıralamanın tek başına yetmediği, bizi bu talepleri elde etmeye götürecek bir mücadele programının da açıklanması gerektiğini göstermiyor mu?
Salgın koşullarında ne yapabiliriz diye aklımız karışık olabilir ama bu durumda bile emeğin mücadele bayrağını yükseltenler olduğunu anımsatmak isterim:
- İnşaat-İş ve Dev Yapı-İş sendikaları şantiyelerde mücadeleye devam ediyor. İnşaat İş 20 Mart’ta Galata Port şantiyesinde salgına karşı önlem talebiyle iş durdurdu. Onlarca şantiyede binlerce işçinin çalışma koşulları takip ediliyor. Şantiye önlerinde talepler görünür kılınıyor.
- DİSK’e bağlı Enerji Sen, İSKİ çalışanı iş yeri temsilcileri ile beraber İSKİ Genel Müdürlüğü önünde eylem yaparak salgın karşısında işçiler için önlemler alınmasını talep etti. Sendikanın eylemi sonrası işçilerin çalışma koşulları yeniden düzenlendi.
- Tez Koop-İş bu süreçte çalışmak zorunda kalan üyelerinin talep ve ihtiyaçları için “Covid-19 Dayanışma Hattı” kurdu.
- DİSK Dev Sağlık-İş salgın süresince sağlık çalışanlarının tamamını kapsayacak önlemler alınması ve eşitsiz uygulamalara son verilmesi talebiyle Ankara İbn-i Sina Hastanesi’nde eylem yaptı. Sendika yönetici ve üyeleri gözaltına alındı aynı gün ifadeleri alınarak serbest bırakıldı.
- 1 Nisan’da Birleşik Metal-İş, Gebze Sarkuysan fabrikasında bir işçinin Covid-19 testinin pozitif çıkması nedeniyle çalışmaktan kaçınma hakkını kullandı. Valilik kentte iş bırakmayı yasakladı.
- DİSK Tekstil Gaziantep Bölge temsilcisi Mehmet Türkmen Covid-19 pozitif çıkan işçiler olmasına rağmen Melike Tekstil’de üretimin devam ettiğine dair attığı tweetler nedeniyle gözaltına alındı. Türkmen ifade sonrası serbest bırakıldı ama onun ve işçilerin mücadelesi sonuç verdi, fabrika; işçileri “ücretli” izne yollayarak üretimi durdurmak zorunda kaldı.
- DİSK Limter-İş Sendikası yöneticileri ise Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde mesai giriş çıkışlarında emekçilerin yaşaması taleplerini dile getirirken gözaltına alındı ve daha sonra serbest bırakıldı.
- Salgın günlerinde emeğin hakkını savunan mücadeleci sendikaların yanı sıra bir ses daha yankılandı sokaklarda. Kadın Savunması üyeleri 6 Nisan’da İstanbul Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Çarkları durdurun, işçilere ücretli izin, işten atmalara yasaklama ve elbette kadına karşı şiddeti önlemek üzere 6284’ün etkin uygulanması taleplerini dile getirdi.
Mutlaka duymadığımız, görmediğimiz ya da burada sıralamayı unuttuğumuz başka direnişler de olmuştur. Çok sevdiğimiz ve mücadele içinde sıkça yinelediğimiz Adnan Yücel’in o meşhur dizelerine atıfla bitirmek istiyorum: Bugünlerden geriye direnenler kalacak…