Ender Öndeş
Önceki gün onlarca kadın örgütü bir araya gelip göçmen karşıtlığına, ırkçılığa karşı bildiri yayınlayınca ortalık pek karıştı. O zaman fark ettim. Ümit Özdağ’ı bir meczup zannetmek pek doğru değilmiş meğer; alttan alta hakikaten bir dalga var ve -hakkını yememek lazım- adam işini iyi yapıyor! O kadar iyi olması gerekmiyor da aslında. 1955’te yapılmış havalimanını ben yaptım diyen adamı alkışlayan yurdum insanı, hele de onun sosyal medyadaki müsilajı, her şeye inanmaya hazır zaten. Sade o taraf değil, ‘muhalif’ cenahta da öyle. Tayyip Erdoğan’ın adının gerçekte Tayyip olmadığını, gerçek adını bilen tam 182 kişinin Yahudiler tarafından öldürüldüğünü, çünkü Erdoğan’ın bir Gürcistan Yahudisi olduğunu biliyor muydunuz mesela? Ben bilmiyordum. Haydarpaşa Numune’de göz sinirleri röntgeni çektirme sırası beklerken yan taraftaki dayıdan öğrendim. Elimde roman vardı bi tane, bıraktım kenara, Jean Christophe Grange, polisiyeymiş, pöh! Gel Numune’ye de gör dünyanın kaç bucak olduğunu!
Böyle işte. Güzel bir ülke. Seviyoz biz onu. Tanısanız siz de seversiniz. Kovboy kasabaları gibi. “Asalım! Asalım!” diye elinde iple gezen de var, ‘hadımcılar’ ayrı bir kategori ama bu aralar daha yaygın olan biyolojik form, “Gönderelim! Gönderelim!” şeklinde dolanıyor ortalıkta.
Gönderelim!
Tamam, gönderelim. Emriniz olur.
Nereye?
Tabii ki Suriye’ye. Neden? Çünkü onlar Suriyeli. Suriyelileri Kamboçya’ya gönderecek halimiz yok; masraflı da olur hem. Bu daha kolay, kapıyı açıyorsun, süpürgeyle faraşa topladığın ‘şeyleri’, öteki yana atıyorsun. Bu kadar basit. Sofra örtüsü silkelemek gibi bir şey.
Ama sorun şu: Suriye’nin neresine?
Şam’a değil herhalde; orası ‘bizim’ elimizde değil çünkü. Yani şimdilik değil! Emevi Camii Şerifi de yıkıldı zaten, neyse.
‘Bizim’ elimizde neresi var? Açın haritayı bakın: Bab, Cerablus, Ezaz, Girê Spî, Serêkaniyê, İdlib’in bir bölümü ve Efrîn… Yani birilerini gönderecekseniz, buralara göndereceksiniz; öyle kırk tane takla atmanın âlemi yok.
Şimdi; madde bir: Bu ‘gönderme’ işi zaten Erdoğan tarafından yıllardır yapılıyor. Google’ı açıp ‘Yerleşimcilik’ diye yazarsanız, “Settler Colonialism” başlığı altında yapılanın literatür karşılığını da görürsünüz. Suriye’nin en seküler kentlerinden biri olan Efrîn’de şu anda kadınlar sokağa çıkamıyor; Erdoğan’ın ‘Kuvayı Milliye’ diye tanımladığı (ve sizin de gıkınızı çıkarmadığınız!) Cihatçı grupların son 4 yılda yaptıklarını hiç sormayın!
İkincisi, oralar sizin babanızın malı değil. Şu anda, Özerk Yönetim bölgelerinde bir milyona yakın insan kamplarda yaşıyor ve bu insanlar Efrîn’de, Serêkaniyê’de, Girê Spî’de ÖSO çetelerinin elinden hayatını zor kurtarmış insanlar. Şu kadarını düşünün yeter: Efrîn’deki Kürt nüfus, 4 yılda yüzde 96’dan yüzde 15’e düşmüş. Durum bu. Yani bu insanlar ev sahibi ve asıl onların geri dönmesi gerekiyor ama dönemiyorlar; Sultan bilmemne gibi örgütlerin evlerini, tarlalarını yağmalamasını acıyla izliyorlar. Üstelik bu devam eden bir durum. Türkiye’de nüfusun yarısı ‘zillet’ diye lanetleyen mantık, orada da Kürtlerin tümünü yok sayıyor.
Yani insanları göndereceksiniz ya hani, hah işte oranın durumu bu. Boş arazi var sanıyorsanız, haberiniz olsun diye söylüyorum: Uyandırma servisi!
Ha, “Benden gitsin de nereye giderse gitsin” diyorsanız, olur tabii. Ama ondan sonrası tufandır ve o tufan gelir bu defa seni çok fena vurur. Onun altından hiç kalkamazsın. Esenler’de atölyelerde çalışan garibanlara çemkirmek kolaydır; onlara “ülkenizde savaşsaydınız ya” diye laf ebeliği de yaparsınız tabii. Ama orada, tam da yukarıda sözünü ettiğim bölgede “istihdam edilen”, “savaş” nedir bilen ve zaten savaşmaktan başka bir şey de bilmeyen topluluklarla yüzleşmek o kadar sevimli bir şey değildir. Hiç merak ediyor musunuz İdlib’de sıra sıra fotoğrafları yayınlanan o briket evleri hangi “dernekler” inşa ediyor? Siz plajda gördüğünüz nargilecilere kafayı takarken Katar ve Kuveyt neler karıştırıyor oralarda? Antep? Kilis? Hayırdır?
“Kadınlarımızı koruyoruz” öyle mi? Ha, evet, koruyalım. Pippa Bacca’ya tecavüz edip öldürenler Suriyeliydi değil mi? Pendik’te liseli Helin’i de onlar vurdu. Pınar Gültekin’i de, diğerlerini de. Tamam, koruyalım kadınlarımızı. Yan bakanın gözünü oyalım, yan bakma ihtimali olanları da gönderelim gitsin, sade biz bakalım onlara, olur olur, mıntıka temizliği yapalım, pirüpak olalım, ‘safkan’ olalım, ‘ari ırkımızı’ yüceltelim.
Ama sormazlar mı insana yahu: “Ev sahibi ev sahibi / Hani bunun ilk sahibi” diye?
Kötü haber şu: Kadınları mı, laikliği mi, cumhuriyeti mi, her neyi koruyacaksanız işte, onu burada goygoy yaparak koruyamıyorsunuz. Rahmetliden izin almadım lafını kullanırken ama yeri geldi yazayım yine de: Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Ve o satıh, artık bütün Ortadoğu’dur!