Kürtlerin çektiği halayların günlerdir trol ordularıyla hedef haline getirilmesi tarihsel gericilik birikiminin bir de bu konu üzerinden kışkırtılması, kriz yönetiminde şoven duyguların araçsallaştırılması anlamına da gelmektedir. Aynı şey hayvan katliam teklifi için de böyledir
Terry Eagleton, Kültür adlı eserinde birçok tarihsel şahsiyetin kültüre dair yorumlarını irdeleyip ileri ve geri yönlerini sergilerken aynı zamanda onlardaki zenginliği kendi görüşlerinde sentezler. Bu sentezlerinden birinde “Kültür, hayatı nasıl yaşayacağımızın bir modeli, kendini oluşturma ya da gerçekleştirme biçimi, küçük bir zümrenin ürünü ya da bütün bir halkın yaşam biçimi, günümüzün bir eleştirisi ya da geleceğin bir resmi olabilir” der.
Kürtlerin bir ulus olarak varlıklarını sürdürebilmeleri, kolektif bir duyguda buluşmaları da Eagleton’un belirttiği gibi “kendini oluşturma ya da gerçekleştirme biçimi” olarak kültür sayesinde olmamış mıdır? Bir ulusal pazardan-devletten mahrum olmalarına rağmen onları ortak bir ruhsal bütünlükte buluşturan ve buradan siyasallaşmış bir kolektif duruşa taşıyan en önemli enstrüman kültürleri olmuştur. Tarihsel kısıtları nedeniyle yazılı bir aktarım konusunda da hayli zayıf bir birikime sahip olmalarına rağmen bu böyle olmuşsa, kültürün Kürtlük bilinci ve kolektif inşada ne kadar yaşamsal bir yerde durduğunu anlamak zor değildir.
Newroz bunun en güçlü zeminiyse halay da tek bir günle değil hayatın hemen her anında o kültürün yeniden üretildiği en güçlü varlık biçimlerinden biridir. Kürtler için halay, varlıklarının tarihsel sürekliliğinin en güçlü ifadelerinden biridir. Ortak bir kader ve ruhsal birliğin en damıtılmış ifadelerindendir. Tarihin derinliklerindeki sosyo-ekonomik ilişkilerin, ruhsal şekillenişlerin vücut diline tercüme edilerek bugüne kadar aktarılması demek olan halay, bir Kürdün yaşamının organik parçası gibidir. Bunun bugüne kadar aynı dirilik ve ruhla taşınabilmesi esasında “varım” demenin, varlığını korumanın, kuşaktan kuşağa aktarmanın ifadesi dışında bir anlam taşımaz.
Son günlerde özelikle Kürt gençleri ve kadınlarına yönelik halay “avının” iktidar açısından böyle bir düşmanlık temelinde geliştiği aşikar.
İktidar, Kürt halkını artık halaydan ya da diğer varoluş biçimlerinden koparamayacağının bilincinde elbette. O nedenle halayın da “makbulünü” dayatmaktadır! Trollerinin yaptığı sosyal medya paylaşımları da bunun ifadesidir. “Kürtçe halay çekebilirsiniz, ama mücadele içinde şekillenmiş olan ve varlığınıza siyasal anlamlar katan, belleğinizin-ruhunuzun parçası haline gelen halayı çekemezsiniz!”. İktidar trollerinin Kürtçe ezgiler eşliğinde çektikleri halayların videolarını paylaşarak bu mesajın altını kalınca çizmeleri de bunun açık ifadesidir.
“Dil ve kültür bir halkın ruhsal biyografisinin özünü damıtır” der Eagleton. Bir halkın ruhsal biyografisinde siyasallaştığı, o siyasallaşma içinde kendi varlığını yeniden kurduğu ve kolektif bir bilince-ruha dönüştürdüğü gerçeği, “kültür günümüzün bir eleştirisi ya da geleceğin bir resmi olabilir” sözündeki anlamların özeti gibidir. Kürdün siyasallaşmış halayının, o halayda yeniden ürettiği varlığının bugünün eleştirisi olduğu kadar geleceğin resmi olduğu, düşmanlığın da asıl olarak bunu hedeflediği açık değil midir?
Aynı kitabında Eagleton, “Etkili iktidar kolektif hafıza kaybına dayanır; suçlara eski dostlarımızmış gibi alışırız” der. Şu anda ve daha önce defalarca tekrarlanan kültürel soykırım saldırılarının esas nedeni “kolektif hafıza” kaybı yaşatmaktır. En önemlisi de saldırganlıkla buna rıza üretmek, zaman içinde “suçlara eski dostlarımız gibi yaklaşmak”tır. İlk önce zorbalıkla başlar tüm saldırılar. Sonra zamana yayılarak dayatılana alışmak sağlanır. Hume’nin “Yalnızca zaman [hükümdarların] hakkını sağlamlaştırır” sözünde olduğu gibi. Yine Hume’nin dediği gibi “ve insanların zihinlerine yavaş yavaş işleyerek onları her türlü otoriteyle barıştırır, her türlü otoritenin adil ve makul görünmesine sebep olur”.
O açıdan da zamana yaymadan tutum almak, dayatılana “eski dostlarmış” gibi alışmamak yaşamsal önemdedir. Kürtlerin halaya yönelik saldırıya her yerde çektikleri halaylarla yanıt vermesinde olduğu gibi.
“İktidar kayıtsızlığa dayanır”. Kürdün halayına yönelik saldırıya ya da güncel bir gündem haline getirilen hayvan katliamı yasa teklifine tutum almamak, mevcut sistemin kitleler üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküme teslim olmak demektir. Kürdün halayına sahip çıkmak her emekçinin aslında kendi geleceğine sahip çıkmasıdır. Tıpkı hayvan katliamına tutum almakta olduğu gibi…
İkisi çok farklı konular elbette, ama amaç ortaklığı son derece açık.
Kürtlerin çektiği halayların günlerdir trol ordularıyla hedef haline getirilmesi tarihsel gericilik birikiminin bir de bu konu üzerinden kışkırtılması, kriz yönetiminde şoven duyguların araçsallaştırılması anlamına da gelmektedir. Aynı şey hayvan katliam teklifi için de böyledir. Toplumsal öfkenin kendi içine patlayan bir şiddet sarmalına dönüşmesi, kitlelerin buna alıştırılmasıdır hedeflenen.
Her ikisi de savaş ve işgal politikalarının diri tutulmaya, bölgede yeni dengelerin oluşturulmaya çalışıldığı, krizin emekçilerin midesini küçülttükçe küçülttüğü ve artık dayanılmaz hale geldiği bir konjonktürde yeni bir siyasal saldırı dalgasının-biçiminin sıçrama noktasını ifade etmektedir. Faşizmin aslında gündelik hayatın temel parçası haline getirilmesi, kutuplaştırılan toplumun kendi içinde yeniden kutuplaştırılarak kriz yönetimi biçimlerinin ifadesidir.
Kayıtsızlıksa tüm işçi ve emekçilerin, ezilen tüm kesimlerin boynuna idam ilmeği geçirmek dışında bir anlam taşımamaktadır.