Bir toplum onu toplum yapan temel niteliklerini kaybetmeyle yüz yüze kalmışsa, öz değerlerine ve kültürüne yabancılaşmışsa, toplum olmaktan uzaklaşmış demektir. Bir toplumu toplum yapan, özgür yaşam için olmazsa olmaz kâbilinde olan etik ve estetik değerleri, ahlaki ve politik nitelikleridir.
Hevi Deniz
Etik için toplumun tarih boyunca ortaya çıkardığı değerler birikimini inceleyen bilim diyebiliriz. Etik ve ahlakilik, yaşamla, doğayla güçlü bir bağ içinde olma, toplumsal özgürlük alanlarının birbirini tamamlaması, toplum yararına bireyi geliştirme ve zenginleştirmeye dönük olan her şeyi kapsar. Manevi dünyayı oluşturan öz ve bu özün, toplumsal ihtiyaçları karşılama biçimi ve eylemi, toplumsal yaşama nitelik kazandırması ve yön vermesidir.
Estetik için ise en geniş anlamda; kültür, sanat ve yaşamın doğasını inceleyen, güzellik bilimi diyebiliriz. Yaşamın çeşitliliğine, duygu ve sezgisel yönüne ilgi gösterir. Düşünsel, ruhsal, bedensel bütünlüğü, öz ve biçim uyumunu, toplumsal özle derin bağı, yaratıcılığı ve iradeleşmeyi ifade eder. Güçlü maneviyatı, özgürlüğü, toplumsallığı gerektirir. Düşünce, yaşam, eylem bütünlüğünü, sadeliğini, kendi olmayı, doğal olmayı içerir. Zerdüştlük felsefesinin temel esası ‘’iyi düşün, iyi söyle, iyi yap’’tır. Alevilik kültüründe ise “eline, beline, diline sahip çık”tır. Yaşamı özgür ve anlamlı kılmak, etik ve estetik değerler oluşturmakla mümkün olabilir. İnsan yaşamına hakim kılınan maddiyatçı, tüketici, bireyci, sanal tarzlar aşılmadan yaşamın özgürleşmesi mümkün olamamaktadır. Toplumsal değişim ve dönüşümde, etik ve estetik değerlerin yapıcı, iyileştirici, birleştirici özelliği önemli bir rol oynar.
Toplumun özünde hiçbir dönemde, günümüz kapitalist modernite dünyası kadar ahlaksızlık, vicdansızlık ve kültürsüzlük olmamıştır. Kapitalist modernitenin toplum yaşamına egemen kıldığı estetik anlayış, insanın ruhsal, sezgisel, anlam ve duygu dünyasından yoksundur. Maddecilik ve tüketim üzerine inşa edilmiş bir estetik anlayış söz konusudur. Kapitalist kâr ilkesine odaklanmış sonsuz ve sınırsız bir tüketim kültürü hakimdir. İnsan maneviyatının, duygularının, biriktirdiği kültürel toplumsal değerlerin yadsındığı, tamamen bedensel ölçülere indirgenmiş bir estetik anlayış geliştirilmiştir. İnsanın anlamsal dünyasını oluşturan, etik değerlerden yoksun bir bedensel etik anlayışı, salt güdülere hitap etme ve nesneleştirme amaçlı geliştirilen bir estetik anlayışı olur. İnsan güdülerini esas alarak kapitali büyütmeyi amaçlamış bir estetik ve güzellik anlayışının insanı getirdiği nokta, insanın da bir tüketim nesnesine dönüştürülmesi gerçeğidir. Kapitalizmi büyütme temelinde geliştirilen bedensel estetik ve güzellik anlayışı, en fazla da kadın bedenini araçsallaştırmıştır. Adeta bedeni parçalanarak, her bir parçası alınıp satılacak, kullanılacak bir maddi nesne gibi kadın bedenlerinde simgeleşen çağın güzellik anlayışı, anlamsal, özgürlük ve etik değerlerden tamamıyla koparılmıştır.
Bir toplum onu toplum yapan temel niteliklerini kaybetmeyle yüz yüze kalmışsa, öz değerlerine ve kültürüne yabancılaşmışsa, toplum olmaktan uzaklaşmış demektir. Bir toplumu toplum yapan, özgür yaşam için olmazsa olmaz kâbilinde olan etik ve estetik değerleri, ahlaki ve politik nitelikleridir. Günümüz toplumsal sorunlarını, anlam ve ahlak yitimini, etik ve estetik değerlerin zayıflamasına veya yitirilmesine bağlayabiliriz. Etik ve estetik öncelikle kadın ve toplumla ilgilidir. Toplumsallığın olmadığı yerde etikten, kadının düşüncesi ve iradesinin olmadığı yerdeyse estetikten söz etmek mümkün değildir.
Bu iki kavram ve bilim alanı birbirinden koparılmayacak, birlikte var olan, birlikte ele alındıkça zenginleştiren kavramlardır. Birbirinden ayrı ele alındığında ise silikleşir, başkalaşır. Pozitif bilimciliğin birbirinden ayrıştırarak ve aşırı soyutlayarak, kadını ve toplumu nesneleştirme temeline oturttuğu etik estetik alanını yeniden toplumsal yaşam değerlerine dönüştürmek önemlidir. Toplumun yabancılaştığı özünü, hakikatini yeniden oluşturmak, bir bilinç işi ve yapılanması olduğu kadar örgütlenmeyi de ifade eder. Eşitlik, özgürlük ve demokrasi temelinde örgütlenmiş toplum ahlaki ve politik toplumu ifade eder. Bir bedenin kılcal damarları misali yaşamın her alanında birbiriyle bağlantılı örgütlenmeyi esas alır. Oluşturulan etik ve estetik değerler toplumsal yaşamın her zerresine, bilim ve felsefeden tutalım da politikasına, ekonomi, ekoloji, sanat ve edebiyata kadar siner. Estetik kapsamında yaratılan edebiyat ve sanatın her biçimi insanlaştırıcıdır, güzelleştiricidir, iyileştiricidir ve toplumsaldır. Çıkarcılığın yerini ortak yaşam ve paylaşım, vicdan ve adalet, egemenliğin yerini ise sevgi ve eşitlik alır. Anlamsal bütünlüğü içinde yaşamı etik ve estetik kılmak, insanın kendi doğasına, tarihine ve toplumsal hafızasına yakınlaştırdığı, kendi özüyle buluşturduğu için hem demokratikleştirici hem de özgürleştiricidir.
Etik ve estetik değerlerin ifadesini bulması gereken diğer önemli bir alan siyaset kurumudur. Siyaset, yaşamın her alanını direkt etkileyen ve belirleyen bir olgudur. İlk toplumsallaşmadan günümüze kadar toplumun yaşamını belirleyen, değerlerini oluşturan ve bir arada eşit, özgür yurttaşlar olarak yaşamalarını sağlayan kurallar oluşturulmuştur. Bu kurallar toplumun ahlaki ve politik kuralları olup her bir bireyin içerisinde yer aldığı, karar ve uygulama sürecine katıldığı politik toplumlar olmuştur. Kendi yaşamı hakkında karar alma gücünü oluşturan birey ve toplum, aldığı kararları da toplum yararına en uygun şekilde hayata geçirmekte önemli bir rol oynamıştır. Ahlaki ve politik toplumun temel ölçüsü düşünmek, iradeleşmek ve kendi yaşamı hakkında karar alma ve uygulama gücünü oluşturabilmektir. Politika toplumun yaşamını sürdürebilmesi için ihtiyaçlarını tespit edip karar alabilme gücü olarak ifadesini bulurken, ahlak ise alınan kararları en iyi şekilde uygulamak ve eylemek olarak tanımlanmıştır. Kültürden ekonomiye, ekonomiden ekolojiye kadar toplumsal yaşam alanları ile ilgili ilkeli yaşamı oluşturmak siyasetin temel konuları olmaktadır. Dolayısıyla siyaset yaşamı belirler. Bugün yoksulluk bu kadar derinleşmiş ve açlık sorunu var ise, her bir bireyin yapabileceği ve üretime katılabileceği onlarca alan var iken, işsizlik tavan yapmış ise ekonomik ve ekolojik krizler derinleşmiş ise bunu siyasetten bağımsız ele alamayız. Siyaseti salt elit bir kesimin işi olarak gören, toplumu nesneleştiren siyaset, iktidar ve egemen siyasetidir. Siyaset denilen olgu toplumdan kopuk olamaz. Temel dinamiği toplumdur. Egemen siyaset yerine tüm yaşamsal alanları toplum ile birlikte oluşturmak ve örgütlemek demokratik siyaseti ifade eder. Demokratik siyaset topluma dayanır, karar ve uygulama süreçleri toplumun her kesiminin içerisinde aktif şekilde yer aldığı süreçler olur. Esas alınan, toplumun düşünce, irade ve etkinliğinin örgütlendirilmesidir.
Etik ve estetik değerlerle yeniden buluşurken, her bireyin öncelikle işe kendinden başlaması, kendi değişim ve dönüşümünü gerçekleştirerek, toplumsal öz ve değerlerle kendinden yola koyulması önemlidir. Bu yolda yürürken, kendi olabilmek (xwebûn), kendi iradesi, düşüncesi ve eylemselliğini oluşturabilmek önceliklidir. Kendimizde oluşturduğumuz özgürlük ve ahlak dünyası, toplumsal değişimin gerçekleşmesini ve anlamlı yaşamı da mümkün kılabilecektir.