Siyaset ve ekonomide yaşanan kriz o denli derin, durum o kadar vahim ki Erdoğan kabine değişikliğiyle günü kurtarmaya çalışıyor. Eski kafa iktidardaki yerini korudukça kabineyi ne kadar değiştirirse değiştirsin günü bile kurtarması aslında zor. Bakanlar kurulunda ilgi çeken iki isim dışında diğerlerinin değiştiğini büyük olasılıkla kimse fark bile etmeyecek. Onlar kendilerinden öncekiler gibi Erdoğan’ın talimat uygulayıcıları olarak kalacak. İlgi çeken iki isimden biri hazine ve maliye bakanı, diğeri de dış işleri bakanı. Bu isimler iktidarın ömrünü uzatmak için yeni manevra alanı açma adına görevlendirilmiş iki bakan. Fidan ve Şimşek dış politikada ve ekonomideki derin krizleri aşma adına vitrine sürülmüş isimler.
Eski kafa yeni kabinesiyle aslında farklı bir icraat sergilemeyecek. Sistemi sürdürebilmek her şeyden önce ekonomideki çöküşü durdurmaktan ve sistemi finanse edebilecek yeni kaynaklara ulaşmaktan geçiyor. Bunun için de batının olurunu almak şart. NATO’nun siyasi genişleme planına uygun davranmak ve batı sermayesinin gereklerini yapmak üzerinden atılacak adımlarla sistemin sürdürülebilirliğinin sağlanacağına inanan Erdoğan bu manevrayı istemese de gerçekleştirmek zorunda kaldı.
Şimşek’in gelir gelmez geçmişi irrasyonel olarak tanımlayıp yeni dönemi rasyonel ekonomi politikalarına göre yönetmek gerektiğini söylemesi Erdoğan için yenilir yutulur bir şey değil. Erdoğan yuttu, yutmak zorunda kaldı. Faiz neden enflasyon sonuç saçmalığını bizzat kabinesindeki bir bakanın örtülü bir şekilde söylemesi aslında cumhurbaşkanlığına yönelik bugüne kadar yapılmış en büyük hakaret; bakalım dava açacak mı?
Yeni ekonomi politikalarının uygulanması o kadar kolay değil, yapısal sorunlar ve derin kriz iklimi alışılagelmiş istikrar politikalarıyla sürecin yönetilmesine olanak sağlamayacaktır. Oysa iktidar bugüne kadar yolsuzluk, savaş ve yoksulluğun neoliberal sosyal politikalarla yönetilmesi üzerinden ayakta durdu. Rasyonel politikalar olarak adlandırılan ve Şimşek’in pazarlamaya çalıştığı model bildiğimiz IMF’in kemer sıkma politikalarının yeni sürümü. Özü mali disiplin. Mali disiplinin yolu da yolsuzlukla mücadeleden, savaş harcamalarının kısılmasından, yoksulların daha da yoksullaştırılmasından geçiyor. İktidarın beka sorunu şimdi başlıyor diyebiliriz…
Otoriter rejim Kürt düşmanlığına dayalı savaş siyasetiyle bugüne kadar şiddet eksenli saldırgan iç ve dış politikayla ayakta durdu. Rojava başta olmak üzere sınır ötesi operasyon kodlu yayılmacı politikalara bel bağlayan akıl şimdi ekonomide çöküş nedeniyle sürdürebilirliğini yitiriyor. Dış politikadaki NATO ile yapılan görüşmeler hala bu politikayı sürdürme hayalini taşısa da bunun mümkün olamayacağı artık görülüyor. İsveç pazarlığı karşısında elde edilebilecek bir geçici rahatlama ile son bir savaş hamlesini iktidar senaryolaştırmak istese de bu hamlenin yaratacağı maliyetler içeride kabul edilemez yıkımlara neden olabilecektir.
Talan ve yolsuzluğun sonlanması için başta bankacılık sisteminin disipline edilmesi, bütçe açıklarının kapatılması, cari açığın azaltılması gerekiyor. Bu mümkün mü, değil. Çünkü iktidarın yarattığı saadet zinciri kamu bankalarının talanına, Merkez Bankası kaynaklarının tüketilmesine, ithalat yoluyla büyümeye ve sömürünün derinleşmesine, bütçe kaynaklarına el konulmasına bağlı. Batının açacağı yeni krediler için göz boyayıcı bazı adımlar atılsa da esasta bir değişikliğin olması iktidarın doğasına aykırı…
O zaman geriye yoksullar, emekçiler, işçiler, köylüler ve küçük esnaf kalıyor. Yoksulluğun yönetilmesine son verilerek sosyal yardımların reel satın alma gücü düşürülecektir. İşsizlik programlı bir şekilde artırılacaktır. Ücretler baskılanacak ve sömürü yoğunlaşacaktır. Köylü, çiftçi ve esnafa yönelik yoksullaştırıcı baskılar artacaktır. Tüm bu uygulamalar mali disiplin olarak pazarlanıp batının kredi muslukları bir nebze açılmaya çalışılacaktır.
Eski kafanın yeni kabinesi daha fazla sömürü ve savaşı yeni yöntemlerle karşımıza getirme peşinde. Muhalefet ise eski tas eski hamam ısrarını maalesef sürdürüyor. Seçimlerden çıkarılabilecek belki de en önemli ders yeni bir toplumsal örgütlülükle faşist iktidara ve sermayeye karşı harekete geçmek olmalıdır. Kadınların, emekçilerin ve Kürt halkının sömürü ve savaşa karşı birlikte mücadele ağlarını geliştirmesi, toplumsal örgütlülüğü var etmesi önümüzdeki dönemin önceliği olmalıdır. Siyasi ve toplumsal muhalefetin eski hamamı yıkması gerek. Yeniyi radikal demokrasi mücadelesinde ve Üçüncü Yol güzergâhında inşa etmek artık kaçınılmaz bir zorunluluk olarak bizi bekliyor.