Havva: Bana sormadan bir adamla evlendirdiler. Evlenmek istemediğim için o adam ölsün diye her gün dua ediyordum. 11 gün evli kaldım ve bir gün iki kişi kapıma gelip ‘eşin şehit oldu, başın sağ olsun’ dedi. Dualarım kabul olmuştu, onlar gittikten sonra kahkaha attım ve helva kavurup çocuklarımla birlikte yedim.
IŞİD’e katılan kadınlarla yaptığım görüşmelerde, onların fail mi kurban mı olduğunu ayırt etmekte zorlanıyorum. IŞİD’e katılarak IŞİD’in “gelecek kuşakları şekillendirme” görevini üstlenmiş bu kadınlar, aynı zamanda bilerek ya da bilmeyerek girdikleri sistemin kurbanı olmuşlar. Öte yandan önceki hayatlarında itiraz etmeyi bilmiş bu kadınlar, mevcut koşulları sorgusuz-sualsiz kabul etmişler. Ortada üretilmiş ve bilinçsizce kabullenilmiş “rıza” var… Çeçenistanlı Havva Mislim ve Özbekistanlı Süreyya Mirzayeva anlatıyor…
Ekonomik nedenler
Çeçenistanlı Havva Mislim 21 yaşında, IŞİD’deki adı Um Ali. Ailesi Çeçenistan’dan ekonomik sebeplerle Rusya’ya göç etmiş. 16 yaşındayken akrabası olan Bekan isimli bir adamla evlendirilmiş. Ekonomik durumlarının kötü olduğunu ve 2015’te eşinin “Suriye’de savaşırsam ev ve para vereceklerini söylüyorlar, İslam Devleti’ne gideceğiz. Orada savaşırım, birkaç yıl para biriktirdikten sonra döneriz” diyerek onun fikrini almadan uçak biletlerini aldığını ve yola çıktıklarını anlatıyor.
İlk olarak Tabqa’ya gelmişler. Havva’nın eşi askeri eğitim gördükten sonra savaşa katılmış, iki ay sonra da ölmüş. Eşi öldüğünde Havva ikinci çocuğuna hamileymiş. Eşinin babası Havva’yı ülkesine geri götürmek için Suriye’ye gelmiş.
‘Kalmama izin vermediler’
Bağlı olduğu ketibe emirinin geri dönmesine izin vermediğini anlatan Havva, şöyle devam ediyor: “Eşimin babası yanımda kalmaya başladı. Bu sırada İslam Devleti’nden gelip onu askere götürmek istediler, kabul etmedi. ‘Ben sivilim asker değilim, yaşlıyım gitmek istemiyorum’ dedi. 70 yaşındaydı ve onu zorla silahlı eğitime aldılar. Evde yalnız kalmıştım. Bir gün ketibe emiri ziyarete geldi ve ‘kadın başına burada kalamazsın’ diyerek beni Minbic’teki bir maddafeye gönderdi. Kızım bu maddafede dünyaya geldi. 6 ay orada kaldım. Savaş ağırlaşınca orayı boşalttılar ve bizi Rakka’ya götürdüler. Kadisiye Meydanı’nın yanında büyük bir maddafe vardı, muhacir kadınların hepsi orada kalıyordu. Bir buçuk yıl orada kaldım.”
Rakka’da kaldığı maddafedeki sorumlu kadınların evlenmesi için sürekli baskı yaptığını söyleyen Havva, buranın da savaş nedeniyle boşaltıldığını ve Derazor’a bağlı Hacin’de başka bir maddafeye götürüldüklerini anlatıyor. Burada da evlilik baskısı gördüğünü ve kabul etmediği için “Şeytana uyduğu” gerekçesiyle kırbaç cezası aldığını söyleyen Havva, maddafe sorumlusu Mama Xedice isminde bir kadının evlenmek istemeyen birçok kadına bu şekilde ceza verdiğini aktarıyor.
‘Reddettim, zindana atıldım’
Havva, şöyle devam ediyor: “Zindanda tek kişilik bir hücreye koydular, ne kadar kaldım bilmiyorum. Çocuklarım yanımda değildi ve çok özlemiştim. Bir gün Mama Xedice ziyaretime geldi ve ‘Savaşta sakat kalmış, gazi biriyle evlenirsen Allah seni affeder, yoksa cehennemliksin’ dedi. Beni Şeri Kadı’nın yanına götürdüler. Bana sormadan bir adamla evlendirdiler. Adam savaşta bacağını kaybetmiş biriydi. Evlenmek istemediğim için o adam ölsün diye her gün dua ediyordum. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Tek sevincim çocuklarımı tekrar yanıma almak olmuştu. 11 gün evli kaldım ve bir gün iki kişi kapıma gelip ‘eşin şehit oldu, başın sağ olsun’ dedi. Dualarım kabul olmuştu, onların yanında üzülmüş gibi yaptım. Onlar gittikten sonra kahkaha attım ve helva kavurup çocuklarımla birlikte yedim.”
Havva, Bağuz’dan çıkana kadar olan kısmı ise şöyle özetliyor: “4 ay yas sürecinde kalmam gerekiyordu, ketibe emiri tekrar evime gelip maddafeye gitmem gerektiğini söyledi. Savaş ağırlaştığı için ‘birkaç bacı verin, onlarla birlikte bu evde yaşayayım, oraya gitmek istemiyorum’ dedim. Teklifimi kabul ettiler ve çocukları ile birlikte üç dul bacıyı daha yanıma verdiler. Bir süre sonra koşullar ağırlaşınca Bağuz’a geçtik, çadırda yaşamaya başladık. Bu arada 11 gün evli kaldığım adamdan hamile kalmıştım ve kızımı Bağuz’da bir çadırda dünyaya getirdim. Kızım birkaç gün yaşayabildi, ağır koşullar nedeniyle öldü. İki çocuğumla birlikte Mart’ta Kürt güçlerine teslim oldum.”
‘Kara çarşafı giymeyeceğim’
“Eşimle hem Allah kanunlarının uygulandığı bir toprağa göç etmek hem de iyi bir yaşam sürmek için yola çıkmıştık. Ama yaşadıklarım bana çok ağır geldi. Bu kadar karanlığı yaşayacağımı tahmin etmemiştim. Gelirken ne olduğunun pek farkında değildim ama gördüklerimden sonra fark ettim ki kendime çok büyük bir haksızlık yapıp, karanlığa hapsetmişim.
“Siyah çarşaf bana göre o karanlığın sembolü. Allah’a inancımı kaybetmedim ama bir daha asla o kara çarşafı giymeyeceğim diye kendime söz verdim.”
Özbekistanlı Süreyya’nın kanlı ekmek kavgası
Süreyya bir yandan ‘Ben onları pek benimsemedim, sadece çalıştım’ derken öte yandan ‘Geldiğime
pişman değilim, bacılar bana iyi davranıyordu’ diyor
Havva’ya yakın bir coğrafyadan, Özbekistan’dan Süreyya Mirzayeva da başka bir hikaye anlatıyor. 44 yaşındaki Süreyya konuşmaya, “Hemşire lazım, çok para kazanırsın dediler, geldim” diyerek başlıyor.
Süreyya da kara çarşafa tövbe etmiş. Semerkant’ta dünyaya gelmiş, 16 yaşında da evlenmiş. İki çocuğu hala Özbekistan’da yaşıyor. Eşinden ayrıldıktan sonra çocuklarına bakmak için 9 yıl Rusya’da çalışmış. Hemşirelik eğitimi almış, uzun yıllar yaşlı bakımı ve temizlik işlerinde çalışmış.
Moskova-İstanbul-Bab hattı
“Yolun IŞİD’e nasıl düştü?” diye soruyoruz Süreyya’ya. Ekmek kavgası verdiğini söyleyen Süreyya anlatıyor: “Ailem Müslümandı ama gerekliliklerini çok yerine getirmezdik. Devlet baskısı vardı biraz. Moskova’da çalışırken, izin günlerimde Prostmek Mira yakınlarındaki mescide gidip gelmeye başladım. Namaz kılıyordum, bacılarla sohbet ediyordum. Bir gün bir bacı, Türkiye’de bir yaşlı için bakım işi olduğunu ve daha iyi para kazanacağımı söyledi. Uçak biletimi de onlar alacaktı. İstanbul’a gittim. Pendik Esenyalı’da yaşlı bir kadına bakmaya başladım.
Rusya’da bana iş bulan bacı ‘bir ihtiyacın olursa git’ diye bir adres vermişti. İzin günlerimde Kaynarca’da bacının verdiği adresteki mescide gidip gelmeye başladım. Orada bacılar vardı ve onlarla sohbet ediyor, Kur’an okumayı öğreniyordum. Sohbetler sırasında Hatice isimli bir bacı bana, ‘Suriye’de iş var, hemşirelik yapmak için oraya gidersin, hicabına da kimse karışmaz. Ev veriyorlar, para veriyorlar’ dedi. Hatice bacı benim yolumu ayarladı, biletimi aldı ve Antep’e gittim. Orada onun söylediği biri gelip beni aldı ve 2014’ün sonunda Bab’a geçtim.”
Çalışmak için evlenme şartı
Hemşire olduğunu ve çalışmak istediğini söylediğinde Süreyya’nın aldığı yanıt diğer kadınlarla aynı olmuş: “Evlenmeden, bir erkeğin himayesine girmeden ve onun izni olmadan çalışamazsın.”
Uygun bir eş bulunana kadar Rakka’da bir maddafede kalan Süreyya, daha sonra Özbekistan’dan IŞİD’e katılmış biriyle evlendirilmiş. “O çalışmama izin verdi. Evlere gidip kadınlara doğum yaptırıyor, onlara iğne yapıyor ve hastalıklarını tedavi ediyordum” diyen Süreyya, 2 yıl evli kalmış. Ardından eşi, “çocuğu olmadığı” gerekçesiyle Kazakistanlı bir kadınla daha evlenmiş. “O kadından çocuğu olduktan sonra dayanamadım ve ayrılmak istedim. Kabul etmedi” diyen Süreyya, ayrı bir evde yaşamayı kabul ettiğini ve böylece hemşirelik yapmaya devam ettiğini anlatıyor.
‘Pişman değilim!’
Süreyya bir yandan “Ben onları pek benimsemedim, sadece çalıştım” derken öte yandan “Geldiğime pişman değilim, bacılar bana iyi davranıyordu” diyor. Bundan sonrasını Süreyya’dan dinliyoruz: “Evde kaldım, yaralılara bakıyordum, doğum yaptırıyordum. Ketibe bana maaş veriyordu, öyle geçimimi sağladım. İslam Devleti’ni çok benimsemedim. Derdim ayakta kalmaktı, onun dışında ne olduğuyla hiç ilgilenmedim. Sürekli çalıştım, geldiğime pişman değilim. Bacılarla sohbet ediyordum, sürekli evdeydim. Bacılara yardım ediyordum, onlar da bana yardım ediyordu. Kimseye karışmadım. Benim için Rusya, Türkiye ya da Özbekistan’da olmaktan çok farklı değildi. Yaşam buralarda çok zor, iki defa uçak vurdu, yaralandım. Hayattan çok beklentisi olan biri değilimdir.
“Bağuz’dan çıkarken yetim kalan bir buçuk yaşında bir kız vardı, onu yanıma aldım. O kimsesiz, ben de kimsesizim, ona bakıyorum. Kendi kızım beni kabul etmiyor, konuşmak istedim, telefonlarıma bakmıyor. Oğlumla konuştum. Onlar beni kötü biliyorlar ama ben bir kötülük yapmadım. Hayat beni oradan oraya sürükledi, belki karşı koymalıydım, bilmiyorum. Ben sürüklendiğim şeye kader diyorum. İslam Devleti’nin yaptıklarını hiç benimsemedim, görmedim de.”
Tercümede yardımcı olan Siliva Şex Dawid’e teşekkürler
Yarın: Piriştine Üniversitesi’nden Kosovalı Fatora ile Halep Üniversitesi’nden Suriyeli İntisab’ın hikayesi…