Siyasi komplolarla tutuklanmış binlerce insan var hapishanelerde, Diyarbakır B.B. Başkanı Dr. Selçuk Mızraklı, ÇHD’li avukatlar, Grup Yorum’un üyeleri, Mustafa Koçak, KCK davalarıyla… Uzayıp giden listeler. Devrimcileri, yurtseverleri komplolarla tutuklamayı AKP icat etmedi elbette. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de egemen sınıflar “sakıncalı” gördükleri fikirlere karşı daima özel harp hukuku uyguladılar. AKP, ABD’nin ceza kanunundan arakladığı “gizli tanık” uygulamasıyla hiçbir delile hatta dava kurgusuna bile ihtiyaç duymadan kendine muhalif ya da tehlikeli gördüğü herkesi tutsak etmenin kolay yolunu buldu. Ergenekon, KCK davalarında sıkça başvurulan “gizli tanık” müessesinin ne olduğu Ergenekon davasının çökmesiyle birlikte daha net ortaya çıktı. Ergenekon davası gizli tanıklarının çoğunun uydurma, çoğunun da yalancı tanık oldukları açıklandı. Ergenekon davasının savcıları, hâkimleri, gizli tanıkları organize suç işlemekle itham edilip, dava kapatılırken, aynı hâkim ve savcıların görev aldığı davalar sonucunda KCK ve sosyalistlere verilen cezalar onandı. İktidar müttefikleri değişti ama komploculuk baki kaldı. Öte yandan, onlara da bu fikirler 28 Şubat’ın muktedirlerinden yadigârdı zaten.
28 Şubatçı generallerin icat ettiği “andıç” denilen iftira yönteminin patenti, böylelikle silsile yoluyla artık AKP’nin elinde ve üstelik Kürt yurtseverlerine ve devrimcilere karşı en işlevsel silahlardan birisi. Andıç yöntemiyle tutuklanan S. Mızraklı’nın aleyhinde ifade veren kişinin yıllar önce tutuklandığı ve S. Mızraklı seçildikten bir gün sonra ifadesi alındığı ortaya çıktı. Ağır ceza alan bu şahıs, S. Mızraklı’ya iler tutar hiçbir tarafı olmayan iftirayı attıktan sonra tahliye oldu. Aynı durum Mustafa Koçak, Grup Yorum ve avukatlar davasında da yaşandı.
İçeride ve dışarıda adalet mücadelesi devam ediyor. Yalancı tanığın çelişkili ifadeleriyle müebbet hapis cezası alan Mustafa Koçak adil yargılanma talebiyle uzun süre ölüm orucunu devam ettirdi. Hapishaneden hastaneye götürülerek zorla müdahale ve türlü işkencelere maruz kaldı. Kolluk kuvvetlerinin yanında bazı doktorların da işkenceye ortak olması işkencenin topluma yayıldığını gösteriyor. Ölüm orucundaki İbrahim Gökçek’in ters kelepçe takılarak “tedaviye” götürülmesi, iktidarı gasp eden güruhun işkenceye aleniyet kazandırmasının sonuçlarından sadece birisi. Ölüm orucu doğru-yanlış tartışmasına girmeye gerek yok. Açlık grevi yapan, yapmayan herkes adalet istiyor. Mustafa Koçak’ın adalet talebi şahsi değil, toplumsal bir taleptir. Dahası, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet” yürüyüşünden çok daha anlamlı olan M. Koçak’ın talepleri; S. Mızraklı, Grup Yorum, S. Demirtaş, F. Yüksekdağ, O. Kavala ve adaletsizliğin esiri olmuş binlerce insanın sesi olmuştur.
Süleyman Soylu, avukatların tutuklanmasının çok stratejik bir iş olduğundan bahsediyor. Gerçekten de toplumsal muhalefeti susturmak için avukatların tutuklanması çok stratejik. Gerçeği topluma taşıyan gazetecilerin, halkın iradesiyle seçilenlerin, sanatçıların, faşizme karşı direnenlerin tutuklaması… hepsi çok stratejik. Tek adam rejiminin inşası yolunda potansiyel muhalefetin zapturapt altına alınma stratejisi uygulanıyor. Suç, delil, savunma gibi geleneksel hukuk kuralları çoktandır tedavülden kaldırıldı. İstenmeyen kararlar veren hâkimler kulağından tutulup atılıyor. Selçuk Mızraklı’ya aceleyle verilen cezanın HDP’ye oy verenlerin iradesine yönelik stratejik bir operasyon olduğu çok açık değil mi? AKP, devrimci muhalefetin eklem yerlerine kuralsız ve hayâsızca operasyonlar düzenliyor. 12 Eylül faşist darbesinin ürünü ‘82 Anayasası bile AKP’nin uygulamalarının yanında “demokratik” kalıyor.
Halkın iradesiyle seçilenler yönetmesin, sanık sandalyesine oturtulan onurlu insanlar adalet istemesin, avukatlar savunma yapmasın, aydınlar konuşmasın, sanatçılar umut şarkıları söylemesin, kadınlar hakları için sokağa çıkmasın, kimse konuşmasın! Stratejik operasyonların ana hedefi bu. Korona virüs salgını da “Allah’ın lütfu” olarak AKP’nin hayallerini gerçeğe çeviriyor. Geniş çaplı bir af çıkarma hazırlığı sürerken “terör suçları hariç” denilerek, gizli tanık ve komplolar maharetiyle tutuklanan muhalifler, yurtseverler ve devrimciler tutuklu kalmaya devam edecekler… Güçlü tepki verilemezse adli tutuklulardan boşalan yerler kitlesel tutuklamalarla yeni siyasi tutsaklarla doldurulacak. Demokrasi ve özgürlüğe pranga vurmak isteyenlerin stratejisinin ne olduğundan ziyade, geleceği belirleyecek olan şey; özgürlük talebi ekseninde birleşik mücadele fikrinin pratiğe geçirilmesi olacaktır.