Dönülmez akşamın ufkundayız. Rejim, kendi Anayasa Mahkemesi’nin ve üyesi olduğu AİHM’in kararlarını alenen uygulamıyor. Hatay Milletvekili Can Atalay, Gültan Kışanak, S. Demirtaş, Osman Kavala, F. Yüksekdağ ve binlerce insan kelimenin gerçek anlamıyla esir alınmış durumdalar. Kanuna, Anayasaya, mahkeme karalarına rağmen esir tutulan insanların esirliği kesinlikle şahsi bir esirlik değil, bilakis hepimizin esirliği anlamına geliyor.
Esir demişken, otuz yıl, otuz beş yıl hapiste kaldıktan sonra tahliye edilenlerin haberlerini yarı sevinçli-yarı öfkeli duygularla izliyoruz. Otuz yılı aşkın cezaevinde kalan, tahliye süresi dolduğu halde yüzlerce insan “iyi halli” olmadığı gerekçesiyle tahliye edilmiyor. Hafızamızı zorlayalım, internet arama motorlarından tarayalım, en korkunç suçları işleyenler en fazla kaç yıl kalmıştır cezaevinde? Bu konuyu fazla araştırmaya da hacet yok. Canavarca cinayet işleyenlerin, katliam yapanların, tecavüzcülerin, uyuşturucu tacirlerinin vb.lerinin otuz yıl cezaevinde kalmış olamayacağı hepimizin malumu. Dolayısıyla, eğer bir insan otuz yıldan fazla cezaevinde kalmışsa kesinlikle ya yurtseverdir ya da devrimci.
Cezaevlerinde ağır tecrit koşulları, fiziksel şiddetin yaygınlığı ve intihar süsü verilmiş cinayetler olsa da, karamsar bir tablo çizmek istemem çünkü otuz yılı aşkın cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olan yurtsever ve devrimcilerin vakarlı-vakur duruşları direncin ve umudun hala çok güçlü olduğunun bir göstergesi. Korku nesnesine dönüştürülmek üzere ömürleri çalınmış insanların, birer cesaret öznesi olma inatları gerçekten çok değerli.
Devletlû kafalarda suç-ceza algoritması üç bölümden oluşuyor;
1- Cezasız suçlar.
2- Affedilebilir suçlar.
3- Asla affedilemez suçlar.
Cezasız suçlar kategorisi; T. Çiller’in tabir ettiği şekliyle “devlet için kurşun atan, kurşun yiyen” resmi veya gayrı resmi faşist çete mensuplarının işlediği suçlar olduğunu, faili meçhul cinayet davalarının zaman aşırılarak cezasız bırakılmasından biliyoruz. Cezasızlık kuralı olan suçları işleyenler için hava hoş! Onlar ellerindeki kanı yıkama gereği bile duymadan ve çoğu zaman da yasal mermileriyle yeni suçlar işlemek üzere aramızda dolaşıyorlar.
Affedilebilir suçlar kategorisi; mafya suçları, uyuşturucu, cinayet, tecavüz, yolsuzluk vb. gibi uzayıp giden adi suçları içeriyor. Affedilebilir suç kapsımda olanlar en canavarca suçlar işlemiş olsalar da 5 ila 10 yıl içerisinde serbest bırakılıyorlar.
“Asla affedilmez, affedilmesi teklif edilemez” suçlar kategorisi; Bu kategoriye dâhil olmak için bir bildiri, bir basın açıklaması yetip de artıyor. 1991 İnfaz affının “Kürtler hariç” şekliyle çıkması, sonraki yıllarda bu hariçler listesinin genişletilmesinin ön habercisiydi. 2000 yılında çıkan af kanununa “terör suçları hariç” yazıldığında “affedilmezler” kapsamı genişledi. Devlet Bahçeli’nin mafyacı A. Çakıcı’nın koluna girerek verdiği fotoğraf sonrası çıkarılan 2020 yılı “Çakıcı Affı” sadece katiller, tecavüzcüler, uyuşturucu kaçakçılarını kapsama aldı. En sıradan basın suçları, propaganda vb. “suçlar” kapsam dışı bırakıldı.
Affedilmez olmak, cezaevinde bir ömür esir tutulmaktan ibaret değil. Albay M. Muğlalı’nın emriyle kurşuna dizilen 33 Kürt köylü, 1977 1 Mayıs, aynı aileden 10 kişinin diri diri yakıldığı Vartinis, emir-komuta zinciri içinde gerçekleşen Roboski, 13 yaşında katledilen Uğur Kaymaz, ailesinin gözü önünde infaz edilen Dilek Doğan’a kadar uzanan binlerce yargısız infaz aslında yargılı infazların bir parçası. Katliam faillerinin özenle korunması, hasbelkader tutuklanmışsa da, 33 Kürt köylüyü kurşuna dizdiren Mustafa Muğlalı örneğinde olduğu gibi, katilin adının katliamın gerçekleştiği yerdeki askeri kışlaya verilmesi, “yaptık, yine yaparız” mesajını içinde barındırıyor.
Gazetecilere yönelik son tutuklama operasyonlarından da anlaşılacağı gibi, Affedilmezler Listesi, sosyalistler ve Kürtlerden ibaret değil artık. Özgürlüğün kelle fiyatına, esirliğin sebil olduğunu biz yaşayarak biliyorduk zaten. Şimdi bu gerçekliği bütün muhaliflerin bilmesi ve değiştirmek için harekete geçmesi gerekiyor.