Takvimde günler bazen ilahi tesadüfler sonucu yılın belli bir ayını, hatta o ayın belli günlerini anmamızı sağlarlar. Bunlar bazen 17 Ağustos, 8 Aralık gibi doğal felaketlerin acı anıları ile yüreğimizi dağlasalar da bazen de zafer muştuları ile göğsümüzü kabartabilirler.
Ermeni ulusu açısından Mayıs ayı, zaferlerle anılır. Mayıs zaten küresel olarak işçi sınıfının kazanımlarını kutladığı günün anısına, sınıfın uluslararası dayanışmasını ima eden 1 Mayıs Bayramı ile başlarken 1-0 öndedir diğer aylara kıyasla. Ancak bu gün bizim gibi emekçilerin haklarının sistematik olarak budandığı, yöneticilerinin grev kırıcılığı ile gurur duyduğu, bunu alenen dillendirmekten çekinmediği ülkelerde bayramdan çok mücadeleyi yükseltme işlevine sahip. Buna karşılık 1 Mayıs, Ermenistan’ın da bir bileşeni olduğu Sovyetler Birliği’nde ise ceberut devletin yücelttiği, ama emekçilerin çok da kulak asmadığı bir gün olarak yaşandı yıllar boyunca.
Mayıs ayının dokuzuncu günü ise Ermenistan ve tüm Sovyetler Birliği için saldırgan faşist güçlerin mutlak yenilgiye uğratılmasının yıldönümü olarak kazındı bilinçlere. Bugünün zaferi tüm Sovyet halkları ve onlarla aynı yönde mücadele eden batı ülkelerinin halklarına aittir, ama burada da Ermenilerin simgesel bir önceliği var. Ermenistan’dan yola çıkarak çarpışa çarpışa Berlin’e ilk giren müfreze komutanı Tamanyan’ın adıyla anılıyordu. İşte bu birliğin Ermeni askerleri Reischtag’ı, yani Almanya Parlamentosu’nu ele geçirip, çatısındaki Nazi bayrağını alaşağı ettikten ve yerine kızıl bayrak çektikten sonra, parlamentonun girişinde ‘Koçari’ adlı geleneksel dansı yapmışlardı davul zurna ile. Bu görüntüler her yıl 9 Mayıs tarihinde arşivlerden çıkarılarak Ermenistan televizyonlarının ekranlarına geliyor. Ermenistan’dan cepheye gönderilen askerlerin yarısı geri dönemedi. Ama geri dönenler ülkelerinde kahramanlar olarak karşılandılar ve günümüze kadar da onurlandırılmaya devam ediyorlar.
Ancak Mayıs ayının en önemli kutlamaları 28 Mayıs’ta, Sartarabad, Baş Abaran ve Karakilise cephelerinde Osmanlı birliklerinin ağır bir bozguna uğratılmasının ardından yaşandı. 1915 yılında uygulanmaya başlanan tehcir ve soykırım operasyonunun ardından Batı Ermenistan’dan kaçabilenler Ermenistan’a sığındılar. Ancak o dönemin şartlarında bu asla bir kurtuluş olmadı. Binlerce, on binlerce insan açlık, yoksulluk ve salgın hastalıklar sonucu ölmekteydi. Kağnılar Eçmiadzin şehrindeki manastırın duvarları dibinden gün boyu ölmüş mültecilerin cesetlerini taşımaktaydı mezarlıklara. Ekim Devrimi sonrası Rus birliklerinin bölgeden çekildiğini gören İttihatçılar, hayallerindeki Turan ülküsüne ulaşmak için ihtiyaçları olan fırsatın doğduğunu düşündüler. Bu denli çökmüş bir Ermenistan’ın karşılarında direnebileceğine hiç ihtimal vermemişlerdi.
Ne var ki Ermeniler açısından daha da geriye çekilecek bir alan kalmamıştı. Ya burada direnilecek ya da Ermeni halkı tarihe mal olacaktı. Dönemin önderleri Eçmiadzin şehrinde günün başpatriğine kendisini daha güvenli bir yere nakletmeleri için başvurduklarında o hiçbir yere gitmeyeceğini, kilisenin teslim olmayacağını, gerekirse orada, o manastırda ölmeye hazır olduğunu bildirdi. Bu tavır direnişin fitilini ateşlemişti. Direniş kararı katedralin çanlarının sekiz gün boyunca aralıksız çalınmasıyla duyuruldu halka. İlk önce merkez kilise, ardından şehirdeki diğer kiliseler, git gide Ermenistan’daki tüm kiliselerde çanlar savaş boyunca hiç susmadı. Osmanlı veya Çarlık ordularında görev yapan subaylar vardı ama o subayların komuta edecekleri bir ordu yoktu. Asker niyetine cepheye koşan kadın, erkek, çocuk, yaşlı sivil gönüllülere verilecek yeterince silah ve mühimmat da yoktu. Bu çapulcu kılıklı baldırı çıplak, karnı aç sefaletin karşısında ise toplarla, mavzerlerle donatılmış düzenli ordu…
Baba tarafından aramızda kirvelik-sağdıçlık bağı olan akrabalarımızdan birinin o günlerle ilgili anlatısını paylaşmak isterim. “Ninem ve dedem yan yana savaşmışlardır Sartarabad’da. Ninem o sıra anneme hamile. Kocası yanı başında şehit olur. Osmanlı püskürtüldükten sonra annemi Şuşi’de doğurur.”
28 Mayıs 1918 tarihi, yüzlerce yıl devletsiz kalmış bir ulusun, soykırım travmasını yaşadıktan sonra varlığını sürdürme iradesinin simgesidir aynı zamanda. 20. yüzyıl boyunca Ermeniler, her biri bir sonrakine zemin oluşturan üç cumhuriyet kurdular. 1918’de kurulan devlet 1920 yılında Sovyet Sosyalist Ermenistan Cumhuriyeti adını aldı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ise günümüz Ermenistan Cumhuriyeti kuruldu. Bu bağlamda Ermenistan Cumhuriyeti bu yıl kuruluşunun 100. yılını kutluyor.