Bundan tam dört yıl önce,tarih 3 Ağustos 2014’ü gösterdiğinde,Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Ezidilerin ana yerleşim yurdu olan Şengal bölgesine yönelik kapsamlı bir katliam saldırısına girişti.YPG gerillalarının Şengal Dağı ile Rojava sınırı arasındaki bölgede oluşturduğu yaşam koridoru ise 9 Ağustos’ta güvenli hale getirildi.Özellikle bu ilk altı gün ve sonrasındaki süreçte çoğunluğu erkekler olmak üzere binlerce Ezidi katledildi,binlerce kadın ve çocuk“ganimet”olarak zorla alıkonuldu,birçoğu köle pazarlarında satıldı,tecavüze uğradı,işkence gördü.Yüzlerce Ezidi çocuğu IŞİD’in askeri kamplarında eğitilerek mayın döşeme ve intihar eylemlerinde kullanıldı.
Ezidilerin kolektif hafızasına 73.Ferman olarak kazınan bu soykırım,Ezidi toplumunda onulamaz yaralar açtı. Toplumsal olarak en örgütlü yaşadıkları Şengal’den soykırım yoluyla kopartılmaları,yüzyıllardır hayatta kalma mücadelesi veren bir dinsel topluluk olarak kendi öz yurtlarından uzağa düşerek dünyanın dört bir yanına dağılmaları ile sonuçlandı.Tarihleri adeta bir fermanlar kortejinden müteşekkil olan Ezidiler için bu katliamın öncekilerin bir devamı ve tamamlayıcısı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ve aynı zamanda öncekilerden çok daha ağır sonuçları olduğunu da.
Osmanlı’nın imparatorluk alanında 19. yüzyılın ikinci yarısında katliamlarla başlayan fakat 20.yüzyılda 1915 Ermeni Soykırımı ile doruğa oluşan şiddet döngüsü,özellikle Müslüman olmayan etnik ve dinsel toplulukları hedef aldı.Bu kapsamda Ermeniler,Rumlar, Asuriler,Kızılbaşlar ve Ezidiler’e yönelik uzun vadeye yayılan çok kapsamlı bir yok etme veya en aşağı yapısal şiddet dinamikleri ve gündelik yaşama yönelik tehditler üzerinden onları kendi ana yurtlarından göçertmeye dayalı bir strateji izlendi.
Bu kapsamda şiddet özellikle bu toplulukların kendi öz savunma güçleri açısından en iyi örgütlendikleri ve kültürel veya dinsel anlam dünyalarında merkezi bir yer teşkil eden yerleşimleri hedefledi.Toplulukların kendi iç örgütlenme dinamikleri açısından son derece merkezi bir duygulanım odağını oluşturan bu tür merkezlerin işgal edilerek“okunaklı”hale getirilmesi,aynı zamanda bu toplulukların kimliksel olarak kırılmasında da kilit bir role sahipti.
Örneğin,19.yüzyılın sonlarına kadar neredeyse özerk bir konumda bulunan ve Ermenilerin ilk devrimci silahlı faaliyetlerinin de merkezi konumunda bulunan Sasun’daki 1894 direnişinin ardından Osmanlı yönetimi 1901 yılında Sasun’un idaresini düzene koymak için Talori ve Şenik tepelerinde kışla yapmaya karar verdi.Ermeni halkı birkaç yıl önce başlarına gelen felaketi daha da derinleştireceğini tarihsel deneyimleriyle öngördükleri bu projeye karşı çıkarak direndi ve tam da öngördükleri üzere,kurulan kışlalar sayesinde 1904 yılında Sasun’da büyük bir bastırma harekâtı gerçekleştirildi
Yine Osmanlı’nın Türklük mirası üzerine inşa edilen yeni Cumhuriyet’in 1930’larda Kızılbaş Kürtlerin son kalesi durumundaki Dersim’e yönelik soykırımvari şiddeti de bu yaklaşımın bir parçası idi.Kızılbaş Kürtlerin son direniş kalesi olan Dersim’in tedip ve tenkili,aynı zamanda bu inanç topluluğunun tarihsel hayatta kalma bilgisini elinden alan bir kayıp anlamına gelmekteydi.
Ağustos 2014’deki soykırım Ezidileri sadece son yurtlarından etmekle kalmadı,kendi iç cemaat dinamiklerini de kökünden dönüştürdü. Ezidilerin Kars’tan Siirt’e uzanan hattaki coğrafyada yaşayan toplulukları 1918’den 1970’lere kadar ya Ermenistan ve Gürcistan’a ya Şengal’e ya da Avrupa’ya dağıldı.Kendi tarihsel yerleşimleri bağlamında son direniş yuvası Şengal idi. IŞİD tarafından organize edilen fakat Şengal bölgesindeki birçok Sünni Arap ve Kürt aşiretinin katılımıyla da desteklenen soykırım, Ezidilerin hayatta kalma ve kendi iç cemaat dinamiklerini sürdürme imkânı bulduğu bu son bölgeden de tamamen atılmalarını hedefledi.
Bu noktada Sasun,Dersim ve Şengal’in orada yaşayan Ermeni,Kızılbaş ve Ezidi topluluklar için ne anlama geldiğini yeniden düşünmek gerekiyor.Ermeniler için 1894’deki katliamlar ile başlayan ve 1915’teki soykırım ile sonuçlanan Sasun ve Kızılbaş Kürtler için 16.yüzyıldaki Yavuz katliamları ile başlayan sürecin en ağır miladi olan Dersim 38 ne idiyse,Ezidiler için de fermanlar silsilesi ile başlayan sürecin en ağır miladi olan 2014 Şengal Fermanı odur.Sünnilik ethosu içinden kurulan güç,inanç ve duygu dünyası,bu kırılgan toplulukların en örgütlü oldukları maddi ve manevi sembolik yerleşimlerini hedef alarak onları hem fiziksel olarak yok ederek (katliam veya göçertme) hem de bu kültürel anlam evrenini talan ederek (hafıza-kırım pratikleri) geri dönülemez bir yıkım yarattı