MHP’nin devlet içindeki “ülkücü” kuvvetine dayanarak, devletin bir kesimiyle NATO’nun birlikte tezgahladığı yumuşama-normalleşme sürecine karşı “Saray ittifakını bozarım” şantajı şimdilik sonuç verdi. Erdoğan kendi normaline dönmek zorunda kaldı.
Böylece Türkiye’nin önünde “yumuşama süreci içinde CHP’yi AKP’yle koalisyona” yönlendirmenin, biricik demokratik alternatifi de gündeme geldi. Özgür Özel “erken seçim” işaretini verdi.
CHP erken seçim işaretini gerçekten erken seçim için harekete geçmek için mi, yoksa bozulan “normalleşme” çizgisini erken seçim korkutmacasıyla yeniden hayata geçirmek için mi verdi? Her iki ihtimal de orta yerde duruyor. Sonucu DEM Parti ile CHP içinde gerçekten erken seçimle krizi aşma yanlısı güçler belirleyecek.
Gerek TBMM ve devlet aygıtında, gerek Batı yanlısı sermaye saflarında, gerekse NATO çevrelerinde, onlar açısından optimum çözüm hem ekonomik krizden çıkışı sermayeden yana çözmek, hem de Türk devletini Üçüncü Dünya Savaşı şartlarında güvenilir bir müttefik haline getirmek için “yumuşama-normalleşme süreci içinde AKP-CHP koalisyonudur.” Şimdilik bu çözüm gerek MHP, gerekse CHP içindeki Özgür Özel muhalifi aşırı ulusalcıların direnişi karşısında, tahmin edilebileceği gibi geçici olarak duraksadı. Eğer Özel ve Erdoğan çevresi devletin yumuşama yanlısı kesiminin ve NATO’nun stratejisine angaje oldu iseler, bilelim ki, erken seçim taktiği, MHP’yi ve CHP’deki aşırı ulusalcıları geriletme ve yumuşama sürecini ilerletme amacına hizmet edecektir.
Bu ihtimali hesaba katarak, demokratik güçler erken seçimi AKP’ye dayatmaktan önce, CHP tabanının CHP yönetimini bir gün bile kaybetmeden erken seçim için harekete geçmeye zorlamasına vargüçle yardımcı olmalıdır. Çünkü Özgür Özel, erken seçimden söz ederken, partisinin erken seçimi hemen gündeme getireceğine dair herhangi bir açıklama yapmadı. Erken seçimin 2.5 yıl sonra gündeme geleceğine dair bir “tahminde” bulundu. Oysa erken seçim tahmin konusu değil, mücadele konusudur.
2.5 yıl sonra erken seçim demekle, 2028’de seçim olacak demek arasında nitel değil, sadece nicel bir fark vardır. Gerek ekonomik kriz ve gerekse Üçüncü Dünya Savaşı şartlarında ne olacaksa zaten bu 2.5 yıl içinde olacaktır. İlerideki seçimi beklersek, bilelim ki, ekonomik kriz işçi sınıfını, emekçi halkı, asgari ücretlileri, çiftçileri ve emeklileri mahva sürükleyerek, bu süre zarfında sermayeden yana aşılacaktır. Türkiye’yi NATO saflarında Ortadoğu’da güvenilir müttefik haline getirme, sermayenin Ortadoğu pazarlarında küresel Batılı güçlerle birlikte hegemonya savaşında destekleme stratejisi de bu 2.5 yıl içinde hayata geçirilecektir. Ve belki de biz, o sürenin belli bir anında CHP’nin AKP’yle koalisyona sürüklendiğine şahit olacağızdır. Halk açlıkla ve savaşla yüz yüze gelir ve CHP rejimin suç ortağı olarak tıpkı Ecevit’in DSP’si gibi tarihe karışır.
A diyen B demek zorundadır. CHP şu anda erken seçim demiştir ve hemen şimdi seçimin mümkün olan en erken zamanda yapılacağını açıklamakla yükümlüdür. Aynı zamanda seçimin erken olması kadar önemli husus bu erken seçimin nasıl bir erken seçim olacağını da kamuoyuna duyurmalıdır. Bu da yetmez, rejimin erken seçime yanaşmaması durumunda ne yapacağını da şimdiden ilan etmelidir.
Çünkü devletin ve TBMM’nin içindeki güç dengesi, halk çoğunluğu demokratik bir “eylem programı” temelinde birleşmedikçe erken seçimi ya imkansız kılar ya da Erdoğan kazanacağı şartları hazırlayarak, anti demokratik bir seçim dayatır.
O nedenle CHP, DEM Parti, sosyalist partiler, hatta Altılı Masa’nın partileri, mümkünse bir arada “erken seçim, hemen şimdi” demelidir.
Demokratik bir erken seçim için Erdoğan ve bakanları istifaya zorlanmalıdır. TBMM’deki bütün partiler eşitlik temelinde bir geçici erken seçim hükümeti kurmalıdır. Bu hükümet Türk hukukunun terimiyle söylersek derhal siyasi genel af ilan etmeli, aynı zamanda şu anda yürürlükte olan emek ve barış düşmanı programları seçim sonuna kadar yürürlükten kaldırmalıdır (halkın azınlığa düşürdüğü AKP-MHP halka karşı emek ve barış düşmanı kararlar alamaz). Erken seçimle oluşacak TBMM’nin yeni anayasa yapılacaksa, Kurucu Meclis işlevi görebilmesi için erken seçim sıfır barajla yapılmalıdır.
Eğer rejim halk iradesini yansıtan böyle bir erken seçime yanaşmazsa, tüm muhalefet, şimdiden bu tutumu halk iradesinin gaspı olarak görmeli ve azınlığın halk çoğunluğunu hiçe sayması durumunda TBMM’den çekileceğini ilan etmelidir. Böyle bir ültimatom karşısında rejim henüz 31 Mart şokunu atlatamamışken, direnmeyi kolay kolay göze alamaz. Gerek yumuşama yanlısı devlet içindeki güçler, gerek Batı yanlısı sermaye, gerek AKP içinde MHP’yle ittifak karşıtı kesim ve gerekse NATO rejiminin direnmesi halinde Türkiye’nin sonucu tahmin edilemez bir istikrarsızlığa sürükleneceğini gördükleri zaman erken seçimi ehven-i şer sayacaklardır. Hatta Erdoğan bile muhalefetle uzlaşma karşılığında “aklanacağı”, hatta yeniden başkan olacağı umudunu bile taşıyacaktır. Hiç kimse bu mücadelenin krize yol açacağından korkuya kapılmamalıdır. Nasıl çivi çiviyi sökerse, kriz de krizi çözer. Rejimin yarattığı kriz felakete, direnişin yaratacağı kriz ihtimali ise felaketi önlemeye yol açar.
Kürt halkına ve onun sosyalist dostlarına gelince… Bu halk ve dostları bir erken seçimle Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun güllük gülistanlık olacağına bunca tecrübeden sonra asla inanmayacaktır. Rojava devrimiyle büyük bir adım attığı Konfederal devrimci demokratik stratejisinden vazgeçmeyecektir. Bu devrimci stratejinin önünde duran görevler zincirinde tutulacak “ana halka” olarak Öcalan’ın özgürlüğüne dört elle sarılacaktır. Ve önderliğinin özgürlüğü önündeki en büyük engel olarak duran AKP-MHP iktidarına son verecek bir erken seçimi, bir avuç tırşıkçı dışında tüm halk olarak destekleyecektir.
O halde erken seçim yoksul halk için insanca yaşam, muhalefet için iktidar, Kürt halkı için Öcalan’a özgürlük yolunu açacaktır.
Dikkat: Bir kalkışmadan, ayaklanmadan, devrim ve darbeden söz etmiyoruz. Biricik barışçı yolu gösteriyoruz. Bu barışçı yolu rejimin devlet terörüyle bastırması kaosa yol açar. Kaostan ise ya devrim ya da barbarlık çıkar.
Tercih Erdoğan’ındır.