CHP seçmenlerinin, diğer sistem içi partilerin seçmenlerinin DEM Parti seçmenleriyle biricik politik ortak hedefi, AKP-MHP iktidarını alaşağı etmektir.
Sistem içi partilerin seçmenleri asıl olarak ekonomik krizin sonuçlarından dolayı, DEM Parti seçmenleri ise krizin sebebi olan Kürt sorununda çözümsüzlüğün ve savaşın kanlı sonuçlarından dolayı AKP-MHP iktidarından kurtulmak istemektedirler.
Sistem içi partilerin seçmenleri, ekonomik krizden çıkmak için partilerinin iktidara geçmesine ya da iktidar ortağı olmasına umut bağlamıştır. Amaçları iktidardır.
DEM Parti seçmenleri ise çözümsüzlüğe ve savaşa son vermenin, dolayısı ile Konfederal kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal devrimin yolunu açacak olan Öcalan’ın özgürlüğünü stratejik hedef olarak benimsemiştir.
Bu iki seçmen kitlesi, kaos öncesinde, son çare olarak AKP-MHP iktidarına son vermek için parlamenter barışçı erken seçimde ortaklaşmışlardır.
Seçmenlerin politik bakımdan bilinçli kesiminin genel durumu böyledir.
Çözmek istedikleri sorunlar ve çözüm yöntem ve programları farklıdır.
Demokratik bir ortamda bulunsaydık partiler kendi seçmenlerinin iradesi yönünde AKP-MHP iktidarına rejimi erken seçime zorlayarak son vermek için güçlerini birleştirirlerdi. Güçlerini birleştirmeleri mutlaka onların tek bir cephede ya da ittifakta örgütsel olarak birleşmelerini bile gerektirmezdi. Tek bir ortak görüşme ve müzakere bile yapmaksızın, örneğin CHP iktidara geçme amacıyla, DEM Parti Öcalan’a özgürlük ve Kürt sorununa çözüm amacıyla, “erken seçim, Erdoğan istifa, tüm partilerden eşitlik temelinde seçim hükümeti, emek ve barış düşmanı programın ertelenmesi, genel siyasi af, seçilecek TBMM’nin yeni Anayasa yapacak nitelikte Kurucu Meclis olması için sıfır barajlı seçim, rejim direndiği durumda TBMM’yi boykot” başlıklarından ibaret bir eylem programını ayrı ayrı savunabilirlerdi.
Bu durumda ne DEM Parti’nin “CHP iktidarı” hedefini, ne de CHP’nin “Öcalan’a özgürlük ve Kürt sorununa çözüm”le yöneldiği konfederal devrim hedefini benimsemesi bile gerekmezdi.
Ama böyle bir “dolaylı” ortaklık bir türlü olmuyor.
Çünkü seçmenler başka, seçmenlerin partisi başkadır.
Sistem içi partiler seçmenlerinin AKP-MHP iktidarına son verme hedefini savunmuyor. Tam tersine hem Türk devletinin “devlet aklına sahip kesimlerince”, hem de NATO tarafından çizilen “yumuşama-normalleşme” hedefini savunuyor. Yumuşama sürecinin amacı, iktidar ve sistem içi muhalefetin krizi aşma ve Türkiye’yi NATO’nun yeniden güvenilir üyesi yapmak ve bu amaç yönünde sosyal patlamaya karşı “siyasi istikrar” için dolaylı, olmazsa doğrudan iktidarla sistem içi muhalefetin birliğini sağlamaktır. O nedenle bu partiler açlıkla boğuşan seçmenlerinin iradelerine rağmen lafta söyleseler bile AkP-MHP iktidarına son vermek için hiçbir ciddi adım atmıyorlar.
DEM Parti’ye gelince… Bu partinin “Öcalan’a özgürlük ve Kürt sorununa çözüm için erken seçim” hedefini neden sistemli bir program haline getirmediği ve neden bu amaçla güçlü bir siyasi hamleye girişmediği benim açımdan cevabı olmayan bir sorudur. DEM Parti yöneticileri, vekilleri, örgütleri ve seçmenleri AKP-MHP iktidarının suçlarını her fırsatta ve eylemli olarak sergiliyor, bunu yaparken amansız saldırılara göğüs geriyor ve tutuklanmayı, hatta öldürülmeyi göze alıyor. Ama bu kahramanca mücadeleyi somut ve acil bir hedefe bağlamakta, benim bilemediğim sebeplerle tereddütler yaşıyor.
DEM Parti saflarındaki tereddüt, kaçınılmaz şekilde parti yanlısı legal medyaya da yansıyor. Tersi de doğrudur. Legal medyanın “Öcalan’a özgürlük ve Kürt sorununa çözüm için erken seçim” hakkındaki suskunluğu da DEM Parti’yi etkiliyor.
Hiç kuşkusuz, bu konuda ilk adımı CHP’nin atmasını beklemek DEM Parti açısından sağduyulu bir yaklaşımdır. CHP’yi iktidar karşısında DEM Parti’nin peşine takılıyor suçlanmasıyla karşı karşıya bırakmamak, anlaşılabilir bir hassasiyettir. Fakat artık CHP konuşmuştur. Erken seçimi gündeme getirmiştir. Sıra DEM Parti’dedir.
Şimdi yapılması gereken bir yandan erken seçim hedefine sahip çıkmak, diğer yandan CHP’nin erken seçimle ilgili çizgisini eleştirmek, erken seçim hedefini sağlam ilkeler ve acil bir zamanlama temelinde bir eylem programı haline getirmektir.CHP’nin Erdoğan’a rüşvet kabilinden dördüncü defa Cumhurbaşkanı olması için verdiği bir buçuk yıllık mühlete karşı biz “Erken seçim, hemen şimdi” diyebilmeliyiz.
“Barış hemen şimdi” sloganı güzeldir. Ama dev kuvvetlerin dünya pazarını paylaşmak için başlattığı ve Türk devletinin gırtlağına kadar girdiği savaşta “barış hemen şimdi” hedefini gerçekleştirmek hayal bile değildir. Çünkü çağımızda emperyalist savaş hemen şimdi sona ermez, ya konfederal devrimlerle sona erer ya da insanlık barbarlık çağına girer. Ama biz yine de “Barış hemen şimdi” sloganını kutsal bir hedef adına haklı olarak benimsiyoruz.
Ama bir parti çıkıp da “erken seçim hemen şimdi” dediğinde, birileri buna “gerçekçi değil, TBMM’de çoğunluk AKP-MHP’de, bir de vekiller emekliliklerini bir buçuk yıl sonra haketmedikçe erken seçime oy vermez” gibi bir itiraz yaparsa, biz bunlara erken seçim diyen Kürt ve Türk halk çoğunluğu TBMM’deki birkaç yüz kişilik çoğunluktan daha güçlüdür deyip geçmeliyiz.
Zorluk TBMM aritmetiğinde değil, halkın açık-seçik bir eylem programı etrafında birleştirilmesinde, örgütlenmesinde ve sistem içi partilerin yumuşama-normalleşme adı altında erken seçimi bir oyalanma haline getirmesine karşı önce kendi partilerini ve ardından TBMM’yi zorlayacak bir iradeyle donatılmasındadır. Zordur. Kolay çıkış zaten yoktur.
Benim aklıma gelenler bunlardır. “Öcalan’a özgürlük” için, konuşmak, yürümek, diplomasi ve hukuk yolunda çaba harcamak tamam da, bütün bunları, erken seçime ya da erken seçim akıllara yatmıyorsa bir başka somut siyasi hedefe bağlama konusunda düşüncesi olan artık konuşmalıdır.
Oyalanmak, mutfaktaki yangına, İmralı’daki işkenceye ve tehlikeli şekilde tırmanan savaşa zaman tanımaktır.