Yeni bir yıla yeni bir umut, heyecan, kararlılık, direniş ve mücadeleyle giriyoruz. Türkiye ve dünya halkları açısından pandemiden dolayı zorlu bir yılı geride bırakmış olsak da 2020, kadınların özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesine damga vurduğu bir yıldı aynı zamanda. Çünkü, erkek egemen iktidarların ve özellikle sağ popülist liderler denetimindeki yönetimlerin emeği yok sayan, doğayı rant uğruna talan eden ve kadın düşmanı politikalarına karşı en çok kavga verenler yine kadınlardı.
Şili’den Arjantin’e, Amerika’dan Avrupa’ya, Rojava’dan İran’a ve Lübnan’a… İrademizi teslim almaya çalışan, toplumu rehin alan, tecrit siyasetiyle halkları nefessiz bırakan erkek siyasete teslim olmadık. Her zamanki direngenliğimiz ve duruşumuzla kapitalizmle beslenen ataerkiye cevap verdik.
Geride bıraktığımız yıl, Ortadoğu’da baskıcı otoriter rejimlere, İran’da kadınların iradesini yok sayan Molla Rejimi’ne, Polonya’da sağcı yönetimin kürtaj yasağına, Arjantin’de ve Şili’de erkek şiddetine karşı milyonlarca kadın direndi. Rojava’da kadın düşmanı çetelere karşı kadınlar bedeninini, varlığını ve toprağını savundu. DAİŞ’in karanlık zihniyetine karşı yeni yaşamın inşasında öncülük etti. Emma Goldman’ın “Dans edemeyeceksem, bu benim devrimim değildir” sözünden feyz alarak dünyanın her yerinde milyonlar olup erkek ve devlet şiddetine karşı isyan ettik. Bir taraftan direndik diğer taraftan kadın özgürlükçü mekanizmalar inşa ettik.
Kayyım siyaseti ile yaşamımızın her anını; kamusal alanı, siyaseti erkekleştirenler, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet ilkemizi “suç” sayanlar ve demokratik siyaset hakkımızı gasp edenler karşısında boyun eğmedik. Kadınların uzun soluklu mücadelesi sonucu kazanılmış hakkımız olan İstanbul Sözleşmesi’ne saldıranlara ve ortadan kaldırmak isteyenlere Meclis’te, sokakta “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diyerek karşı durduk. “Kadın Mücadelesi Her Yerde” dedik ve bize “susun” diyenlere sokaklarda, meydanlarda sesimizi daha fazla yükselttik. Şiddet faillerini, çeteleri serbest bırakan kadın düşmanı infaz yasasını kabul etmediğimizi milyonlarca kadınla beraber haykırdık. Doğayı talan etmek isteyenlere bedenlerimizle barikat kurduk ve doğamıza sahip çıktık.
Bizler direndikçe, sesimizi yükselttikçe daha çok saldırganlaştılar. Toplumun değişim gücü olan biz kadınların örgütlülüğünden ve dayanışmasından korkan iktidar, gözaltı ve baskı operasyonlarıyla, rehin alma politikalarıyla mücadelemizi sindirmeye çalıştı. Ama onlar da çok biliyorlar ki, kadın özgürlük mücadelemiz duvarları aşarak tüm dünya kadınlarına ulaşıyor.
İşte son olarak Leyla Güven’i rehin alarak bir kez daha bizi şaşırtmadılar.
Leyla Güven, Sayın Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kalkması, en nihayetinde fiziksel özgürlüğüne kavuşması için bedenini açlığa yatıran ve bu uğurda gözünü kırpmadan bedel ödeyen bir arkadaşımız, can yoldaşımızdır. Leyla, asıl hedeflenenin, tüm topluma yayılmak istenen ve bunun en ağırını yaşayan kadınların tecrit edilmeye çalışıldığını çok iyi biliyordu. Leyla’ya olan kin ve öfkelerindendir ki onu rehin almaları. Leyla, yaşamını kadınların, ezilenlerin ve Kürtlerin özgürlük mücadelesine adayandır; sesini, inancını, heyecanını, kararlılığını, umudunu tüm dünya kadınlarına ulaştırandır.
Cezaevlerinde tutsak edilen Leyla ve tüm arkadaşlarımızın iradesini sindiremeyecekler. Sindiremediklerini bir kez daha tecrit ve insanlık dışı uygulamalara karşı başlattıkları açlık grevi direnişi ile gördüler. Bu yazı vesilesiyle, açlık grevi ile seslerini duyurmaya çalışan tutsakların talebinin, biz kadınların da talebi olduğunu belirtmek istiyorum.
Sevgili kadınlar, inanın ki kadınların şiddetin hedefinde olduğu bugünler geçecek. Baskıya ve zora dayalı bu yönetimler son bulacak. Asla umutsuzluğa kapılmayalım. Tarihte de erkek egemen iktidarlar bizi yok saydı, irademizi tanımadı, bizi eve kapatmaya çalıştı. “Siz kadınsınız, aklınız ermez siyasete” dediler. Ama bakın bugün kadınların elinin değdiği her yerde güzellik var, umut var, aydınlık var, gelecek var. Yolumuzu aydınlatan; İnanna’nın Enki’ye karşı verdiği var olma mücadelesidir, Fransa’da İnsan Hakları Bildirgesi’nde kadının adı olmadığı için itiraz ederek giyotine giden Olympe’nin itaat etmeyen duruşudur, Amed zindanlarında işkencecilere iradelerini teslim etmeyen Sakinelerin inancıdır, Koçgiri’de direnişin sembolü olan Zarife’nin isyanıdır.
Yükselttiğimiz sesten rahatsız olanlara bir kez daha şunu hatırlatalım; sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz, her nerede olursak olalım mücadelemizle saltanatınızı sarsacağız. Erkek tahakkümcü, kayyımcı zihniyetinize karşı kadın özgürlükçü paradigmamız ile yeni yaşamı hayata geçireceğiz.
Erkeklere duyurumuzdur: 2021 yılı kadınların yılı olacak, kadın kazanımlarımızın yılı olacak, mücadelemizi taçlandıracağımız bir yıl olacak. Buradayız! Vardık, varız, var olacağız.
Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Pervin Buldan