Seçimler ardından söylenecek çok söz var elbet. Herkes, pek çok yaşam bu sonucun doğrudan etki alanında. Üreticiler, tüketiciler, kadınlar, öğrenciler, işçiler, gençler, çocuklar, hayvanlar, bitkiler ve tüm doğa… Hükümet politikaları, iktidar, en çok da kadınların yaşamını doğrudan etkiler ve kadınların yaşamında belirleyici olur. Yöneticiler tarafından söylenen her söz, atılan her adım dünyanın ve ülkenin yarısı olan kadınların başlarına ne geleceğini bize önceden söyler.
Örneğin bir başbakan yardımcısı çıkıp ‘’iffetli kadın kahkaha atmaz’’ (28.07.2014 Bülent Arınç) der ise bu hayatımıza, neşemize, mutluluğumuza, dair bir müdahale değildir de nedir? Bu sözlerin sarf edilmesinden yaklaşık 4 yıl sonra 29.06.2018’de bu kez Zonguldak Müftüsü alır sazı eline. Ve der ki; “Bayanlara özel belli yerler olur. Bayan da olsa bir bayan giyimine dikkat edecek. Vücudunu başka bayanlar görmeyecek şekilde denize girmesi lazım. O tesettüre bürünmesi lazım”.
Kadınların yaşamına dair her türlü müdahale hakkını kendilerinden gören erkekler sadece evlerimizde iş yerlerimizde bulunmuyorlar. Onlar devletin kadrolarında yönetiminde de mevcutlar. Bir başbakan, bir başbakan yardımcısı, bir diyanet işleri başkanı, bir bakan, bir vali, bir şarkıcı ve bir müftü olabiliyorlar.
Mütemadiyen kadınların nasıl giyineceklerine, nasıl davranacaklarına, ‘edep’ sınırlarına, dair açıklamalar yapıyor ve kadınları hedefe alıp şiddete uğramalarının da baş sebebi oluyorlar. Çünkü eğer siz çıkıp bir hükümet yetkilisi olarak kadınların kahkahasına, ev içinde dışında, tüm hayatındaki davranışlarına karışırsanız ve talimat gibi açıklamalar yaparsanız kadınlar evde, sokakta hatta tüm kamusal alanda şiddete uğradıklarında bunun baş sorumlususunuzdur. Çünkü aslında sizin açıklamalarınızı da referans alıyorlardır, sizden cesaret alıyorlardır. Bir şarkıcı ‘mini etek giyen kadın taciz edilir’ açıklaması yaptıktan sonra siz o kişiyi hakkında gerekli cezai takibatı yapmazsanız, hükümet olarak gerekeni yapmazsanız, sokaklarda kadınlar yürüyemez hale gelir ve erkek şiddeti kamusallaşır, kadınlar katledilir.
Zonguldak müftüsü başka işi yokmuş gibi kadınların plaj kostümlerine müdahale ediyor ve kendisinin de 49 yaşında olmasına rağmen şimdiye kadar canı istediği gibi denize giremediği, kuytu köşe aradığı ve öyle denize girebildiği hatta martı gibi kayalardan atladığını söylüyor. Kuytu köşelerde martılar gibi denize girmek onun tercihi. Çevreye, doğaya, insanlara zarar vermediği sürece istediği şekilde denize girebilir. Fakat kadınların (kendisi bayan diyor) yaz mevsimi de gelmişken mayosuna, bikinisine karışmak tam anlamıyla kadın düşmanlığıdır ve müftü, kadınları kamu görevini de kötüye kullanarak hedef gösteriyor. Yarın bir gün Zonguldak plajlarında ya da memleketin başka bir yerinde bir takım adamların kadınlara sözlü ya da fiziksel müdahalede bulunmayacağının hiç garantisi yok.
Devletin kurumlarındaki şahıslar, idareciler, bunca taciz, tecavüz, kadın cinayeti, çocuk istismarı varken, bunları engellemekle değil, kadınları hedef göstermekle uğraşıyorlar. Asıl derdi vatandaşı korumak ve şiddeti engellemek olmalı dediğimiz kişiler ara vermeden erkek şiddetini hoş görüyor ve besliyorlar. Yani bizi yönetenler kaldıkları yerden devam ediyorlar. İşte seçimin kadınlar bakımında neticesi.
Bu satırlar yazılırken Konya’da bir kadın kocasının şiddetinden kaçarken balkondan inmeye çalışıp düşüyor ve vücudundan ciddi kırıklarla şu an hastanede yatıyor. Şiddetin faili erkek kimden aldığı cesaretle ve nereden gelen referansla kadının hayatını zindana çeviriyor? Tüm bunlar olurken 49 yaşında martılar gibi denize atlayan müftü şiddetin failine değil şiddete maruz kalanlara ayar veriyor.
Gazetenin bir köşesine sığamayacak kadar çok şey var söyleyecek erkek şiddeti hakkında. Haftaya ve sonraki yazılara…