Eh, sonunda bitti işte; yani bitti sayılır. Ergenekon davasında mütalaasını açıklayan savcı (ki kendisinin sinyal almadan böyle bir şey yapması ihtimal dışıdır) “Örgütün varlığına dair kanıt elde edilemedi” diyerek dosyanın kapağını kapattı.
Güzel. Demek ki, yokmuş. Ya da daha önce varmış da belki, şimdi yokmuş.
En baştan söyleyeyim, Taraf gazetesinde cisimleşen vicdansız ve ahlaksız ‘gazeteciliği’ hiç benimsemedim. Valizlerle sızdırılan ‘belgeler’ üzerinden yapılan şeyi hiçbir zaman ‘gazetecilik’ olarak görmedim. Birlikte çalıştığım özgür basın emekçilerinin de bundan hep tiksindiğini fark ettim; çünkü biliyorduk ki bu, dün ve bugün İçişleri Bakanlığı bildirileri üzerinden yapılan ‘gazetecilik’le aynı şeydi. Dahası, o günlerde AKP’nin siyasi muhaliflerini temizlemek için yaptığı operasyonları alkışlayanların, kanserle boğuşan Türkan Saylan’ın evinin sabaha karşı basılmasını “hukuka uygun” bulanların vicdansız ve ahlaksız olduklarını düşünüyorum; hâlâ da aynı fikirdeyim. Aynı şekilde, Ergenokon davası boyunca cezaevinde gerçekleşen trajik ölümleri anarken, bugün, şimdi, şu anda tek tek yaşamını yitiren hasta tutukluları umursamayanların da ahlaksız olduğuna inanıyorum.
Hiç lafı evirip çevirmeden söyleyelim. Adı Ergenekon’dur ya da başka bir şeydir, aklım ermez o kadarına ama bu topraklarda ben beni bildim bileli devletin pis işlerini yapan örgütler var olmuştur, bugün de vardır. Kimse öyle şanlı ordumuz diye kükremesin; Erdal Eren’i idam sehpasına çıkaranlarla, insanlara dışkı yedirenler, “6-7 Eylül muhteşem organizasyondur” diyenlerle Kürt köylülerini asit kuyularında eritenler, aynı zincirin halkalarıdır. Bu topraklarda, Özel Harp Dairesi’nden JİTEM’e ve daha bilmem nerelere kadar uzanan bu zincir vardır, hep olmuştur. Dahası bu zincir, Kıbrıs’a kadar uzanmış, Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Michaulis gibi sendikacıların bile kanına girmiştir. Kimse bana Kanlı Pazar’dan Maraş’a ve 1 Mayıs 1977’ye uzanan kanlı çizginin tek tek basit vakalardan oluştuğunu söylemesin.
Mesele şudur ki, AKP her dönem, muhaliflerini temizlemek için ‘torba’ operasyon ve davalar yaratmıştır. Katliamları ve faili meçhulleri ustalıkla yok sayarak “muhalif temizleme” ve “iktidar sağlamlaştırma” aracı olarak yaratılan Ergenekon davaları nasılsa bugünkü Cemaat davaları da aynıdır. Şimdi 90’lı yılların bütün davaları tek tek beraatla sonuçlanmaktadır, çünkü bu işleri yapacak insanların elini soğutmamak gerekir! Aynı şekilde Hududi Paşa’ya da “Fetö” sorgusu yapılabilir ama Sur’da olup bitenler sorulamaz; çünkü devlette devamlılık esastır!
Yani, karşı karşıya olduğumuz şey, bir zincirdir. Evet, zaman zaman dengeler değişmiş, iktidar entrikaları işin içine girmiştir; siyasi tarihi düz okuyamayız elbette ama sosyalistler ve Kürtler söz konusuysa, bu zincir hiç kırılmamıştır. Türkan Hanım’ı yerin dibine sokanlarla, aynı şekilde kanser tedavisi görürken gözaltına alınan İbrahim Binici’ye ‘terörist’ sıfatını yapıştıran şarlatan gazetecilik de tek bir zincirdir. Çünkü şarlatanlıkta da devamlılık esastır!
Netice olarak, Ergenekon örgütü var mıdır?
Evet, vardır. Adı ne olursa olsun bal gibi vardır!
Cemaat örgütü var mıdır peki? Evet, o da vardır!
Sabri Yirmibeşoğlu ve Veli Küçük nasıl ‘Kanarya Sevenler Derneği’ üyesi değilse, Fetullah Gülen de felsefe doçenti değildir. AKP iktidarının 16 yıldır her seferinde çeşitli davalarla bütün suçları başkalarının üstüne yıkarak kendini temize çekmesi, her seferinde muhalifleri tasfiye ederek iktidarını güçlendirmesi, bütün bu yapılanmaların olmadığını göstermez, olsa olsa bu, onların ‘kullanışlı’ olduklarını kanıtlar. İşler öyle bir yere gelir ki, günün birinde bakarsınız bugünkü davaların da aslında “bilmem kimin kumpası” olduğunu okuruz gazetelerde. Bilemem o kadarını. Bildiğim tek şey ise, adı bin kere değişse de, devletin işlerini görecek yarı-askeri yapılarla, kitleleri mobilize edecek ideolojik çetelere her zaman ihtiyaç duyulduğudur. İhtiyaç, icadın anasıdır!
Yanarım da ona yanarım, Tarık Akan, “Şimdiki generaller o zamanda olsaydı 12 Eylül yaşanmazdı” demişti bir keresinde. Hücresindeki bitleri anlattıktan sonra söylemişti bunları.
Keşke, bit denilen şeyin dünyanın en eski canlılarından biri olduğunu fark etseydi, ölmeden önce…