Ergenekon Davası savcının mütalaasıyla sonuna geldi. Savcılık “Ergenekon örgütünün varlığının ispat edilememesi” nedeniyle bu örgütün üyeliğine ilişkin suçlamaları geri çekti. Davanın hedefi haline getirilen “ulusalcı” kalemler büyük bir sevinç içerisinde “Ergenekon komplosunun çöküşünün resmen ilan edildiğini” duyurdular.
Ergenekon Davası’nın bir “komplo” olduğu elbette doğru. Davanın stratejik adımlarının çoğunun uydurma delillerle, tezgahlarla, çarpıtmalarla atıldığını da hep beraber izlemiştik.
Malzemesi ve taktikleri CIA vb. merkezlerce üretilen, Erdoğan-Gülen koalisyonu tarafından icraa edilen bir komploydu Ergenekon Davası. Davanın siyasi amacı, “kontrgerilla iktidarını ele geçirerek devlet iktidarını yeniden yapılandırmak”dı. Yani “Ergenekon Komplosu”, bir “saray darbesi”ni amaçlıyordu.
Komplonun hedefindeki kontrgerilla iktidarı, “devlet iktidarı”nın ağırlık merkezini oluşturduğundan, faşizmin 1950’li yıllardan bu yana işlediği bütün suçların da irade merkeziydi.
Dolayısıyla kriminalize edilmesi çok kolaydı, çünkü gerçekten de suçluydu. Ama “Ergenekon Komplosu”nun halka karşı “komplo” kısmı da burada saklıydı. Çünkü Ergenekon Davası’nda yargılanan kontrgerilla değil, “bazı kontrgerillacılar”dı; yargılandıkları konular “faşizm suçları” değil, Erdoğan-Gülen koalisyonu ile aralarındaki “itiş-kakış mevzuları”ydı. Erdoğan-Gülen koalisyonu kontrgerillayı değil, kontrgerilla iktidarının kimi unsurlarını tasfiye etmek istiyorlardı.
Kontrgerillayı tasfiye etmeyi değil, iktidarını ele geçirmeyi amaçlayan bir operasyonun, “kontrgerillanın tasfiyesi”, “kontrgerillanın devlet iktidarından tasfiyesi” olarak sunulmasında liberal “salaklar”ın verdiği hizmet elbette unutulmaz. Ama, biz dikkatimizi komployu “yutturanlara” değil, komplonun kendisine vermeliyiz.
“Ergenekon davasının savcısı” da Erdoğan’dı, davayı geri çeken savcı da Erdoğan’ın talimatıyla hareket ediyor. Ergenekon Davası’nın komplo olduğunu kabul eden savcı bununla Erdoğan’ı mahkum etmedi, Erdoğan’ın yeni ortaklarına iadei itibar etti.
Mütalaa, asılsız suçlamalarla mahkum edilmek istenen Kemalist aydınları “temize” çıkarmayı amaçlamıyor, mütalaanın asıl amacı Susurluk çetecilerini, JİTEM’i, Veli Küçükleri, Kerinçsizleri, Pekerleri ve benzerleriyle kontrgerillanın bütün çakallarını temize çıkarmak.
Yani Ergenekon Davası’nın “yeni” savcısı “Ergenekon Terör Örgütü’nün varlığı kanıtlanamamıştır” derken “kontrgerillanın meşruiyeti sorgulanamaz” demektedir. Kontrgerillanın “cezasızlığını” güvence altına almaktadır
Bu mütalaanın hemen ardından takipsizlik kararı verilen “Gezi Olayları Davası”nın yeniden açılmaya girişilmesi, dört gün sonra da Selahattin Demirtaş hakkında verilen hapis cezasının yangından mal kaçırırcasına onaylanması durumu anlamamızı daha da kolaylaştırmıştır.
Mütalaanın ilan ettiği “Ergenekon Komplosunun Çöküşü” değil, “Faşizmin Zaferi”dir.
Şimdi savcının “Ergenekon Terör Örgütü’nün varlığı kanıtlanamamıştır” diyerek suçlamaları geri çekmesiyle takkelerini havaya atıp sevinenlerin (Erdoğan’ın açık ya da gizli müttefiki değillerse) yapmaları gereken, o şapkalarını önlerine koyup şunu düşünmektir: Türkiye halkının en gurur verici baş kaldırısını, Haziran İsyanı’nı yargılamaya, Kürt sorununun demokratik yollarla çözüm yolunu tıkamaya yönelik “yargı komploları”na girişmeden önce verilen bu “Ergenekon Mütalaası”nın gerçek amacı nedir?
35 yıldan bu yana olduğu gibi faşizmin değişmeyen oyunuyla karşı karşıyayız. Sosyalistleri ve demokratik Kürt siyasetini vururken sosyal demokrasiyi “koltuklar” gibi görünüp sağa, itaate sürüklemek; solun soluğunu kesmek!
Türkiye sosyalist hareketi ve Türkiye’nin demokratik güçlerinin, faşizmi yenilgiye uğratabilmesi, 35 yıldır ısıtıp ısıtıp önümüze sürülen ve her defasında yemekten kendisimizi alamadığımız bu temcit pilavını çöpe dökebilecek yetkinliğe ulaşmamıza da bağlı.
*Bu yazı Sendika.org ile eş zamanlı olarak yayımlanmaktadır.