İsa Taşçı
Erdoğan’ı Türkiye’de iktidar yapanların dış güçler olduğu bir sır değil. Ekim 1998’de PKK lideri Abdullah Öcalan’ı uluslararası bir komployla Türkiye’ye teslim edenler ile Erdoğan’ı Türkiye’de iktidar yapanlar aynı güçler. Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi için Kürt Özgürlük Hareketi’ne ölümcül bir operasyon yapılırken, Türkiye’ye çekilen operasyon da Erdoğan’ın iktidar yapılması oluyordu.
Başını ABD, İngiltere ve İsrail’in çektiği hegemon güçler, Erdoğan’ı iktidar yaparlarken kendisine üç temel görev verdiler: Birincisi; liderini bir komplo sonucu yakalayarak kendilerine verdikleri Kürt Özgürlük Hareketi’ni tümden bitirmek; ikincisi; Batı için ciddi bir tehlike teşkil eden radikal-siyasi İslam’a alternatif olarak Türkiye’yi ılımlı İslam’ın model ülkesi haline getirmek; üçüncüsü de kendisini Türkiye’nin sahibi olarak gören, daha çok orduya ve emekli generallere dayanan vesayetçi düzeni aşmak. Erdoğan’ın bu görevleri büyük bir heyecanla kabul ettiğini “BOP’un eşbaşkanıyım” cümlesiyle herkes anladı.
Erdoğan bu görevlerini yine bu güçlerin hamiliğinde ve yönlendirmesiyle devletin içine iyice yerleşmiş olan Fethullahçı Cemaatle; özgürlük, demokrasi, adalet, hak, hukuk gibi kavramları istismar ederek desteğini aldığı aydın, yazar, sanatçı, liberal ve demokratik kesimlerle birlikte yapacaktı. Kürtlere ilişkin niyetini ilkin açık etmediği için uzunca bir süre Kürtler de verili müesses nizama karşı Erdoğan’a önemli destekler sunmuşlardır. Böylelikle Erdoğan hem dışta hegemon güçlerin hem de içteki çok büyük toplumsal kesimlerin desteğiyle girdiği ilk seçimde tek başına iktidar oldu. İktidar olduğu 2002 seçimlerinden bugüne -şimdilerde MHP ile birlikte olsa da- iktidar olmayı sürdürüyor.
Zaman içerisinde Erdoğan’ın müttefik ve dostları karşıtına dönüşürken, kanlı bıçaklı olduğu düşmanları ise temel müttefikleri oldu. İstismar etmediği tek bir toplumsal kesim kalmadı. Bunu fark edenler büyük bir hayal kırıklığı içinde tek tek Erdoğan’dan uzaklaşarak, Erdoğan muhalifi halini aldılar. Erdoğan’ın hayal kırıklığına uğrattıkları sadece içteki kesimler olmadı, aynı zamanda dış güçler de çok büyük bir hayal kırıklığını yaşadı.
Kendisini iktidar yapan hegemon güçler Erdoğan’ın kendilerine verdiği sözleri tutmadığını gördüler. Dahası verilmiş görevleri yerine getirmedi Erdoğan. Erdoğan bunca yıl iktidarda kalmasına ve kendisine her türden destek sunulmasına karşın Kürt Özgürlük Hareketi’ni bitiremedi. Tersine Kürt Özgürlük Hareketi Erdoğan döneminde kat be kat büyüdü. Bırakalım tasfiye olmayı, yeni bir paradigmaya ulaşan Kürt Özgürlük Hareketi bölgesel, küresel bir güce dönüştü. Etkisizleştirmek için TC’ye teslim ettikleri PKK lideri Abdullah Öcalan hiçbir yerde olmayan bir tecride maruz bırakılmasına rağmen dünyada giderek bir toplumsal önder haline geldi. Birinci başarısızlık.
Huzur içinde yaşamak isteyen Batılı ülkelerde bombalar patlatan radikal dinci örgütlere Erdoğan rejiminin verdiği desteği hatta yaptığı yönlendirmeyi gördüklerinde Erdoğan’dan ılımlı İslamcı çıkmayacağını canları yanarak anladılar. İkinci başarısızlık.
Erdoğan Türkiye’deki vesayetçi düzeni yıkmak yerine Batı’nın çizdiği sınırlarda seyreden bir rejim kuracaktı. Erdoğan’ın bir dönem hepsini tutuklayıp içeri attığı vesayetçi Ergenekoncularla nasıl da temel müttefik haline geldiğini 2014’te gördüklerinde Erdoğan’ın bu görevini de yerine getirmediğini gördüler. Üçüncü başarısızlık.
Bunlar Erdoğan’a verilmiş görevlerdi ve Erdoğan bu görevlerini yerine getirmedi veya getiremedi. Başarısızdı Erdoğan. Bunlarla da yetinmeyen Erdoğan bir de Batılı güçler nezdinde uzak durması gereken Rusya ile de yoğun bir ilişki içine girince iyiden iyiye Batı’nın gözünden düştü.
Ama Erdoğan oldukça kurnaz bir politikacı olarak hem iç hem de dış güçlerin hışmına uğramamak için kendi deyimiyle ‘hamlesini yaptı’. Diğer iki görevini unutarak, Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme ve buna dayanarak Kürt soykırımını başarma görevine sarıldı. Çünkü bu görevi başarmasını isteyenlerin sayısı çok daha fazlaydı. Bir dönem kanlı bıçaklı olduğu Bahçeli ve Ergenekoncularla kendisini Kürt düşmanlığı bir araya getirmişti. Bu ortak amacın dışında onları bir arada tutan hiçbir şey yoktu.
Yarattığı hayal kırıklığına ve gözden düşmesine karşın Batılı güçler nezdinde de desteklenmesi Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiyesinde oynayacağı role bağlıydı. Verili durumda Türkiye değil de Erdoğan’ın Batılı güçlerle kesişim noktası bu oluyor. Onlar Erdoğan’ın kullanışlılığını görerek Erdoğan’a daha başında verdikleri görevi yaptırmaya çalışırken, Erdoğan ise bu görevdeki başarısına dayanarak yaşamayı, iktidarını sürdürmeyi, içte ve dışta kendisinden hesap sorulmasını engellemeyi amaçlıyor. Kürt kanı üzerinden yaşamayı hesap ediyor.
Oysaki Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiyesi konusunda mesafe alması halinde ilk gidecek, hem iç hem de dış güçlerin hışmına uğrayacak olan Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Zira görevini tamamlamış birinin ömrü de tamamlanmış demektir.
Erdoğan’ın ömrünü uzatmak için yaptığı hesap, tam da onun sonunu getirecek hesaptır.