Sinan Çiftyürek
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne İçişleri Bakanı’nın başlattığı soruşturma üzerine tartışma sürerken, Erdoğan, “İstanbul’da CHP belediyesi, anlaşma yapmışlar. Terör örgütü aparatı olarak bunlar istihdam ediliyor. Aynısı Ankara’da, başka yerlerde” diyerek soruşturma hedefini genişletti.
Açılan soruşturmaya karşı, CHP’li 11 büyükşehir belediye başkanı Ankara’da “Milletimizin bilmesini isteriz ki, İstanbul Büyükşehir Belediyemize yapılan haksızlığın, tüm belediyelerimize yapıldığını düşünüyor ve bu haksızlığı reddediyoruz” dediler. Ardında CHP “belediyelerimize yeterli kaynak aktarılmayarak ayrımcılık yapılıyor” deyip Türkiye Belediyeler Birliği’nin (TBB) Sayıştay tarafından denetlenmesi için TBMM İçişleri Komisyonu’nda imza topladı.
Halkın seçtiği iradeye yapılan haksız-hukuksuz uygulamalara karşı durmak önemlidir. Destekliyoruz. Kime ve nerede olursa olsun seçilmiş irade yerine atanmışları kabul etmeyiz. Buraya kadar tamam.
Gelelim parmak basmak istediğimiz noktaya; CHP’li belediyelere ayrımcılık yapılıyor, HDP’li belediyelere ise 10 yıldır el konulup Kayyım atanıyor! Tipik örnek Mart 2019 seçimlerinde Bağlar ilçesinde HDP Eşbaşkan adayları %70.34 ile kazanmışken, iktidar uyduruk gerekçelerle HDP’den alıp %25.46 oyla kaybeden AKP adayına teslim etti! AKP iktidarı Bağlar’da halkın iradesi tanınmayınca CHP ve belediyeleri neden “bunu tüm belediyelerimize yapıldığını düşünüyor ve reddediyoruz” demedi? İlla size mi dokunması gerekirdi? Eğer Bağlar’a kayyım atanınca Batı’dan da güçlü tepkiler gelseydi belki Amed-Mardin-Van’a……kayyım atamayı göze alamayabilirlerdi.
Haydi Bağlar için “ilçedir” deyip tepki vermediniz, peki Amed-Van-Mardin büyükşehir belediyelerine İçişleri Bakanlığınca önceden verilmiş karar ve hazırlanmış dosyalar gereği Kayyım atandığında neden tepki vermediniz? Kürt halkı sizden kararlı tepki vermenizi bekliyordu. Öyle dostlar alışverişte görsün ya da yasak savma babında tepkiler değil, CHP’li 11 belediye başkanının İstanbul’a sahip çıktıkları kararlılıkla tepki vermeniz beklendi. Yapsaydınız bugün İstanbul’a soruşturmaya cesaret edemezlerdi.
İstanbul Belediyesi’ne açılan soruşturmanın gerekçesi de tuhaf! Gerekçe, 4-5 milyon Kürdün yaşadığı İstanbul’da belediyeye 15-20 Kürt işe almak! Neymiş efendim; “Bunlar terörist bölücüymüş, suya zehir bile katabilirlermiş, hemen tedbir alınmalıymış” vb. uyduruk gerekçelerle soruşturma açılmış. Başta üç büyükşehir olmak üzere HDP belediyelerine ise “İstim arkadan gelsin” politikası izlendi. Yani onlarca belediyede halkın seçilmiş iradesine “hele önce Kayyım atayalım sonra hukuki kılıflar hazırlanır” politikası uygulandı.
Kısacası Amed-Mardin-Van’a Kayyım atanınca, CHP ve belediyeleri kararlılıkla “Bu irade gaspıdır ve hepimize yapılmıştır, reddediyoruz” deseydiler İstanbul’a sıra gelmezdi! Eğer sandıkta çıkan halkın iradesi demokrasinin olmazsa olmazı ise o zaman tepki vermede çifte standart olmaz. İstanbul’a gösterilen kararlı tepki Amed’de de gösterilmeliydi.
Erdoğan’ın siyasi yol haritasında muhalefet liderliği koltuğuna oturmak görünmüyor!
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş 2023 ve 2024’te seçimler olduğunu hatırlatıp “Bu seçimlerin sadece AK Parti için değil bütün Türkiye için hatta abartısız tüm dünya için önemli” diyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, “İstanbul fetret dönemi yaşıyor” dedi. Peş peşe bu ve benzer açıklamalar gelince haliyle oklar başta İstanbul büyük şehirlere çevriliyor.
AKP, erken veya 2023 seçimlerini almak istiyor. Çünkü Erdoğan’ın siyasi yol haritasında muhalefet lideri koltuğuna oturmak gözükmüyor. Erdoğan, devlet tedrisatından geçerek gelmiş bir siyasetçi değil. Milli Görüş’ün militan kodlarını taşıyan bir siyasetçi olduğundan Demirel, Ecevit, Özal’dan farklı olarak klasik siyaset kodlarının dışında davranıyor. Bu nedenle Erdoğan’ın siyasi ajandasında muhalefet liderliği de gözükmediği için önümüzdeki seçimleri kazanamazsa siyaseti bırakabilir. Dolayısıyla tüm planlar “nasıl seçimi kazanırız” üzerine!
Zaten Başkanlık sistemi de tıkandı yürümüyor. “Siyaset bilimi içinde bugün bizim başkanlık sistemi sadece Habeşistan’da (Etiyopya) var” diyor Hüsamettin Cindoruk. Öyle ki Erdoğan ve Saray’daki çekirdek kadrosu gelinen aşamada artık AKP kadro yapısından da kopuyor. Bu nedenle de İstanbul’a teftiş olayında olduğu gibi bakanlar ile AKP yöneticileri arasında basına yansıyan tartışmalar yaşanıyor. Çünkü “Demokrasi” kriterleri iktidara hatta kişiye özgü işletiliyor! İktidar, halkı sokağa çağırır yasal, muhalefet ve esas Kürt partileri halkı demokratik tepki vermeye çağırır, yasa dışı olur!
Ekonomi de klasik kodlarının dışında yönetildiğinde dikiş tutmuyor.
Çin modeli dendi, olmuyor. “Yeni Ekonomik Enstrümanlar” (YEE) adı altında Merkez Bankası (MB) yönetiminde “döviz korumalı TL vadeli mevduat” politikası yani örtük olarak faiz yükselten politika uygulandı, olmuyor. MB haftada birkaç kez döviz fiyatını belirleyerek bir nevi sabit kur politikasını fiilen uygulamaya başladı. Yine olmuyor. MB dolar yükseldikçe YEE ile piyasaya müdahale ederek dövizi düşürüyor ama birkaç gün sonra yeniden tırmanması fasit daireye dönüştü. Kısacası faiz ve kurlarla oynayarak kriz aşılamıyor. Yani başta ekonomik kriz ve sosyal sonuçlarıyla AKP sandıktan çıkamaz! Çünkü “Seçimi mutlaka kazanmalıyım” hesaplarıyla çatışan zam yağmuru sürüyor…
Zam ve enflasyon ikiz kardeş olarak birbirini besliyor. “Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz” söyleminin karşılığı yok! Hükümet işçi, memur, emekliye yani ücretlilere yılda bir defa zam yaparken, ücretlinin tükettiği gıda ürünlerine ve elektrik, doğal gaz, benzin, motorine ise her gün zam yapıyor ki tek bir zam bile ücretleri eritiyor!
Sonuç olarak; siyaset tıkandı, yaz boz tahtasına dönüştürülen ekonomi politikaları dikiş tutmuyor ve yalanın siyasetiyle de döviz-zam-enflasyon döngüsü aşılamayınca Cumhur İttifakı siyasi operasyonlara yöneliyor. Seçim barajı ve seçim sistemiyle oynayarak; İstanbul hatta İzmir, Ankara belediyelerine soruşturma açarak; Dikkatleri yine “bölücülüğe” çekip ekonomik sosyal sorunlara sünger çekmeye çalışarak; Kürtleri tamamıyla hedef tahtasına koyup hem nefes aldırmayarak hem de “terörist Kürt siyaseti” üzerinden Millet İttifakı’nı dağıtmaya çalışarak hedefe varmak istiyor! Hedef, 2023 seçimlerini kazanmak. Ancak ekonomik krizin de basıncıyla güç kaybı sürdükçe hiçbir sistem AKP’yi sandıktan çıkaramaz. Bu nedenle Ertuğrul Özkük’ün seçim ve siyasi iklime ilişkin “Bu seçimlerde çok kötü, çok pis şeyler olacak” demesi üzerine düşünmek lazım.