Demokrasi bileşenleri başta Kürt sorunu olmak üzere işçi sınıfının temel sorunlarını ve diğer ezilen kimliklerin talepleri etrafında örülecek mücadele güçlerini yan yana tutmak, bu sorunların çözümü için kim iktidar olursa olsun taleplerini güçlü bir şekilde savunmak, iktidarı bu sorunlar lehine zorlamakla mükelleftir.
Cem Şahin
Şu ara seçim atmosferine girmiş olmamızdan ötürü olacak toplumun ezici çoğunluğu Erdoğan ve AKP’nin seçim hamlelerinin ne olacağı üzerine bir tartışma yürütüyor. Her seçim dönemeci AKP için savaş tamtamlarının çalındığı, ırkçılık ve faşizmin bildiğimiz halinden daha cevval bir şekilde dolaşıma sokulduğu, kitlelerin mezhepçilik dahil bütün ötekileştirici söylemlerle mobilize edildiği bir haleti ruhiyede cereyan ediyordu. Bundan ötürü olacak kitlelerde Türkiye’nin belki de en kritik seçimlerden biri olacak olan bu seçim sürecini çok normal geçireceğini düşünmemekte. Geçmiş seçim dönemlerinde yapılmış olan hukuksuzluklar ve yolsuzlukların tekrardan organize edilme ihtimalinden, iktidarın beslediği çetelerin seçim günü sokağa salınmasına, seçim sandığında yapılacak usulsüzlüklerden, oyların çalınmasına değin bir dolu ihtimal halk nezdinde tartışıla gelen başlıkların temel detaylarını oluşturmakta. Peki nesnel koşullara bakıldığında seçim kaybetme olasılığı güçlü olan Erdoğan bu seçimi kaybetmemek adına bu seçenekler de dahil başka yöntemleri devreye sokacak mı?
Hiç şüphesiz bu iktidarla ömrünü çürütmüş birçok ülke yurttaşı Erdoğan’ın her türlü seçim hilesini devreye sokacağını çok iyi bilmektedir. Çünkü daha önce deneyimledikleri her seçim sürecini bir dolu şaibe ile AKP iktidarının temellük ettiğine şahit olmuş, AKP’nin her türlü seçim usulsüzlüğü çevirdiğine/çevireceğine kanaat getirmiştir. Erdoğan da kaybettiği takdirde kendi oligarşisi ile birlikte yargılanacağını çok iyi bildiği ve tapulu malı olarak addettiği ülke topraklarına olan sömürü arzusunu henüz doyuramadığı için türlü manipülasyonlarla hem medyada hem de seçim meydanlarında hala kendi bekasının ülkenin bekası olduğu hikayesini performe edecek ve seçim hilelerine başvurmaktan vazgeçmeyecektir. Bununla da yetinmeyip muhalefetin seçim ittifakını elinden geldiği kadar dağıtmaya ve olası karşı blokların gardını düşürmeye çalışacaktır. Herkes Erdoğan’ın çok sessiz olmasını aşırı kötü planları olduğuna yorarak ciddi bir provokasyon girişiminde bulunacağına dair bir öngörüde bulunmakta. Lakin Erdoğan ilk defa elindeki hikâyenin bütün inandırıcılığını kaybetmiş bir şekilde seçim sahalarında boy gösteriyor. Kurumsal kapasitesi zayıf, karşılaştığı krizlere cevap olamayan, neoliberal ekonomi programlarıyla yarattığı büyük tahribat ve yükselttiği savaş politikalarıyla ülkeyi tüketmiş bir vaziyetle yol almaya çabalıyor. Erdoğan karşısında oluşan bu güçlü muhalif bloktan kaynaklı yapabileceği en iyi şeyin bu bloku çeşitli araçlarla ve söylemlerle köşeye sıkıştırmak, yapabiliyorsa dağıtmak, yapamıyorsa gerilimli bir zemine çekerek aralarındaki iç dengeyi bozmaya girişerek sonuç almaya çalışmak olacak. Önceki seçim deneyimlerimizi göz önünde bulundurursak bu Erdoğan için yeni bir taktik gibi duruyor. Çünkü olağan koşullarda kendisi de seçimi kaybetme ihtimalinin güçlü olduğunu biliyor ve elindeki bütün doneleri de ona göre örgütlemeye özen gösteriyor. Şu ana kadar evvelde ona seçim kazandırmış bütün unsurları seçim öncesi devreye sokmuş olmasına rağmen yeterli bir toplumsal destek bulamayan Erdoğan yeni stratejik hamlesini muhalefeti elinden geldiğince parçalamaya çalışarak inşa edecek, lakin önceki yöntemlerini de elinden geldiğince sahada sınamaya çalışacaktır. Savaş pratiğini daha hızlı organize ederek milliyetçi cepheyi konsolide etmeyi, karşısındaki adayların etnik ve dinsel kimliğini hedefe koyarak dinci cepheyi arkasına dizmeyi ve Kürtler başta olmak üzere muhalif tüm güçleri dağıtmaya devam edecektir. Bildiği yanıldığına yetmeyen Erdoğan bu seçimi de önceki seçimler gibi yapacağı birkaç stratejik hamleyle kazanmayı umut etse de gerçekler yakıcı bir biçimde Erdoğan’ın zihnini meşgul ediyor. Fakat iktidarının tüm baskıcı yönelimine karşın devrimci muhalif güçler Erdoğan karşısında güçlü bir birleşik cepheyi örgütlemiş durumdadır. Demokratik Cumhuriyet ve AKP’siz bir yeni dönemin başlangıcı olarak belirlenen ilk şey de Erdoğan’ın bütün imkanlarıyla iktidardan al aşağı edilmesidir.
Seçim zaferi ülkedeki temel sorunların nihai çözümü anlamına gelmese de AKP iktidarının ülke iktidarından def edilmesi birçok demokratik talebin güçlü şekilde savunulacağı yeni mevziler kazandırabilir. Bu bile 20 yıldır her türlü hak gaspına maruz kalmış işçi/emekçi kesimlerin, kimliği inkara tabi kılınmış sömürge halkların, cinsel kimlikleri yüzünden çeşitli saldırılara uğramış LGBT öznelerin hayatında görece bir ferahlama yaratabilir. Tabi bu seçim sonrası iktidara gelecek iktidar odaklarının bu hakları vermesi üzerine oluşturulacak baskı ve yeni iktidarın ülkenin kadim sorunlarına dair oluşturacağı politik tutumla doğrudan bağlantılıdır. AKP’nin olmayışı AKP döneminin mağdurlarında yeni bir umut yaratabilir ama bahsedildiği gibi bu muhaliflerin oluşturacağı birleşik cephenin alacağı yol ile ilgilidir. Buna karşın kazanması muhtemel olan Kemal Kılıçdaroğlu ve müttefiklerinin yayınladığı deklarede ülkenin temel sorunlarına dair umut vaat eden pek az şey bulunmakta.
Eski rejimin normaline dönmek ve eski neoliberal programın sermayenin geniş kesimlerini kapsayacak şekilde tekrardan dizayn edilmesi dışında pek bir şey söylemeyen bildirge Türkiye’nin en temel demokratik taleplerini dahi karşılamayacak düzeyde. Fakat Türkiye halkları AKP iktidarının oluşturduğu ülke atmosferinden o denli yılmış vaziyettedirler ki Erdoğan’ın devrilmesi dışındaki nüansları çok tartışmadan Kemal Kılıçdaroğlu’nu Erdoğan’ın devrilmesi koşuluyla desteklemeye hazırdırlar. Demokrasi bileşenleri başta Kürt sorunu olmak üzere işçi sınıfının temel sorunlarını ve diğer ezilen kimliklerin talepleri etrafında örülecek mücadele güçlerini yan yana tutmak, bu sorunların çözümü için kim iktidar olursa olsun taleplerini güçlü bir şekilde savunmak, iktidarı bu sorunlar lehine zorlamakla mükelleftir.