NATO zirvesinde alınan kararlar ve Biden ile görüşme Erdoğan’a cesaret verdi gibi geliyor. Öncelikle iktidarını sürdürebileceğini ve hatta bunun için yapacağı anti-demokratik uygulamalara göz yumulabileceği kanaatine vardı. İlk fırsatı şu an yaşanan çatışmalara yeni boyutlar ekleyerek değerlendi. AB ve ABD’nin rahatsız olduğu bütün alanlardan çekildi. Ayrıca NATO’nun bekçiliğini yapacak yeni riskli görevler de aldı.
Biraz açarsak Afganistan Kabil’deki havalimanının güvenliğini sağlama bağlamında bu ülkeye girebileceğini, Suriye ve Libya’daki çeteleri götürüp oraya yerleştirebileceğini hatta onlar eliyle Taliban’la anlaşılmazsa savaşabileceğini düşünüyor. Yine bölgedeki uyuşturucu trafiğini yönetebileceğini, yeni inşaat ihalelerini alabileceğini ve askeri masraflar karışlığında hesabına, yandaşlara ve hazineye para akacağını hesaplamaktadır. Aynı şekilde Kafkaslarda, Ukrayna’da veya talep edilebilecek herhangi bir noktada NATO’ya askerlik yaparak savaş ihalelerini alacağını açıkça göstermiştir. Bunun verdiği rahatlıkla Avrupa’nın mülteci korkusunu her zaman elinde bir koz olarak tutmaktadır. Hakeza İngiltere’nin Ortadoğu’ya odaklanmasında partner olabileceğini, Almanya’nın da destekleriyle ABD’ye karşı olan bazı uzlaşmazlıkları bertaraf edilebileceğini hesaplamaktadır.
Bu şartlarda ilk hedef Kürt kırımı biçiminde görülüyor. Daha önce başlayan bir süreci nihai hedefine ulaştırmak istiyor. Yani;
1-PKK alanlarını işgal ederek yerleşmek ve bu vesileyle Başur’a tamamen nüfuz etmek.
2-PKK direnişi ve toplumsal desteğini parçalamak için Kürtleri birbiriyle çatıştırmak, bu vesileyle KDP’yi PKK ile çatışmaya dahil edip süreci maliyetsiz lehine çevirmek.
3-Kürtlerin uluslararası arenada yükselen itibarını, elde ettikleri diplomatik ve politik pozisyonları darmadağın edip gözden ve güçten düşürerek dengeyi lehine çevirmek.
4-Yapılan bütün anketler yanı sıra 8 Mart, Newroz etkinlikleri ve benzeri toplumsal aktivitelerde Kürt muhalefetinin, dahil olduğu STK ve siyasal yapıların hala diri, güçlü olduğu görülmektedir. Bu yapının paramiliter güçler eliyle şiddet uygulanarak sindirilmesi, sivil faşistlerle karşı karşıya getirecek provokasyonlarla kamusal ve toplumsal alanda sürekli baskı uygulayarak, sindirerek örgütsel ve siyasal iradesini kırmak.
5-Oluşacak kaos sayesinde demokratik muhalefet ve Kürt siyasi aktörlerini sürgüne zorlamak, cezaevlerine kapatmak, terörize edip çökertmek ve siyasi, kültürel toplumsal kurumlarının mümkün olursa tümünün kapatılmasını sağlamak ve tamamen bertaraf etmek.
6-Gerçekleşecek şiddet, kaos ve çatışma ortamında ekonomik krize gerekçe olarak ‘terör’ gösterilebilecek, kayıt dışı ekonomi, kara para aklama, silah ve uyuşturucu ticareti, çeteleşme ve hukuksuzlukların tümü arka plana atılarak gündem değiştirilecek, hatta tüm sayılanlar komplocuların ve vatan hainlerinin işleri olarak dillendirilip birçok rakibin bu vesile ile eliminize edilmesi sağlanacak, MHP ile olan siyasi ittifakı yeniden dizayn etmek için ya yeni bir birimle ilişkilenmek ya da farklı formül bulmak rakiplerini zor ve mecburiyet yoluyla kendi çıkarlarına entegre etmek.
Riskli bir durum. Çünkü birçok cephe var ve her cephe de artık kendi savunmasını oluşturabilmiş durumda. Eğer PDK’den kaynaklı risk büyümezse Kürtleri ne askeri ne sivil alanda engelleyebilir. Aynı şekilde toplumsal muhalefet, iktidarı hedefleyen sivil veya paramiliter güçler, hatta mafya grupları, çeteler ve devletin içindeki karşıt gruplar da artık eskisi gibi Erdoğan’a karşı sakin değiller. Hele Sovyetlerin ve ABD’nin tutunamadığı Afganistan’a gitmek…