Erdoğan’ın seçim sonuçlarıyla birlikte bir şok yaşadığı ilk akşam yaptığı değerlendirmeden anlaşılıyordu. Balkona çıkan Erdoğan ne görüntü ne de yaptığı konuşma itibariyle eski Erdoğan’dı. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilemeyen bir Erdoğan görüntüsü baskındı.
Elbette, bu bir yere kadar normaldi ve genel beklenti kendisinin bu yıkımdan da bir manevra yaparak çıkmayı deneyeceği yönündeydi. Ki, yapılan ‘yumuşama’ açıklamasını bu bağlamda değerlendirenler, yorumlayanlar çok oldu. Açık ki, Erdoğan’ı az çok tanıyanlar, siyaset tarzını bilenler için bahsedilen ‘yumuşama’ söylemi tamamen taktik bir açılımdı, bunun ötesinde bir anlam ifade etmiyordu. Zaten çok geçmeden sözü edilen yumuşamanın Erdoğan- AKP karşıtı muhalefeti yumuşatma, tepkileri törpüleme amacı taşıdığı ortaya çıktı. AKP-MHP sözcülerine göre ‘kavga’ etmenin gereği yoktu. Yapılması gereken iktidarıyla muhalefetiyle siyaset erkinin bir araya gelmesi ve yeni bir Anayasa için çalışmasıydı.
Akla ziyan gibi görünse de, iktidar cenahının bu kapsamda hızlıca harekete geçtiği ve görece bir gündem yarattığı da aşikâr. Şüphesiz, bu gündemin oluşmasında başta CHP olmak üzere muhalif partilerin tutumu belirleyici oldu. Halkın sandıklarda değişim mesajı verdiği, bu talebini en üst boyutta dile getirdiği bir süreçte muhalefetin böyle bir tavır sahibi olması anlaşılmaz bulunsa da kayıtlardaki yerini aldı. Açık ki, muhalefetin bu duruşu, Erdoğan’a da genel olarak Cumhur ittifakına da önemli bir nefes aldırdı ve tam da iktidarın amaçladığı gerçekleşmiş oldu: Yani gündem kısmen değişti.
Seçimlerden sonra ‘ne yapalım da sonuçları tartışma konusu olmaktan çıkaralım’ diyen iktidar, bu sayede gündemi seçimlerden Anayasa tartışmalarına getirmiş oldu. Belli ki, iktidar cephesi bu gündemi sürdürmekte kararlı. Oradan yapılan açıklamalar, beyanlar bu yönde seyrediyor. Fakat muhalefet cephesinde ilk günlerin havası dağıldı demek yerinde olur. Erdoğan’ın bu gündemle neyi amaçladığı geç de olsa fark edilince, aykırı sesler daha fazla duyulur oldu ve sınırlı da olsa esas gündemler konuşulmaya başlandı.
Peki Erdoğan buna razı oldu mu? Hiç kuşku yok ki, hayır.
Görüldüğü üzere, bugünlerde AKP-MHP basınının temel gündemi Rojava’daki yerel seçimler oluyor. Havuz medyasına bakılırsa, Kuzey Suriye’den bir ‘taarruz’ hazırlığı var ve buna karşı cansiperane durmak boyun borcu. Öyle ya, yapılan yayınlar tam da bir savaş tamtamcısının kendinden geçmiş haline işaret ediyor. Güya! Kuzey ve Doğu Suriye’de yapılan seçimler Türkiye için tehdit oluyormuş, beka sorunu yaratıyormuş ve acilen müdahale gereği varmış. İçeriyi ikna etseler, dışarda uygun bir zemin bulsalar, seçimleri gerekçe yaparak başka bir ülkeyi işgal eden ilk ülke olarak tarihe geçecekleri aşikar.
AKP-MHP faşist iktidarının mevcut pozisyonunu korumak için savaşa yöneleceği, Kürt soykırım politikasına ağırlık vereceği genel değerlendirme konusudur. Bu kapsamda Rojava ve Başur Kürdistan’ına yönelik yeni bir işgal girişimi için uzun süredir hazırlıkların yapıldığı göz önündedir. Belli ki, seçim sonuçları bu planların hayata geçirilmesi için tetikleyici bir rol oynamış, bu çerçevede atılan adımları hızlandırmıştır.
Unutmayalım ki, 22 yıllık AKP iktidarı bir anlamda kendi gündemini yaratma, toplumu bu gündem dahilinde harekete geçirme tarihi olmaktadır. Her iktidar açısından olduğu kadar AKP açısından da asıl mesele, gündeme yön verip vermemedir. 31 Mart seçimleri ile AKP-Erdoğan’ın bu kontrolü kaybettiği tartışma götürmez. Erdoğan çok istese de gündemi belirleyen değildir. Dikkat edilirse, Erdoğan, Rojava için hemen her gün tehdit içerikli bir açıklama yapıp iç siyasetin yekpare olmasını dillendirmektedir. Fakat büyük uğraş vermesine rağmen, hala bu kapsamda bir gündem oluşturabilmiş değildir. CHP yönetimi ne kadar farkında bilemeyiz ama, Erdoğan’ın CHP’yi bu konuda yedeklemek istediği, bütün hesabını bu kapsamda yaptığı açıktır. CHP bu temelde iktidarın ortağı haline getirilse hem seçim tartışmaları gündemden düşecek hem de oluşacak savaş gündemiyle bir süre daha ayakta kalmak mümkün hale gelecektir.
Dolayısıyla Rojava gündemini de öncesinde oluşturulan Anayasa- Yumuşama gündemlerini de birbirinden bağımsız görmemek, iktidarın ayakta kalma operasyonları olarak ele almak gerekmektedir. Biri olmazsa diğeri, o olmazsa bir başka gündem yaratılarak özünde faşist iktidarın ömrü uzatılmak istenmektedir. Fakat nafile! Ne Erdoğan eski Erdoğan’dır ne muhalefet eski muhalefettir ne de saldırı planları yaptığı Rojava ve Başur eski Rojava’dır, Başur’dur. Değişen çok şey vardır. Mesela Erdoğan ve partisi çok zayıflarken karşısındaki güçler her anlamıyla güçlenmiş, büyümüşlerdir. Bu güçlerden kastımız sadece CHP de değildir. Rojava -Başur özgürlük güçleri de dünden daha güçlüdür ve dirayet sahibidirler. Bu nedenle, uyanık olmak Erdoğan’ın yaratmak istediği gündeme kapılmamak, aksine halkın gündemine girerek, her yerden ‘Erdoğan istifa- erken genel seçim’ seslerini yükseltmek hayati rol oynuyor.