Can çıkar huylu huyundan vazgeçmezmiş. Türkiye halkları can derdindeyken Erdoğan hala ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı politikada ısrar ediyor. Hiç değilse bu dönemde muhalefetle, demokrasi güçleriyle kavgayı bırakması beklenirdi. Aslında önüne böyle bir tarihi fırsat çıkmıştı. Ancak siyasi varlığını ayrıştırma ve kutuplaştırmaya bağladığından corona zamanında da bu tarzını sürdürdü. Tüm toplumda ortak davranma eğilimi gelişirken, Tayyip Erdoğan’ın eski tarzını sürdürmesi ona yarar sağlamayacaktır. Böyle bir dönemde bu tarzda ısrar eden bir iktidarın varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Sadece özgürce sanat yapmak isteyen Grup Yorum üyelerinin taleplerine sırt çevirip ölümlerine yol açması bile Erdoğan ve AKP iktidarının karakterinin ne olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumda farklı siyasi görüşten insanlar dayanışma içine girerken bu süreçte bu kadar katı ve taş kalpli olmak Tayyip Erdoğan’ın kişiliği ve tarzının teşhir olmasından başka sonuç vermeyecektir. Bu tarzın gözü kör olduğundan kendisi için yararlı ve zararlı olanı da görememektedir.
Tayyip Erdoğan daha önce Ahmet Kaya’ya şu yapıldı bu yapıldı, diyordu. Sanatçılara yapılan baskılara karşı çıkan söylemlerde bulunuyordu. Yine Amed Zindanı’ndaki baskıları dillendiriyor, duvarların dili olsa da konuşsa, diyordu. Bunları demokratik kişiliği ve baskılara karşı olduğu için söylemiyormuş. Önceden türbanlı bir kadına sadece bir el değse kıyamet koparıyordu. Gezi direnişinde hiçbir zaman ispatlanamayan, daha doğrusu uydurma bir senaryo olan türbanlı bir kadına hakaret edildiği propagandasını haftalarca, aylarca yaptılar. Ama Kürdistan’da kayyum atamalarına karşı çıkan türbanlı belediye eşbaşkanları ve halktan türbanlı kadınları yerlerde sürüklediler. Demek ki dertleri türban değilmiş. Siyasi amaçları için her tür söylemi dillendiriyormuş. Bir zamanlar Tayyip Erdoğan kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız, diyordu. Anlaşılıyor ki, şimdi de Kürt ve muhalif olursa türbanlı da olsa, çarşaflı da olsa gereğini yapacak bir zihniyet sahip. İktidarına hizmet etmeyen her şeye karşıdır. Sadece iktidarına destek olacaksa o zaman kim olursa sahip çıkar. Mini etekli AKP iktidarını desteklerse ona da sahip çıkar. Bir dönem Devlet Bahçeli ile birbirine neler söylemediler; Ergenekoncular için neler söylenmedi. Ama konu iktidarını ayakta tutmak olunca ilkesi olmayan ya da her türlü ilkesizliği yapacak bir kişilik söz konusudur.
Tayyip Erdoğan, Amed Zindanı’nda işkence yapanlar, Ahmet Kaya’nın sürgünde yaşamına ve ölümüne yol açanlar ne duruma düşmüşse o duruma düşecektir. Çünkü zindanlarda yaptığı Amed Zindanı’nı aşmıştır, sanatçılara, gazetecilere yaptıkları öncekini katbekat aşmıştır. Boynuz kulağı geçmiştir.
Corona virüs gündeme gelince tüm demokrasi güçleri zindanların boşaltılmasını istemiştir. En başta da HDP zindanlar boşaltılsın, demiştir. CHP de bu doğrultuda söylemlerde bulunmuştur. Şimdi çıkarılan infaz yasası ile siyasi tutsaklar bu yasanın dışında tutulmuştur. Hükümetin politikasını eleştiren Kürtler, demokratik siyasetçiler, AKP’ye muhalif olanlar zindanda kalacak, ama birçok ağır suç işleyenler bırakılacak. İşte bir ayrımcılık ve kutuplaştırma daha. Kürtler bu zihniyeti “Kürt anasını görmesin” diyen zihniyet olarak tanımlıyorlar. Bu infaz yasası corona virüs için bir tedbir olarak çıkarılmıyor; MHP memnun edilmek isteniyor. MHP, AKP’nin boynunda değirmen taşı haline gelmiş ya da kılavuzu karga.
Tayyip Erdoğan corona virüsün yarattığı ortamı da fırsata çevirmek istiyor. Aslında sadece corona virüs Allah’ın lütfudur, demediği kaldı. Demesine gerek de yok. Uygulamalar böyle ele aldığını gösteriyor. HDP belediyelerini gasp etti, CHP belediyelerini de iğdiş. Eğer büyük şehir belediyeleri AKP’nin elinde olsaydı bu dönemde onlara yardım toplatacaktı. Çünkü halkın durumunu, kimin neye ihtiyaç duyduğunu en iyi yerel yöneticiler bilir. Aslında böyle bir afet, felaket karşısında yerel yönetimlerin daha fazla inisiyatifli kılınması ve dayanışmanın yerelden yapılmasının teşvik edilmesi gerekirken, bunlar engellenmiş ve yasaklanmış. İşte bir ayrımcılık ve kutuplaştırıcı uygulama daha.
Her şeye iktidarını pekiştiren göz ile baktığından tarih boyu en doğru olan şeye de karşı çıkıyor. Bu dönemde toplum dayanışmasına karşı çıkmak toplum düşmanlığıdır. Aslında din düşmanlığıdır. Tüm dinler toplumsal dayanışmanın yapılmasını ister, emreder. Ne var ki, AKP iktidarı depremde de başka felaketlerde de toplumsal dayanışma içinde bulunanlar kendi partisinden ve destekçilerinden değilse karşı çıkmıştır. Bu tam bir diktatörlük anlayışıdır. Faşist iktidarların tarzı budur.
Zaten İçişleri Bakanı her gün şu kadar tweet atanların halkı paniğe sürükleme vb. suçlamalarla gözaltına alındığını belirtiyor. Yani gerçekler gizlenmeli! Gerçekleri söylemek suç. Halbuki birçok insan, yazar, çizer virüs için iki ay önce tedbirler alınmasını istedi. Ama bu iktidar bizde virüs yok, dedi. Böylece virüs elini kolunu sallayarak Türkiye’ye girdi, serbestçe dolaştı. Sadece Türkiye’de değil, birçok ülkede tedbirlerin alınmasında gecikildi. İşte ABD ve İngiltere bunun acısını çekiyor. Biz ne kadar çekeceğiz, zamanla belli olur.
Gençler ve çocuklar aylardır virüsü her yere taşıyorlardı. Ama yaşlılar günah keçisi yapıldı. Şimdi gençlere kısıtlama getirildi. İki aydan fazla bunu yapmayarak yaygınlaşmaya göz yumdun, diyenler mi suçlu; bu tedbiri önceden almayanlar mı suçlu? Kemal Sunal’ın Kibar Feyzo filminin son sahnesinde söylediği gibi; hakim bey sen karar ver, kim suçlu?!