Ali Sinemilli
Cumhur İttifakı’nın adayı kim olacak tartışmaları devam ederken, Erdoğan adayın kendisi olduğunu açıkladı ve bu tartışmaları şimdilik bir nihayete erdirdi. Normalde böyle bir açıklamadan sonra kamuoyundan güçlü bir sesin yükselmesi doğal beklentidir. Fakat öyle olmadı. Erdoğan’ın açıklaması neredeyse görülmedi, duyulmadı. Ne doğru düzgün konuşan ne de yazan oldu. Yaprak kıpırdamadı denilse yeridir.
Her ne kadar birileri ‘zaten Erdoğan adaydı, bundan dolayı farklı bir hava oluşmadı’ dese de işin özünün bu olmadığı aşikâr. AKP- MHP çevreleri böyle bir argüman öne sürse de, gerçeklik bu minvalde değil.
Eğer, Tayyip Erdoğan’ın adaylığı toplumda bir heyecan yaratsa, bir umut doğursa, biz bunu mutlaka görecek, hissedecektik. Hakikat böyle olmadığı için, yapılan açıklama sönük kaldı, deyim yerindeyse bir kulaktan girdi diğerinden çıktı. Kuşkusuz, bu durum Erdoğan’a yönelik toplum algısını da göstermiş oldu. Halk var olandan bir beklentisinin kalmadığını bir kez daha açıkça ifade etti, böyle bir mesaj verdi.
Fakat açıklamanın kendisinden de görüldüğü üzere, ne Erdoğan’ın ne de etrafındakilerin bu mesajı almaya pek de niyetleri yok. Bunlar için koltuklarını korumak, iktidarlarını daim kılmak temel gaye gibi görünüyor. İşte! Son yapılan adaylık açıklamasını da bu çerçevede değerlendirmek daha doğru oluyor.
Açık ki, Cumhur İttifakı tüm bileşenleriyle bu iktidar kavgasından başarılı çıkmak için uğraşacak. Bu konu da elden geldiğince boşluk bırakmayacak. İktidar cenahı olası bir yenilginin kendileri için katı bir yargılama sürecine evrileceğini bildiği için böyle bir yol izleyecek.
Kuşkusuz, bu açıklama ile önümüzdeki dönem siyasetinin rengi de şekillenmiş oluyor. Daha düne kadar ‘Erdoğan aday olmayarak belki yumuşak bir geçişe izin verir’ tartışması yürütenler için zemin oldukça berraklaştı denilebilir.
Erdoğan kararını vermiş, gidişatın ne yöne olduğunu söylemiştir. Artık, seçimlerin nasıl bir atmosferde olacağı belli olmuştur. İktidarın kazanacağı bir seçim yapılacaktır. Kaybedeceği bir seçim yapılmayacaktır. Bu konu her yönünle açıklığa kavuşmuştur. Eğer uygun bir siyasal zemin oluşturulur, sandıktan Cumhur İttifakı’nın çıkacağı görülürse seçimler gündeme gelecektir. Fakat bu zemin yaratılamaz ve muhalefetin seçimlerden başarılı çıkacağı görülürse -ki tüm işaretler bu yönde- seçimler rafa kaldırılacaktır.
Neden böyle olacaktır? Çünkü AKP-MHP iktidarı da bilmektedir ki, var olan koşullarda Erdoğan’ın kazanacağı bir seçim yoktur. Halk Erdoğan’a yeterince kredi açmış, Erdoğan da bunu çok hoyrat bir biçimde kullanmıştır. Hal böyleyken, yani halkın Erdoğan dışı bir aktör arayışı zirvedeyken, ısrarla Erdoğan’ın aday olduğunu söylemesi seçimlerin yapılıp yapılmayacağını da tartışmalık bir hale getirmektedir. Erdoğan’ın kaybedeceği bir seçime girmeyeceği gün gibi ortadayken ve vaziyet bu çerçevedeyken yapılan ‘adayım’ açıklamasının başkaca da bir manası yoktur.
AKP-MHP iktidarı günlerinin sayılı olduğunu en az karşıtları kadar bilmektedir. Olası bir seçimde halkın kendilerine gereken cevabı vereceğinin farkındadır. Bundan dolayı seçim yapmamak için her yola başvuracaktır. Bunun için gerek ülke içinde gerekse de dışında kavga ve savaş siyasetine hız verecektir. İçerde muhalefeti susturmaya, tasfiye etmeye çalışırken dışarda savaş politikasını aralıksız sürdürecektir. Bir yandan HDP başta olmak üzere CHP’nin üzerine gidip bu partileri güçten düşürmeye odaklanırken, diğer yanda bölgeye dönük saldırgan siyasete devam edecektir. Ki, olup bitenler de bu yönlüdür.
Baharla birlikte gündeme gelen Güney Kürdistan’a dönük saldırılar, bugünlerin temel tartışma konusu Kuzey Suriye’ye operasyon ve Ege’de çıkarılan gerginliğin tamamen bu amaca hizmet temelinde gündeme geldiği görülüyor. AKP-MHP’nin iktidarda olduğu son altı yıl, her anlamda olağanüstü bir dönem oldu, buna şüphe yok. Bu dönemde, Türkiye- Kuzey Kürdistan toplumu görülmemiş saldırılara maruz kaldı ve buna karşı tarihi bir direniş gösterdi. Tüm bunları hep birlikte yaşadık, gördük.
Fakat önümüzdeki dönem bu anlamıyla da yeni bir süreç olacaktır. Saldırıların dozajı artacağı gibi direnişin de zirvede seyredeceği bir dönem olacaktır. İktidardakiler gitmemek için varını yoğunu seferber edecek, her türlü gayri meşru yola başvurmaktan çekinmeyecektir. Buna karşın halkın da geleceğine daha fazla sahip çıkacağı, bunun için bedel ödemekten geri durmayacağı bir süreç yaşanacaktır.
Belli ki, hem iktidar cephesi hem de halk cephesi durdukları yer itibariyle oldukça kararlıdır. Her iki taraf da içinden geçilen dönemin sıradan olmadığının farkındadır. İktidardakiler kalmak için baskı ve zorunu arttıracak, halk geleceğini garanti altına almak, özgür bir yaşamı gerçek kılmak için direnecek, mücadele edecektir. Şüphesiz, tarih bu tür karşı karşıya gelişlerde meşruiyeti güçlü taraftan -halktan- yana sözünü söylemiştir. Bu kez de öyle olacaktır.