Ali Sinemilli
Dikkat edilirse, hem CHP ve İyip’in başını çektiği muhalefetin hem de dış güçlerin açıklamalarında, Erdoğan’ın çokça istediği çatışmacı-karşıtlaştırıcı dilden uzak duruluyor. Sürekli seçim çağrısı yapılıp, ülkenin var olan gerilimli atmosferden çıkması isteniyor. Açık ki, bu dil, bu üslup belli bir amaca hizmet edecek şekilde oluşturuluyor
Uzun süredir konuşulan Erdoğan-Biden görüşmesi ‘nihayet’ gerçekleşti. Türk tarafının açıklamasına bakılırsa görüşme olumlu bir havada vuku buldu. Toplantıdan yansıyanlar Biden’ın ABD’nin görüşlerini bir kez daha Türk tarafına aktardığı yönünde. Erdoğan farklı anlamlar yüklemek istese de, görüşmenin daha ziyade Türkiye’yi NATO’da tutmak amacıyla ABD inisiyatifiyle gerçekleştiği görülüyor. Bilindiği üzere, bir süredir Erdoğan, ABD karşısında Rusya ile birlikte hareket etme işaretleri veriyor. Daha doğrusu batıyı bu biçimde tehdit ediyor. S400’ler konusu bu çerçevede öne çıkıyor.
Erdoğan’ın olası bir iktidar değişikliğinde yargılanmaktan korktuğu, bunun için de koltuğunu korumak istediği sır değil. Yer yer ABD ve AB yetkililerine dönük yapılan çıkışların arka cephesinde bu seçeneğe vurgu yapıldığı anlaşılıyor. Erdoğan ‘Benimle çalışmazsanız başka güçlerle çalışmasını bilirim’ demeye getiriyor ve bu kapsamda adımlar atıyor. Elbette, Erdoğan’ın izlediği bu siyaseti ABD başta olmak üzere ‘Batı’lı güçler görüyor ve buna göre de politika belirliyor.
Malum! G20 zirvesinin arifesinde, Erdoğan beka meselesi olarak gördüğü Kuzey Suriye’ye yönelik yeni bir işgal saldırısından söz etti ve bu çerçevede sahada askeri güçlerin belli bir hareketliliği oldu. Öncesinde İdlib’e yönelik Suriye-Rusya’nın yaptığı hamle biliniyor. Rejim İdlib’e yönelmeye başlayınca Türkiye’nin Özerk Yönetimin denetimindeki alanlara saldırı hazırlıkları yansıdı. Tam bu dönemde, ABD’den ilk açıklama geldi ve Biden’ın yapılacak görüşmede Erdoğan’a ‘aceleci davranışlardan kaçınması’ konusunda uyarıda bulunacağı belirtildi. Ardından Roma’da bilinen buluşma gerçekleşti. Yapılan açıklamada toplantı öncesindeki keskin üslubun yerini daha sakin-dingin bir dile bıraktığı görüldü.
Her ne kadar, Erdoğan ‘gerekli gördüğümüzde bu operasyonu yapacağız’ dese de, ABD tarafının ‘Suriye’de siyasi süreç’ vurgusunda bulunması, bu işin pek de kolay olmayacağını gösterir mahiyette. Kuşkusuz, ABD de Rusya da çıkarları söz konusu olduğunda bu tarz bir saldırıya yeşil ışık yakabilir, faşist iktidara göz yumabilir. Bu ihtimal hala güçlü ve tedbirli olmayı gerektiriyor. Fakat koşulların faşist iktidara böylesi bir destek vermek için oldukça sınırlı olduğunu da görmek gerekir. Şüphesiz, her iki gücün de ‘Hasta Adam’ı kullanmak istediği, tercih yapmaya zorladığı belli. ABD de Rusya da siyasal, diplomatik, askeri kanalları kullanarak Erdoğan’a mesaj vermekten geri durmuyor.
İşte! Tam bu aşamada, Erdoğan’ın Biden ile yaptığı görüşme ardından dümeni ABD’den yana kırması, böyle bir görüntü vermesi önemli oluyor. Erdoğan bu adımla ne düşünüyor, neyi sağlama almak istiyor net değil. Kendi koltuğunu korumak isteyebilir, yargılanmaktan muaf tutulmayı talep edebilir. Bunlar ihtimal dahilinde. Fakat, bu saatten sonra hiçbir güç Erdoğan’a uzun vadeli bir yatırım yapmayacaktır.
Erdoğan ile Roma’da gerçekleşen görüşmelerin de esasen onu ‘çılgınca hareketlerden’ uzak tutmak için yapıldığını görmek gerekir. ABD için de Avrupa için de, Erdoğan artık ömrünü tamamlamış, siyaseten bitmiştir. Bu güçlerin bir süredir Türkiye’de alternatif bir arayış içinde oldukları, yaptıkları açıklamalardan, izledikleri siyasetten bellidir. Fakat görülüyor ki, hem içerdeki muhalefet hem de dışarda Erdoğan’ın siyaseten bittiğini düşünen güçler için bu geçişin yumuşak bir biçimde gerçekleşmesi önemli oluyor. Aksi durumda Erdoğan’ın yetiştirdiği paramiliter güçler eliyle zorla da olsa iktidarını koruma yoluna gideceği, bunun için ülkeyi kan gölüne çevirmekten çekinmeyeceği biçiminde değerlendirmeler yapılıyor. ‘Çatışmadan, krizden Erdoğan kazançlı çıkar’ fikri genel görüş oluyor.
Dikkat edilirse, hem CHP ve İyip’in başını çektiği muhalefetin hem de dış güçlerin açıklamalarında, Erdoğan’ın çokça istediği çatışmacı-karşıtlaştırıcı dilden uzak duruluyor. Sürekli seçim çağrısı yapılıp, ülkenin var olan gerilimli atmosferden çıkması isteniyor. Açık ki, bu dil, bu üslup belli bir amaca hizmet edecek şekilde oluşturuluyor.
Bu bağlamda son yaşanan ‘Büyükelçiler krizinde’ yapılan ikinci açıklama da, Roma’da Erdoğan ile gerçekleştirilen görüşme de, özünde faşist iktidarın fevri hareketlerinin önüne geçmek, kontrollü bir geçiş sürecini sağlamak içindir. Biden-Erdoğan görüşmesinin içeriğinden yansıyanlar da bunu doğrular mahiyettedir. Yoksa, Erdoğan’a yeni bir kredi açılmış değildir. Yakından bakıldığında görüşmenin bir sonuç doğurmadığı açıktır. Fakat her iki tarafın da bu kadarına razı olduğu görülmektedir: ABD, Erdoğan’ı NATO cephesinde tuttuğu, Erdoğan da bir süre daha koltuğunu korumayı düşündüğü için.
Açık ki, iktidarcı güçlerin razı olduğu bu duruma, halklar razı değildir. O halde, bir gün dahi kaybetmeden faşist iktidar karşısında sokağı hareketlendiren devrimci eylemselliği geliştirmek, bu sayede iktidarın el değiştirmesini sağlamak öncelikli görev oluyor. Ki, tarihsel tecrübemiz faşist iktidarların yumuşak güçle değil devrimci zorla gittiği biçiminde.