Son günlerde herkes aynı şeyi konuşuyor. ‘Bu kadar kritik bir seçimin ön günlerinde mevcut atmosfer çok durağan’ deniliyor. Normalde daha gergin, daha çatışmalı bir seçim havasına toplumun hazır olduğunu, bunu beklediğini söylemek yanlış olmaz. Elbette, kimse iktidar ve muhalefet partileri fiziki olarak karşı karşıya gelsin, sokaklarda-meydanlarda zor araçları ön plana çıksın demiyor. Fakat genel beklentinin en azından söylem düzeyinde daha çatışmacı bir sürece işaret ettiğine şüphe yok. Öyle ki, mevcut durumu ‘Erdoğan sonuçları garantiledi de onun için mi böyle yapıyor’ diye değerlendirenler bile var. Bu görüşün sahiplerine göre Erdoğan göz göre göre kaybedeceği bir seçime girmez, eğer giriyorsa, bunun nedeni ya sonuçlarının kendi lehine olacağı konusundaki inancı ya da yenilgiyi kabul etmesi olabilir.
Genel kanaat birincisinden yana görünüyor. Çünkü Türkiye toplumu son yirmi yılda Erdoğan’ı fazlasıyla tanıdı. İlk günlerin halkı kandıran, manipüle edip peşine takan Erdoğan’ı artık yok. Kendi çıkarı için, ailesinin ve çevresinin şahsi menfaati için her yolu mübah gören, bu konuda sınır tanımayan bir Erdoğan profili var. Bu algıdır ki, bugün seçimler yaklaşırken böylesi beklentileri, yorumları beraberinde getiriyor. Deyim yerindeyse deveyi havuduyla yutan Erdoğan’dan, toplum tam da kendisine yaraşır pratikler bekliyor.
Kuşkusuz, bu tartışmaların gölgesinde son bir haftadır iktidar tarafından yürütülen siyasi soykırım saldırıları oldukça dikkat çekiyor. Bilindiği üzere, Amed’le başlayıp Ankara ile devam eden bu saldırıların son durağı İstanbul oldu. Yargı eliyle gerçekleşen bu saldırılarda yüzlerce kişinin gözaltına alındığını, şimdiye dek onlarcasının tutuklandığını biliyoruz. Hala bu saldırılar sürüyor. Belli ki, iktidar bu saldırılarını devam ettirecek. Peki bu saldırılarda kimler hedef alınıyor: Öncelikle gazeteciler ve avukatlar. Hiç şüphe yok ki, her iki toplumsal kesimin de seçimin hazırlık sürecinde ve seçim gününde yapacakları tartışma götürmez. Ki, hem özgür basın çalışanlarının hem de hedef haline getirilen avukatların bağlı oldukları örgütler, ısrarlı bir biçimde seçimlerin güvenliğinden söz ediyor, bunun için halk nezdinde yeterli bir duyarlılık oluşturmaya çalışıyorlar. Hal böyleyken, mevcut ‘operasyonları’ sıradan ele almak, böyle yaklaşmak mümkün görünmüyor.
Dikkat edelim! Tam da bu ‘operasyonlar’ ile eş zamanlı olarak Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ‘son on günde pis oyunların oynanacağına dair’ duyumlar aldığını söyleyerek bir uyarıda bulundu. Kılıçdaroğlu ne biliyor, neyi kastediyor, onu şimdilik bilmiyoruz. Fakat eğer belirttiği gibiyse, böylesi oyunların tam da reel kamuoyu algısına denk düştüğünü söylemek yanlış olmaz. Açık ki, Erdoğan ve beraberindekiler kendilerinden beklenildiği üzere bir hazırlık yapmakta ve seçimin son günlerinde mevcut demokratik zemini ortadan kaldırma gayretindeler.
Böylesi bir çabanın tersten okuması ‘Erdoğan kaybedeceğini anladı, şimdi seçimi yaptırmamaya çalışacak’ biçiminde. Kuşkusuz, bu değerlendirme abartılı görünebilir. Seçime iki hafta kala iktidarın böylesi bir manevra yapamayacağı söylenebilir. Lakin gerçek durumun, özellikle topluma karşı bu kadar suç işlemiş Erdoğan için bu minvalde olduğunu da görmek gerekir. Yani Erdoğan’ın böyle bir niyeti olabilir, bunun için adım da atabilir. Bunların hepsi yaşanabilir. Tüm bunları göz ardı etmemek gerekir.
Fakat esas olan, hiç kuşkusuz, Erdoğan’ın istem ve arzuları, planları olmayacak. Bu aşamada belirleyici olan, Kuzey Kürdistan-Türkiye toplumunun istemleri, gelecek tasavvurları olacak. Eğer toplum örgütlü davranır, muhalefetin etrafında yekvücut olursa- ki böylesi bir görüntü yansıyor- Erdoğan’ı da yirmi yıllık faşist yönetimi de alaşağı etmenin imkanları her zamankinden çok daha fazla. Sokaklardan-meydanlardan yansıyanlar iktidar bloğunun sözün tam manasıyla varlık yokluk günlerinden geçtiğini gösteriyor. Ne yaparlarsa yapsınlar gelip halka çarpacakları aşikar. Bakmayın siz, bindirilmiş kalabalıklarla yapılan merkezi mitinglere, göstermelik açılışlara. Yerellerde iktidar için çanların çaldığı günlerden geçiyoruz.
Unutmayalım! Bu iktidar seçim için miting yapmamayı dahi tartıştı ama işin içinden çıkamayınca merkezi bazı mitingleri organize etmek durumunda kaldı. Açık ki, toplumun ekseriyeti muhalefet cephesinde konumlanmış ve söz söyler durumda. Hali hazırda, önemli olan son güne kadar kararlı, örgütlü bir biçimde hareket etmek, iktidarın tüm oyunlarına, hilelerine karşı toplumsal duyarlılığı en üst seviyede canlı tutarak cevap olmayı başarmaktır. Değişim rüzgarını arkasına alan muhalefetin bu sınavdan başarılı çıkmasının önünde bir engel bulunmuyor. Özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı’nın duruşunun topluma önemli bir güven verdiği, umut oluşturduğu açık. Belli ki, gerek bu son iki haftada gerekse de seçim günü ve gecesinde muhalefet azami dikkat göstererek sandıklara sahip çıkacak ve hem ülke hem de bölge için yeni bir günün kapılarını aralayacaktır. Kuzey Kürdistan-Türkiye halkı özlemini duyduğu yeni günü hep birlikte inşa edecektir.