Sosyalistler, Türkiye coğrafyasında seyirci olmaktan çıkıp özne haline gelmek istiyorlar ve seçim zaferinin ortaya çıkardığı rüzgârı arkalarına almayı arzuluyorlarsa, hızla özneleşebilecekleri yeni birleşik bir zemini inşa etmelidir
Tekrar ettirilen İstanbul seçimi, saray ve ortakları açısından hezimet sayılabilecek ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Trajedi, komediye dönüştü. Erdoğan’ın 1 Kasım rüyası 23 Haziran’da kâbusa dönüştü. Seçim sürecinde çeşitli sebeplerle müdahale imkânları daralan sarayın, seçimin sonuçlarına da müdahale imkânının kalmadığı ortaya çıktı. Erdoğan kaybetti. Demokrasi güçleri kazandı.
Çıplak gerçek, tekrar ettirilen İstanbul seçiminin aslında bir şehrin değil ülkenin seçimi olduğu gerçeğidir. İstanbul’da oy verenler bir belediye başkanı seçmemişler, MHP-AKP-ERGENEKON blokunun kalıcı hale getirmek istediği baskı düzenine “dur” demişlerdir. Seçimler, HDP’nin bir siyasal aktör olarak ülkenin bütününün kaderi üzerinde belirleyici bir hale geldiğini açığa çıkarmış, Kürt özgürlük mücadelesinin, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından kilit önemini göstermiştir. Aynı seçimler Kürt halkının kendi sorunlarının çözümünü, Türkiye’nin demokratikleşmesinde gördüğünü, kendi kaderini emek ve demokrasi güçlerinin kaderi ile birleştirdiğini açık bir şekilde göstermiştir. İstanbul seçimi, Türkiye’nin seçimi ise seçimde Erdoğan’ın kaybetmesini sağlayan temel aktör HDP kitlesi olmuştur. Eğer yeni bir başlangıç yapılacaksa, başlanması gereken ilk yer Kürt sorununda adil, demokratik bir çözüm için harekete geçmek, HDP’nin hakkını HDP’ye teslim etmek olmalıdır.Seçimin hemen sonrasında yapılan açıklamalar, seçim zaferini Erdoğan’ın yenilgisi olarak sokaklarda kutlayan kitlenin beklentileri ile çok uyumlu değildir.
Gerek İmamoğlu gerekse Erdoğan bu seçimi İstanbul sınırları içerisinde hapsetmek istemektedirler. Erdoğan, tıpkı 31 Mart akşamı yaptığı gibi 2023’e kadar Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatarak, kendi başkanlığında daha tedrici bir geçişi öngörmektedir. Seçim sonrasında açıklama yapanların büyük bir kısmı, seçimi İmamoğlu’nun zaferi ile sınırlandırmak ve neredeyse mazbatanın teslimi ile noktayı koymak niyetindedir. Sokakta zaferi kutlayan kitleler, İstanbul’daki AKP yenilgisini, sarayın yenilgisi olarak okumaktadır, gerçekte olan da budur. Erdoğan ağır bir yenilgi almış, kalıcılaştırmak istediği baskı rejiminin dayanakları ortadan kalkmış, yaslandığı savaş bloku çatlamıştır. Bütün olağanüstü süreçlerden çıkışta egemen güçler ve sermaye çevreleri, ilk önce sokaktaki kitleyi yatıştırmak için harekete geçerler. Peşi sıra kendi sistemlerini de kapsayabilecek bir hesaplaşma talebini absorbe ederek geçmişle uzlaşmayı öne çıkaran politik bir dili hâkim kılmaya çalışırlar. Hesaplaşmanın yerini uzlaşma, mücadelenin yerini barış söylemi alır. Sermayenin derdi, kendi çıkarlarının realize edilmesi ve egemenliğinin olağan ya da olağanüstü koşullarda sürdürülmesidir. Demokrasi onlar için bir nüanstır.
Farkı yaratması gerekenler devrimci demokrat güçlerdir. İstanbul seçimleri, saray ve iktidarını yıkacak güçlü bir dalganın başlangıcı olarak görülmelidir. Devrimciler, sokaklarda saraya karşı kazanılmış zaferi kutlayan halk kitlelerinin değişim talebinin politik sözcüleri haline gelmelidir. CHP yönetimi zafer kutlamalarını hızla sönümlendirip, saraya karşı öfkenin büyümesini engellemeye çalışacaktır. İstanbul zaferini sarayın kurmak istediği baskı düzeninin yıkılmasına kadar götürecek, zafer kutlamalarını saraya karşı öfke seline dönüştürecek olanlar, seçim sürecinde en geniş ittifak içerisinde yan yana gelen Kürt halkı ve sosyalist hareketlerdir. Saray, ağır bir darbe yemiş ama henüz yıkılmamıştır. Ülkenin demokratikleşmesi, Kürt sorununun adil, demokratik temelde çözüme kavuşması ancak Kürt özgürlük hareketi ve sosyalistlerin ara vermeden hızla mücadeleyi derinleştirmesi ile mümkün olacaktır. Sosyalistlerin sloganı uzlaşma değil mücadele olmalıdır.
Kabul edilmelidir ki, Türkiye sosyalist hareketinin hiçbir seksiyonu, verili örgüt, kapasite, olanak ve imkânları ile yakalanan rüzgârı kesintisiz bir mücadele içerisinde, sarayı söküp atacak ve halk iktidarının imkânlarını yaratacak bir sürece evirme şansına sahip değildir. Seçim, bir yanı ile sosyalist solun tamamının böyle bir mücadelede yan yana gelemeyeceğini de göstermiştir. Sosyalist hareketin bazı özneleri seçim sonuçlarını, CHP il binasından izleyip CHP kitlesi ile kutlarken, başkaca özneleri Kürt halkıyla omuz omuza ortak halaylarda kutlamayı tercih etmiştir. Bu noktada Kürt halkıyla beraber yürüyen ve İstanbul zaferini sarayın yıkılması ile sonuçlanacak bir mücadelenin köşe taşlarından biri olarak görenlerin vakit geçirmeden programatik bir zeminde buluşması gerekmektedir.
Sosyalistler, Türkiye coğrafyasında seyirci olmaktan çıkıp özne haline gelmek istiyorlar ve seçim zaferinin ortaya çıkardığı rüzgârı arkalarına almayı arzuluyorlarsa, hızla özneleşebilecekleri yeni birleşik bir zemini inşa etmelidir. Küçük hesaplardan, kendi bayraklarının gölgesinde avunmaktan ve kendi durumlarına memnun olma duygusundan arınmayı başarmak zorundadır. Bütün koşullar, birleşik bir sosyalist öznenin hızla örgütlenip büyüme ve mücadeleyi büyütme imkânlarını işaret etmektedir.
Saray istifa ETTİRİLMELİDİR.