AKP’nin fakir-fukara, garip-gureba tabanına açık mektup:
Muhterem AKP’li seçmen kardeşlerim, sizin bir oyunuzu Kılıçdaroğlu’na, bir oyunuzu da Yeşil Sol Parti’ye vermeye çağırmak üzere bu mektubu yazıyorum. Hemen “Allah yazdıysa bozsun” demeyin. Bir kereye mahsus olmak üzere bu “fakirin” mektubunu okuyun. (“Fakir” derken ismimin Arapçasını size hoş görünsün diye yazdım. “Veysi” Arap dilinde “Fakir” demektir.)
Ben materyalistim. Gizlim saklım yok. Ama benim ailem Nakşibendi’dir. Sivaslıyız. Baba tarafından dedem Kemal Sarısözen’in babası Nakşibendi şeyhi Hüseyin Hüsnü Efendi, büyük nenem Zeliha Hanım’dır. Sivaslılar bizim ailemizi “Saçlıefendiler” diye bilir.
Bunları da size “hoş görünsün” diye yazdım. Bende yalan yok. Amacım ilginizi çekmek ve mektubumu okumanızı sağlamak. Peşinen söyleyeyim ki, mektubumu okuduğunuzda yaptığım “küçük kurnazlığı” bağışlayacaksınız. Yine de bizim aileyle ilgili “Nakşilikle” pek bağdaşmayan bir gerçeği de itiraf edeceğim. Dedim ya, bende yalan yok. Sivas’ta Hüseyin Hüsnü Efendi de dahil, dedemin ve babamın doğduğu ev ilginçtir. En üst katında vitraylı camlarla gizlenmiş dolaplarında Nakşiliğin pek kabul etmeyeceği “bağlama, cura, cümbüş v.s.” gibi telli müzik aletleri saklıymış. Babam, ben ve kardeşlerim hariç Sarısözenlerin birçoğu saz çalar. Büyük amcam Muzaffer Sarısözen’i yaşlılarınız mutlaka tanır. İlk “aşıklar” bayramını yapmıştır. Kemal dedem Antakya’ya bizi ziyarete geldiğinde, peşinden Aşık Veysel, Ali İzzet de gelirdi, birlikte saz çalarlardı. Beş altı yaşlarımda dinlemişliğim var. Akla “acaba Alevilikten mi dönmüşler?” sorusu gelebilir. Bilin diye yazdım.
Mektubumu okutmak için bu kadar giriş sanırım yeter.
Muhterem AKP’li seçmen kardeşlerim,
Sizler, Kemalistlerin inşa ettiği “modern, laik, batıcı ve milliyetçi Türk milletinden” değilsiniz. Bu yüzde 25’lik millet inşa edildiğinde, bu millet “Ne mutlu Türküm diyene” derken, sizler “Elhamdülillah Müslümanız” diyen yüzde 50’yi aşkın nüfusu oluşturuyordunuz. (Arta kalanı malum Kürt milletiydi.) Yani 1950’lerde inşa edilen “muhafazakar, batı karşıtı, şer’i düzen yanlısı, ümmetçi” farklı bir Türk milletinin insanlarısınız. Birinci milletin partisi yüzde 25’lik CHP ve sizin milletin partileri yüzde 50’lilik DP, AP, AKP’dir. Geri kalanı şimdilik Yeşil Sol Parti’dir.
İki ayrı Türk kolu arasında kan uyuşmazlığı var. O nedenle tek parti döneminde egemen azınlık size çok zulmetti. Jandarmadan yaka silktiniz. Tam egemenliği Menderes’le ele geçirecektiniz ki, darbe oldu, Menderes asıldı ve darbeyle Türkiye’ye “askeri vesayet” rejimi çöktü. (MGK o zaman kuruldu.) Siz “askeri vesayete” karşı sessizce direndiniz. Uzatmayayım: Nihayet AKP geldi “batıl zail oldu” dediniz. Kendinizi “egemen millet” sanmaya başladınız.
Gerçekten de AKP’nin 2002-2015 döneminde Erdoğan “çok işler” yaptı. En önemli işi Kürt sorununda “çözüm sürecini” başlatmak oldu. Sizin büyük çoğunluğunuz ve Kürtlerin tümü, bir araştırmaya göre nüfusun yüzde sekseni bu süreci destekledi. “Modern, laik, milliyetçi” Türkler karşı çıktı. Çözüm sürecinde ülke zenginleşmeye başladı. TL değerlendi. Enflasyon tek haneliydi. Türkiye dünyada saygı görüyordu. Barış olmasa da ölümler azalmış, siz “başörtüsünü”, Kürt halkı da resmen olmasa bile kendi ana dilini özgürleştirmeye başlamıştı. Siz merkezi hükümeti kazanmıştınız, Kürtler de yerel yönetimlere egemen olmuştu. Askeri vesayetin başına değilse de kuyruğuna basılmıştı.
Sonra işler tersine döndü. Ne olduğunu anlayamadınız ve sanırım hala anlayamadınız.
Kuyruğuna basılan vesayet güçleri harekete geçmişti. Ergenekon aynı anda Erdoğan’ın müzakereye oturduğu Kürt özgürlük hareketine ve Erdoğan’ın stratejik müttefiki, “muhafazakar Türk milletinin” yani sizin aranızdan doğup, devletin bağrında büyüyen Cemaate karşı darbe sürecini başlatmıştı. Bu “süreç içinde faşist bir darbeydi.” Dolmabahçe Mutabakatı’nın çöpe atıldığı 2015’te başladı, 15 Temmuz darbesiyle amacına ulaştı.
Dindarlığınızı milliyetçilikle “bozduğunuz” için Kürtlere karşı savaşı, aranızdaki tarikat çekişmesi nedeniyle de Cemaate karşı darbeyi sevinçle karşıladınız. Erdoğan’ın tek adam olmasını alkışladınız. Kazandık sandınız. AKP’ye daha sıkı sarıldınız.
Oysa Ergenekon Kürtlerle müzakereye oturan ve Cemaatle askeri vesayete karşı ittifak kuran AKP’yi tasfiye etmişti. Erdoğan’ın dışında AKP’nin bütün kurucuları ve önde gelenleri, o dönemde görev alan bütün kadroları tasfiye edilmiş, yerlerine Soylular, Kurtulmuşlar, Kalınlar geçmişti ve o güne kadar izlenen ve söylenenlerin tam tersi yürürlüğe konmuştu. Ergenekon Erdoğan’ın bacaklarını kırmış, onu bugün olduğu gibi Türk ırkçısı Bahçeli ve işbirlikçi sahte Kürt milliyetçisi Hizbullah bastonlarına mahkum etmişti.
Neden Erdoğan’ın kafasını kırmamıştı? Çünkü Ergenekon’un seçmeni yoktur, tabansızdır. Erdoğan’ın karizmasına ve seçmenine, yani sizlere ihtiyacı vardır. “Seçimli faşizmi” başka türlü kuramazlardı. Erdoğan’ı halledip, seçimsiz faşizme geçseler, göbekten bağlı oldukları küresel güçlerin karşısında tutunamazlardı.
Seçime günler kaldı ve siz bugün de Erdoğan’a oy vermeye hazırlanıyorsunuz. Vefalı insanlarsınız. Ama vefa duyduğunuz Erdoğan’ın size ve kendi partisine ihanet ettiğinden haberiniz yok. O, AKP’nin tabelasını söktü, derin devletin kapısına astı. AKP’yi sattı, “Ergenekon partisine” üye oldu. Fıtratından mı bunu yaptı, yoksa biriktirdiği servetine dokunacakları korkusundan mı bunu yaptı, hiç önemi yok, sonuç ortada.
Artık AKP yok. Erdoğan, dünkü askeri vesayetçi Ergenekon-mafya kliği tarafından devletin başına getirilmiş bir memur. Kendisine “maaş” ya da “ücret” olarak tanınan yolsuzluk, vurgun, çökme imtiyazı karşılığında dün söylediklerinin tam tersini prompterden Ergenekon’un yazdığı metinlerden okuyor. Önüne konan kağıtları okumadan imzalıyor.
Benim değilse de, dedelerimin din kardeşi AKP’li seçmen kardeşlerim,
Bu seçimde Erdoğan’a oy verdik sanırken, oylarınızı AKP’ye darbe yapan ve Erdoğan’ı gönüllü ya da gönülsüz teslim alan mafya halinde örgütlü Ergenekon’a vermiş olacaksınız.
O halde bu “fakire” kulak, Kılıçdaroğlu ve Yeşil Sol’a oy veriniz. Ne de olsa Nakşibendi Şeyhi’nin torunu size bu mektubu yazdı.
Vesselam.