Cumhuriyet Gazetesi’nin “özerk” yazarlarından Ergin Yıldızoğlu’nun yazılarını mutlaka okurum. Geçen günkü yazısında şu satırlar dikkatimi çekti:
“Dahası, bu rejimin Suriye iç savaşına bulaşmasıyla birlikte oluşan bir “durum” var. Geçmişte birçok kez vurguladık ama, “Cübbeli Ahmet” gibi “içeriden” birinin ağzından Ahmet Hakan’ın programında işitmek önemli: “Türkiye’de 2 bin Selefi derneği var, halen bunlar silahlanmaya devam ediyorlar.” Ve ekliyor: “İç savaşa hazırlanıyorlar… Birisi ‘şeyhim’ diye cihat ilan edecek, öbürü ‘mehdiyim’ diyecek. Birbirini öldürür bu Müslüman millet. Asker bunları vurmak zorunda kalacak. İzmir kaynıyor…”
Cübbeli Ahmet dehşetli bir bilgi vermiş.
2 bin Selefi derneği varmış.
Bunlar silahlanmaya devam ediyorlarmış.
İç savaşa hazırlanıyorlarmış.
Asker bunları vurmak zorunda kalacakmış…
İzmir (neden İzmir pek anlayamadım, İzmirli laikleri mi kırıp geçirecekler?) kaynıyormuş…
Bu bilgileri veren adam, İsmailağa tarikatının en ünlü imamlarından biri.
Adam duyan herkesin ödünü koparacak laflar ediyor.
O ediyor da Erdoğan ne yapıyor? Soylu’ya ne talimat veriyor? Savcılar Cübbeli’ye “kim bu Selefiler?” diye soruyor mu? MİT “nerede bunların silahları” diye bir araştırma yapıyor mu? İki bin Selefi dernek ne anlama geliyor? Yüzer üyeleri varsa ikiyüzbin silahlı adam eder. Ya her birinin bin müridi varsa?
Şimdi cübbeliyi bir kenara bırakalım ve bundan kırk yıl önce Türk dış politikasında niteliksel değişiklik yapan 12 eylül darbesine bakalım.
Bu darbe İran’da Humeyni “devrimine” bir yanıt olarak yapıldı. Siyasi alan işçi sınıfının devrimci partilerinden, soldan temizlendi, devlet bürokrasisinde ise “klasik cuntacı Kemalistlerin” yerini, “Türk-İslam sentezi”nin temsilcileri aldı. Bu ABD’nin Ortadoğu’daki radikal İslamcı yayılmaya karşı “ılımlı İslamı” kullanma projesiydi.
Neden yanlıştı?
Çünkü “ılımlı İslam” barışçıl koşullarda radikal İslamın alternatifi olabilse de, durum değişip de kriz derinleştiğinde, savaş patladığında “ılımlı” İslam, ılımlılığını koruyamaz. Radikalleşir. DAİŞ’leşir. Arap Baharı süreci bu gerçeği kanıtlamıştır.
O halde tekrar Cübbeli’ye dönelim.
Eğer gerçekten 2 bin Selefi dernek varsa ve bunlar gerçekten de silahlanıyorlarsa, Türkiye uçurumun kenarında demektir, ha düştü ha düşecektir.
Ama bu 2 bin dernek diyelim ki abartılmış bir iddiadan ibaret olsun. Şu anda polis, bekçi ve jandarma kadrolarındaki “İslamcı, Ülkücü” unsurlara gözlerimizi çevirelim. Bu unsurlar krizden hangi yönde etkileniyor? Selefi tarikatlar polisin, bekçilerin, jandarmanın saflarında nasıl bir çalışma yapıyor?
Saray’ın Batı düşmanı akıl almaz ajitasyonu 2 bin derneğin birkaç yüzbinlik silahlı adamını, jandarmaya, bekçi örgütüne, polise alınan İslamcı ve milliyetçi yarım milyon silahlıyı hangi yönde kışkırtıyor?
Erdoğan rejimi Koronavirüsünü kontrol edemedi. 2 bin Selefi derneğini de, Türk-İslamcı polisi de, bekçiyi de, jandarmayı da az sonra kontrol edemez hale gelecektir. Nasıl ABD “ılımlı İslamı kontrol ederim” derken, elindeki ÖSO’nun bile DAİŞ’leşmesiyle neye uğradığını şaşırdıysa, Saray rejimi de aynı duruma düşmekten kurtulamayacak.
Ama olan Türkiye’ye olacaktır.
Düşünün. Bir tarikatın imamı Selefi tarikatlarına bağlı 2 bin dernekten ve bunların silahlandığından, iç savaşa hazırlandığından söz ediyor. Saray Cübbeli’nin bildiğini bilmiyor mu? Bildiği halde ne yapıyor?
Belli ki hiçbir şey yapmıyor. Çünkü biz her gün Cemaat üyesi beş on kişinin tutuklandığını biliyoruz, ama bu silahlı 2 bin dernekten söz edildiğini, bunların açığa çıkarıldığını, silahlı adamların tutuklandığını bilmiyoruz.
Araştırılması gereken şudur: Bu 2 bin Selefi derneği kimlerden oluşuyor, bunları Saray mı destekliyor? Cübbeli Ahmet “silahlanıyorlar” dediğine göre, onları kim silahlandırıyor, ordu mu, polis mi, MİT mi? Saray mı? Bu dernekler Cübbeli’nin dediği gibi “iç savaşa hazırlanıyorlarsa” Saray da mı iç savaş hazırlığına ortak oluyor?
Cübbeli, “asker bunları vurmak zorunda kalacak” dediğine göre, bu Selefi dernekler orduyla mı savaşa hazırlanıyor? Kimin hesabına, kime karşı silah kullanacaklar? Erdoğan’dan yana Akar’a karşı mı? Ergenekon’a karşı Akar’dan yana mı? Öyle mi, böyle mi, yoksa şöyle mi? Kafalar karmakarışık.
Bu sorular yanıtlanmalıdır.
Soylu bir vekili “senden tecavüzcü olur” diyerek, bir gazeteciyi “berduş” diyerek tehdit edeceğine silahlı Selefiler hakkında millete bilgi versin: İçinde misiniz, dışında mı? Dışındaysanız bunları yakalayın.
İçindeyseniz… Söyleyin de bilelim…