AKP’nin iktidarında Türk devleti girdiği Suriye merkezli 3. Dünya Savaşı’nda yenildi. 2010 Arap Baharı’nda Kuzey Afrika’dan Ortadoğu ve Kafkasya’ya uzanan bölgede “güç merkezi” olma ve bölge pazarlarında hegemonya kurma amaçlarından hiçbirine ulaşamadı. Ulaşamadığı gibi bu bölgedeki bütün kazanımlarını kaybetti. Yapabildiği kah Rusya ile kah ABD ile anlaşarak Rojava Kürdistanı’nın kimi şehirlerini işgal etmek oldu.
Oldu ama, savaşta Suriye yenilmediğine göre, işgal ettiği şehirlerdeki varlığı da geçici. Sonuç tam bir yenilgidir. Dimyata pirince giden Türk kapitalistleri ve onların “fatihleri” şimdi uğranılan yenilginin sancılarıyla kıvranmakta. Kimilerinin “diplomatik hamleler” sandığı her girişim, gerçekte yenilen her ülkenin başına geldiği gibi, “teslim müzakere ve pazarlıklarından” başka bir şey değil. Ne Sevr’de, ne de Lozan’da bir konferans toplanmıyor, ama Moskova, Washington, Berlin, Paris, Londra, Pekin bu teslim pazarlıklarının yapıldığı “Konferans Başkentleri”. Ağırlıklı olarak ABD kutbuna teslim eğilimi ağır basıyor. Tek şartla: Eğer Biden yönetimi rejimin ayakta kalması için destek verirse, “ne isterlerse vermeye hazırlar.”
Öyle ki, ABD’ye “Montrö sözleşmesini bile feshedebiliriz, anlayın bizi” mesajını Şentop’un ve havuz borazanlarının ağzından her gün duyuruyorlar. Bu fesih öyle kolay değil elbette. Demek istedikleri; “Yıkılmak üzereyiz, desteğinizi kesmeyin, arttırın, iktidarımızı koruma karşılığında Montrö’yü feshedip Rusya ile savaşa bile girebiliriz, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı sizinle birlikte savunmak için uçak gemilerinize boğazları açabiliriz, tıpkı vaktiyle Alman zırhlılarına açtığımız gibi, biz Talat paşaların torunlarıyız, yıkılmamak için girmeyeceğimiz hiçbir macera yoktur.”
Küresel güçler elbette bu acınası işaretlere değil, Türk devletinin neyi nereye kadar yapabileceğine bakar. Biliyorlar ki, rejimin kendini korumak için ABD’ye verebileceği tavizlerin çerçevesini Erdoğan değil, dünyadaki stratejik dengeler belirliyor. Rejimin “açık çek” lafları, devrilmek üzere içi çürümüş dev ağacın çıkardığı istemsiz gıcırtılardır. Montrö’yü feshedemez mesala. Kırım ve Ukrayna için Rusya’ya karşı savaşa da giremez. Çünkü girdiği zaman tarihteki Kırım savaşında olduğu gibi yanıbaşında hiç kimseyi bulamaz. Girdiği ile kalır. Rusya nükleer bir devlettir.
Ama şu olacaktır: Rejim adım adım NATO’ya ve ABD’ye yanaşmak için verebileceği her şeyi verecektir. Sanırım “Mavi Vatan’ı” verdi bile. “Mavi Vatan” ideologu Amiral şu anda nezarethanede volta atıyor.
Rejim verebileceği her şeyi vermek üzere harekete geçti. O harekete geçince ABD’ye teslim olmanın kendileri için yıkım olacağını bilen Ergenekon’un “Atatürkçü” kanadı da harekete geçti işte. Amirallerin bildirisi ve buna karşı rejimin “CHP bu darbenin merkezindedir” diyerek başlattığı kampanya son raunda yaklaşıldığını gösteriyor. Katıldığım bir programda Ahmet Nesin, Ergenekon’un ordudaki “ulusalcı-Atatürkçü” kanadına karşı 1700 kişilik bir tasfiye listesinden söz etti. Aynı gün amiraller harekete geçmişti zaten.
Biz “üçüncü yoldayız.” Ne sarayın amirallere karşı darbesini, ne de can havliyle Ergenekon’un şu ya da bu kanadının intihar eylemini destekleriz.
Ama yine de CHP’ye krizden demokratik yolla çıkış yolunu ısrarla vurgulamalıyız ve hala TBMM’de kalmasının artık hiçbir anlamı kalmadığını kuvvetle hatırlatmalıyız. Rejim artık CHP’nin “Meclis’te kalarak” kendisine verdiği desteği ABD’ye teslim olma sürecinde ayak bağı olarak görüyor. Amirallerin darbe çağrısı yaptığını, CHP’nin de bunun merkezinde olduğunu ilan ediyor. “Yenikapı ruhu” ile kurulan “gizli ittifak” çatırdıyor.
Tehlike TC’nin ABD’ye yanaşmasında değil. Zaten NATO içindedir. Tehlike faşist rejimin “istediklerini vererek” bir de tam boy ABD desteğini almasıdır. Faşist bir rejimin ABD desteğini alması demek, onun her türlü maceracı politikasının oyuncağı olmak demektir.
O halde yol yakınken, iktidarını “dış güçlerin” desteği ile sürdüren bu rejime CHP’nin TBMM’de kalarak verdiği desteği kesmesidir.
CHP tabanı partisini TBMM’den çekilmeye çağırmalıdır. CHP ve İyi Parti, HDP’yle birlikte Meclis’ten çekildiğinde rejim tüm meşruiyetini kaybeder, isteseler de küresel güçler bu rejimi desteklemeye devam edemez. Dış desteğini kaybettiği gün rejim ayakta kalamaz.
Demokrasi güçleri “Erdoğan istifa, TBMM’yi boykot, Erdoğansız erken seçim” hattında birleşmelidir. Kişisel görüşüm böyle.
“Erdoğan istifa etmez” diyene onu istifaya zorlayamaz mısınız derim. “CHP Meclis’ten çekilmez” diyene, CHP tabanını çekilme yönünde ikna edemez misiniz derim. “Erdoğanlı olsa da seçimi kazanırız” diyene ise, hiçbir şey demem. Sadece Allah ıslah etsin derim.