HDP MYK üyesi Doğan Erbaş: ‘Kürt karşıtlığında sınır tanımayan, Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmaya ant içmiş görünen bir iktidar gerçekliği var. Öcalan’ın devreye girmesi Türkiye halklarına derin bir nefes aldıracaktır’
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Özgür Kadın Hareketi (TJA), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) öncülüğünde 12 Haziran’da yapılan “Gemlik Yürüyüşü” ardından Öcalan’a ilişkin tartışmalar daha fazla yürütülmeye başlandı. İktidar bir kez daha Öcalan’ın en doğal hakkı olan aile, avukat ve vasi görüşmeleri üzerinden spekülasyonların önünü açacak bilgiler dolanmasını sağlıyor. Kendini AKP karşısında konumlandıran muhalefette hemen kırmızıçizgileriyle demokratik bir hakkın kullandırılmasına dahi karşı pozisyonda yer alıyor.
İmralı üzerinden geliştirilen spekülasyonlar, demokratik kamuoyunun, muhalefetin tecride karşı sessizliği ve iktidarın politikalarını, Öcalan’ın ilk avukatlarından olan ve HDP Merkez Yürütme Kurulu Üyesi
Av. Doğan Erbaş, Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
İmralı’da uygulanan tecridin artık kabul edilemez bir suç pratiği haline geldiğini dile getiren Erbaş, “Sayın Öcalan üzerinde 23 yılını geride bırakan, ağırlaştırılmış mutlak tecrit bir işkence sistemine dönüşmüş durumdadır. Zaman zaman bunu ‘tabutluk’, ‘ölüm çukuru’, ‘ölüm koridoru’, ‘hukukun bittiği, sıfır noktası’ olarak tanımlıyoruz. Ancak bu tecridi sanki ilk defa duyulmuş bir gibi tartışma yürütülmesini de doğrusu hayretle izliyoruz” dedi.
“İktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye siyasetinin ilkesiz, ciddiyetsiz, samimiyetsiz, güne dayalı, günü kurtarmaya dayalı, önemli sorunları da günlük politikaya alet etmeye dayalı bir tutumu var” eleştirisinde bulunan Erbaş, “Türkiye siyasetinin en önemli çıkmazlarından, yapısal krizlerinden biri budur. Bu sorun kendisini İmralı’da da uygulanan tecrit konusunda da Sayın Öcalan’a yaklaşım konusunda da kendisini gösteriyor” diye konuştu.
Öcalan’ın İmralı’ya getirilmesinden önce ve sonrasında defalarca çözüm konusunda adım attığını anımsatan Erbaş, “Sayın Öcalan bizim de tanıklık ettiğimiz kadarıyla Kürt sorununu ilk günden itibaren bütün taraflarıyla müzakere ederek, dünyada benzer sorunların nasıl çözüldüğüne ilişkin tartışmalar yürüterek, barışın hem felsefi boyutunu hem bu toprakların tarihini, sosyoloji ve bilimi esas alarak, ortaya koyan ve bundan bir milim sapmayan bir kişilik var. Sayın Öcalan bir kurucu iradedir. Bunu kabul etmek gerekiyor. Sayın Öcalan herhangi bir aktör değildir. Başından itibaren İmralı sürecinden öncede 1993’lere kadar giden çeşitli arabulucularla yapılan diyaloglar, müzakereler önemli sonuçlara yol açmıştı. 1993’ten sonra ilan edilen tek taraflı ateşkesler, ardından İmralı’da ortaya konulan çizgi ve yine 2013-2015 arasında ortaya koyduğu tutum hafızalardadır. Bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi, yokmuş gibi mi davranacağız” ifadelerini kullandı.
İktidarın da faydacı, günlük siyaseti…
Kamuoyuna yansıyan iddialara dair Erbaş, şunları söyledi: “Bu iktidara karşı Türkiye’de bugün vicdan sahibi herkesin de gördüğü gibi en kararlı mücadeleyi yürüten bir parti, gelenek, halk hareketi var. İktidarın da faydacı, günlük siyaseti -seçimlere doğru gidiyor biliyorsunuz- bir sıkışmışlıktan ötürü belki de beklenti yaratarak; bu mücadeleyi zayıflatmak, kaygılar yaratmak, abartılı beklentiler içerisine sokulmak için yapılan bir girişim olabilir. Bu iktidar defalarca Sayın Öcalan’ın konumuna, pozisyonuna, temsiliyetine, çözümleyici gücüne faydacı yaklaştı. Pragmatik yaklaştı. Bu gayet açık ve net. Bunun da geçerli bir yol olmadığını Sayın Öcalan görüşmelerinde açıkça çizdiği bir husus vardı. Sayın Öcalan, ‘Benimle oyun oynanmasın. Kimse benimle oyun oynamasın. Bu son derece ağır bir meseledir. Ciddiye alınması gerekir’ diyordu. Önümüzdeki günlerde manipülasyon olup olmadığını göreceğiz.”
Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesinin bir lütuf olarak sunulmasına da tepki gösteren Erbaş, “Yaşayıp, yaşamadığı bile belli olmayan, en son avukatları iadeli taahhütlü mektup gönderiyor, onu alıp, almadığı bile belli değil. Böyle bir uygulama var. Ortada bu kadar hukuki delil de varken ve temel bir insan hakkı olan ve benzer durumdaki herkesin yararlandığı bir haktan yararlanma ihtimali bile bir lütuf gibi sunmakta başka bir açmaz. Hem hukuken hem vicdanen, ahlaken büyük bir utanmazlık da söz konusu” şeklinde konuştu.
Kürt karşıtlığı
AKP-MHP ittifakının hem içeride hem de dışarıda politikasının Kürt karşıtlığı üzerinden kurulduğunun altını çizen Erbaş, “Partimize açılan kapatma davası, Kobanê Davası, Diyarbakır’da tutuklanan 16 gazetecinin durumu, hemen hemen her gün operasyonlarla uyanıyoruz. Güney Kürdistan’da yürütülen savaş, diğer taraftan hala Erdoğan’ın Rojava’ya dönük askeri müdahale hazırlığı var. Bütün bu açılardan baktığımızda, Kürt karşıtlığında sınır tanımayan, Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmaya ant içmiş görünen bir iktidar gerçekliği vardır. Halkların düşmanı olan pratikleri bilinen bir koalisyon var karşımızda. Eğer iktidar cenahı bütün bu olup, bitenlere rağmen Öcalan’ın barışçıl, siyasal çözüme yönelik kapsamlı projelerini bir tarafa bırakıp, kendi iktidarını yürütmeye dönük bir beklenti yaratma amacıyla girişim yapmayı planlıyorsa, bu sonuçsuz kalır. Sıkıştıkları için Öcalan ile görüşmeye gidiyor olabilirler ama Kürt karşıtlığından, hegemonik siyasetten vazgeçmedikçe, Öcalan ile görüşmeleri kendileri açısından bir sonuç çıkarmayacaktır” diye belirtti.
Av. Doğan Erbaş, İmralı’da uygulanan tecridin en önemli sebebinin “Öcalan’ın ortaya koyduğu direniş çizgisi” olduğunu ifade etti. Erbaş şöyle Konuştu: “Kimse bu gerçeği görmezlikten gelmesin. Eğer Sayın Öcalan bazı çevrelerin çok ucuz söylemleri gibi eğer iktidarla yakınlaşma, iktidara hizmet edecek benzeri pozisyonda olsaydı, bu kadar ağır tecride maruz kalmazdı. Öcalan büyük bir demokratik direniş içerisinde. Sayın Öcalan başından beri iktidarın hegemonik çizgisini kabul etmedi. Çözüm sürecinde dahi ‘Eğer hegemonya dayatırsanız bunu asla kabul etmeyiz. Erdoğan’ın da AKP’nin de hegemonyasına izin vermeyiz’ anlamına gelen yüzlerce değerlendirmesi oldu. Bu çizgisinden dolayı ki Sayın Öcalan ağır tecrit altında tutuluyor. Sayın Öcalan’ın direniş çizgisini de halkların lehine sürdüreceğinden de asla kuşkumuz yoktur.”
Öcalan’ın ilkeli bir çizgiye sahip olduğunun altını çizen Av. Erbaş, “Sayın Öcalan’ı tanımlayacak en önemli yanı ilkeli bir çizgiye sahip olmasıdır. İlkelerinden asla ve asla taviz vermemesidir. Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, önce ilkelerini ve değerlerini ortaya koymasıdır. Ondan sonra da ilkeler ve değerler üzerinden görüşme ve uzlaşmaya açık olmasıdır. Esnektir, uzlaşmaya açıktır ama aynı zamanda ilkeleri vardır. Kim ne yaparsa yapsın, o ilkelerden asla taviz vermeyecek bir direnişe sahiptir. Bütün yaşamı, siyasal yaşamı da aslında bununla doludur” diye konuştu.
Yüzleşme içerisine girmeliler
Kendisini antidemokratik iktidara karşı demokrasiyi savunduğunu söyleyen çevrelerin, bu konuda artık daha cesur bir yüzleşme içerisine girmeleri gerektiğini vurgulayan Erbaş, muhalefetin tutumuna dair eleştirilerini şöyle sıraladı: “Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerden, demokratik bir Anayasa’dan yana bir program ortaya koyacaksanız, Kürt sorununun çözümünü, sorunun çözümünde de mihenk taşı olan Sayın Öcalan’ın durumunu ele almak zorundasınız. İktidarın elinde manipülasyon doğurabilecek konuyu elinden alabilirsiniz. İktidar bir manipülasyon yapmak istiyorsa, bunun önüne geçmenin yolu tecrit sorununu görmemek değil. Tecrit sorununu daha fazla gündeme getirmek, kaldırılması için çağrılarda bulunmak, bunun için girişimlerde bulunmak gerekir. Hukuken de muhalefetin şunu görmesi gerekir; Türkiye’nin imzaladığı sözleşmelere göre Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin ortadan kaldırılması, düzenli aile, vasi, avukat görüşünün sağlanmasıyla görüşmeler yapılmasından ziyade Sayın Öcalan’ın fiili özgürlüğü sağlanmalıdır. Hukuken bu böyle. Tecridi görmezden gelerek, 23 yıldır devam eden tecride rağmen ‘Gemlik Yürüyüşü nerden çıktı’ diyerek, kimse bu sorunun ağırlığına ve ciddiyetine uygun bir tavır takınmadan Kürt halkının da halkların da umudu olamaz. Sayın Öcalan’ın ailesi, avukatı ve vasisi ile görüşmesinin önünde hiçbir engel yok. Keyfi disiplin cezaları veriliyor. Ne zaman verildiği ne zaman sona erdiği belli olmayan, son derece keyfi, yasa, hukuk, ilke tanımaz bir işkence sistemi var. Muhalefetin sorumlu ve duyarlı davranması gerekir. Mevcut antidemokratik, otoriter, ırkçı, savaş yanlısı iktidara karşı daha demokratik bir Türkiye’den, eşit yurttaşlığa dayalı anayasal çözümden yana olduğunu söz eden her kim hangi çevre, parti varsa, Sayın Öcalan’a uygulanan tecride yönelik ses çıkarmadığı zaman tutarsızlardır. Demokratlıkları da şüphe götürür.”
“Sayın Öcalan ile bir görüşmenin olacak olması Türkiye’nin bugünkü şartlarında iktidarın lehine sonuçlar doğuracağını düşünmek Öcalan gerçeğini tanımamak demektir” diyen Erbaş, “Sayın Öcalan HDP ve HDK fikriyatını ortaya koyan bu konuda öneriler, projeler sunan, işin felsefesini sosyolojisini ortaya koyan Türkiye’nin demokratik geleceğini halkların ortak birlikteliğini stratejik olarak ele alır, konjektörel olarak değil. Aksine felsefesini, sosyolojisini ortaya koyan bir mimardır. Böyle birinden halkların, demokrasinin, Türkiye’nin demokratik ortak geleceğinin aleyhine olabilecek sonuçlar çıkmasını beklemek, Öcalan’a hem haksızlıktır hem de Öcalan gerçeğine tutarsız yaklaşmadır. Ciddiyetten yoksundur. Sayın Öcalan’ın devreye girecek olması çok önemlidir. Bütün demokrasi, emek güçleri, bu sistemden mağdur olan, AKP-MHP’ye karşı mücadele eden bütün güçler Sayın Öcalan’ın devreye girecek olmasının kendi lehlerine sonuçlar doğuracağından emin olmalıdır” ifadelerini kullandı.
‘Tabanın yüzde 90’ının hassasiyeti Kürt sorunun çözümüdür’
Gemlik Yürüyüşü talebinin HDP’nin tabanından geldiğinin altını çizen Erbaş, “HDP olarak gittiğimiz her yerde, yaptığımız konferanslarda, toplantılarda tabanımızın, kitlemizin net bir talebi vardı. ‘Neden İmralı’da uygulanan tecridin kaldırılması için daha etkili eylem yapmıyorsunuz’ diye. Bu bizim, tabanımızın, kitlemizin ve pek çok çevrenin de ortak talebiydi. Buradan şu sonucu çıkarmaya çalışanlar büyük bir yanılgı içerisindedir. HDP neden İmralı tecridini gündeme getiriyor, diye yaygara koparılıyor. HDP’ seçime giderken, iktidara yakınlaşmak için mi bunu yaptı diyenler var. Büyük bir ahlaksızlıktır. Seçimlere giderken herkes HDP’nin kritik öneminden bahsediyor. HDP dengeleri değiştirebilecek, oyun kurup, oyun bozacak hem sayısal hem de siyasal gücünden, rolünden bahsediliyor. Yüzde 1 oy alan partilerin dahi hassasiyeti görülüyor ama bu kadar gücü olan bir partinin tabanının yüzde 90’ının Sayın Öcalan gerçekliğine hassasiyeti gözetilmiyor. Bu tabanın yüzde 90’ının hassasiyeti Kürt sorunun çözümüdür. Artık bu savaşa son verilmesidir, TMK’nin değiştirilmesidir, cezaevlerinin boşaltılmasıdır. Bu tabanın işte bütün bu sorunların çözümünün odak noktasında da Öcalan’ın konumu vardır. Demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin gelişmesine önemli katkılar sunacaktır. Sayın Öcalan’ın kurucu irade olma rolü devam etmektedir. Kürt halkının gözü İmralı’dadır. İmralı’dan gelecek bir sestedir.”
Kürt sorunun çözümünde Öcalan’a yaklaşımın önemli olduğunu dile getiren Erbaş, sözlerini şöyle noktaladı: “Sayın Öcalan biran önce avukatları ve ailesiyle görüştürülerek, topluma doğrudan seslenmelidir. Bunun koşulları yaratılmalıdır. Bu hukuken gereklidir. Bu iktidarın bir ihsanı, lütfu olmayacaktır. Bir hakkın teslimi olacaktır. Türkiye tarihinin en ağır krizinden geçiyor, muhalefette güven vermiyor. Toplumun büyük çoğunluğu Türkiye’nin nereye gideceğine dair karamsar bir ruh haline sahip. Bütün bu girdap içerisinde Sayın Öcalan’ın devreye girmesi Türkiye halklarına derin bir nefes aldıracaktır. Demokratik bir Türkiye’nin inşası daha da kolaylaşacaktır. Biran önce Sayın Öcalan bir defalığına bir akrabası ile değil. Avukatlarıyla, ailesiyle, vasisiyle düzenli görüştürülmelidir. Dış dünya ile bütün iletişimi, yazışma, mektup haklarına kavuşmalıdır. Devreye girecek olması Türkiye’de başta Kürt halkı olmak üzere bütün halkların lehine olacaktır. Demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin gelişmesine önemli katkılar sunacaktır.”
Berivan Altan/MA