Joakim Medin, genç ve yaratıcı bir gazeteci. Çoğumuzun Kobanê haberlerinden tanıdığı Medin’in asıl büyük işi ‘Tayland’daki İsveçliler’ çalışmasında Epstein olayı kadar büyük bir rezaleti gözler önüne sermesiydi
Arif Mostarlı
Bugünlerde herkes cezaevinde şüpheli biçimde ölen Jeffrey Epstein’in dosyalarını konuşuyor. 3 Ocak’tan itibaren açıklanmaya başlanan dosyalar, isim listeleri ortalıkta dolanıyor ve türlü çeşitli komplo teorilerinin ve asparagas haberlerin konusu oluyor.
Aslında bir yanından bakılınca, tarihsel bir konudan söz ediyoruz. Tarih boyunca, büyük imparatorluklar da dahil olmak üzere, bütün coğrafyalarda, güçlü adamların “özel ihtiyaçlarının karşılanması” bir ‘sektör’ olmuş, çoğu kez bu ‘ek hizmeti’ sağlayanların (bu işin halk dilindeki karşılığını kullanmamaya çalışıyoruz) politik alanda da etkili olmaları şaşkınlıkla karşılanmamıştır. Epstein çetesinin belki ‘birazcık’ farklı olan yanı, ‘hizmet’ alanını uluslararası kaymak tabakanın neredeyse tümüne yayması ve bu arada mağdurların yaş sınırını çok aşağılara kadar çekmesidir. Yine de olay, neresinden bakılırsa bakılsın, şaşırtıcı değil. Özellikle 200 milyondan fazla insanın mülteci ordularını oluşturduğu, yüzbinlerce çocuk ve kadının kayıplara karıştığı günümüzde bu karanlık alanın giderek genişleyeceğini de biliyoruz.
Ama ilk de değil; Epstein’den ibaret hiç değil. Birkaç yıl geriye doğru gittiğimizde karşımıza çıkacak olan Tayland rezaleti, en az bunun kadar iğrenç özellikler taşıyordu. Üstelik Tayland’daki sektör, sadece elit tabakaya değil, Batı ve Kuzey Avrupa’nın orta sınıf erkeklerine bile hitap edebilecek kadar alt düzeyden çalışıyordu.
Genç bir gazeteci: Joakim
Aslında bu bir gazetecilik hikâyesi. Joakim Medin’den söz etmek istiyoruz…
Rojava Devrimi ve Kobanê direnişini bilenler, Joakim Medin ismini hemen hatırlayacaktır. Şengal trajedisinden Kobanê savaşına kadar birçok tarihsel olaya tanıklık eden Medin, DAİŞ kuşatmasında Kobanê’yi en son terk eden Batılı gazeteci ve bu konuda yazdığı kitap hâlâ büyük ilgi görüyor.
Daha sonra da ilginç çalışmalara imza atan genç gazeteci, Orban yönetimindeki Macaristan’la ilgili bir kitap hazırladı; pandemi sürecinde artan kadına yönelik şiddet üzerine çalışmalar yaptı ve son olarak, torunlarını DAİŞ’in elinden kurtarmak için çaba gösteren Patricio Galvez’in hikâyesini kitaplaştırdı.
Tayland raporu
Joakim Medin’in en büyük gazetecilik başarılarından biri ise bir ay boyunca Tayland’daki çocuk pazarlarında müşteri gibi dolanarak hazırladığı dosyaydı. İsveç ve Batılı ülkelerden erkeklerin Tayland’a düzenlediği “küçük kızlara tecavüz turları”nın ayyuka çıkmasından sonra Çocuk Vakfı, Union Sendikası ve İsveç Kiliseleri’nin aralarında bulunduğu örgütlerin desteğiyle Tayland’ın yolunu tutan Medin, seks müşterisi gibi davranarak bir ay boyunca İsveçli erkek turistlerle düşüp kalktı ve konuşmaları gizli mikrofonla kaydetti. Medin, çoğu ırkçı düşünceleri savunan İsveçli erkeklerin İsveç’in büyük şehirlerinden veya kırsal bölgelerden yüksek eğitimli veya endüstriyel işçilerden oluştuğunu, hepsinin çok kültürlü ve eşitlikçi İsveç’ten bıkmış yalnız adamlar olduğunu belirtiyordu.
“Ben bunu iki kişi arasındaki bir kilo domuz eti satın almak gibi finansal bir işlem olarak görüyorum” diyebilen bu adamlarla ilgili üç ortak nokta saptıyordu Medin: “Birincisi, modern İsveçli kadınlarla sorunları var. Kadınların davranışları, talepleri, yakın ilişki kurmanın zor olması ya da cinsiyet rollerinin değişmesinden hiç hoşlanmıyorlar.
İkincisi, Müslümanların İsveç toplumundaki yeri ve İsveç göçmen siyasetinden memnun değiller. Ülkenin çok kültürlülük ve ‘lanet olası feminizm’ tarafından yok edildiğine inanıyorlar.
Üçüncüsü, ırkçı/yabancı düşmanı parti İsveç Demokratları’na oy veriyorlar. Ki parti lideri Jimmie Akesson da Noel gecesini Tayland’da geçirecek kadar Tayland’a düşkünlüğüyle tanınıyor.”
Yoksulluğun kullanılması
Bu arada, bir kısmı, seks satın alarak kadınlara iyilik yaptığını ve geçimlerine katkıda bulunduklarını savunuyor. Ayrıca, İsveç’tekinin tersine kadınların hizmet etmelerinden, kendilerine su vermelerinden, yemek servisi yapmalarından memnunluk duyduklarını söylüyor: “Kim kendisine bir kral gibi davranılmasını istemez ki?”
Ve hepsi de kadınlara ‘nazik’ davrandıkları iddiasında ama aslında çocuk yaştaki kızların berbat yaşam koşullarından ötürü bu işi yaptıklarını bal gibi biliyorlar. Medin, özellikle gece kulüplerinde tam bir zorbalığın hüküm sürdüğünü de anlatıyor notlarında.
Tabii ki yalnızca İsveçliler değil. Medin, Japonların, Çinlilerin ve Arapların bölgeye demir attığını da anlatıyor.
Ve elbette, her türlü musibetin olmazsa olmazı, Türkiye… 1 Eylül 2003 tarihli Hürriyet gazetesindeki bir haber bu konuda oldukça aydınlatıcı. Haberde, İstanbul’dan Malezya Havayolları’yla Pataya’ya uçarak başlatılan seks turlarının ‘her şey dahil’ bin 500 dolara mal olduğu ve 7 gece 8 gün süren gezinin internet üzerinden rezerve edildiği yazılıyor.
***
Medin’in gösterdiği şey, çocuk tecavüzünün Epstein vakasında olduğu gibi, sadece bir avuç zenginin marifeti değil, kadın uyanışı tarafından daraltılan eril dünyanın bir yönelimi olduğuydu. Kritik olan da bu zaten. Bugün Epstein’i lanetleyenlerin kaçının ‘erişemeyeceği ciğer’den söz ettiğini bilemiyoruz çünkü.