Entelektüel kategorisi denilince, Edward Said’in seçkin eserine referansta bulunmak adeta zorunluluktur. Kitap öncelikle, entelektüellere ilişkin farklı açıklamaları inceliyor. Benda’nın deyişiyle gerçek entelektüeller “özünde pratik amaçlar gütmeyen faaliyetler yürüten”, bir sanat ya da bir bilimle ya da metafizik spekülasyonla ilgilenmekten keyif alan, özetle manevi avantajlara sahip olan, yani bir bakıma şöyle diyen kişilerdir: “Benim krallığım bu dünyanın krallığı değil.” Benda’nın entelektüeli, dünyadan tamamen elini eteğini çekip fildişi kulesine kapanmış bir avuç insan tanımına karşılık gelir.
Fildişi kulesi ve entelektüel
Benda’dan farklı olarak Gramsci, fildişi kulesindeki entelektüelin karşısına somut hayatın içindeki entelektüelleri çıkarır. Gramsci’ye göre, bilginin üretilmesi ya da dağıtılmasıyla bağlantılı herhangi bir alanda çalışan herkes entelektüeldir. Hatta, Gramsci’nin Hapishane Defterleri adlı kitabında yazdığı gibi “bütün insanlar entelektüeldir, ama toplumda herkes entelektüel işlevi görmez”. Said’e göre Gramsci toplumda entelektüel işlevi görenlerin ikiye ayrılabileceğini göstermeye çalışır: Birincisi nesilden nesile aynı şeyi yapmayı sürdüren öğretmenler, papazlar ve idareciler gibi geleneksel entelektüellerdir. İkincisi ise entelektüelleri, çıkarlarını örgütlemek, daha fazla iktidar, daha fazla denetim gücü elde etmek için kullanan sınıflarla ya da kuruluşlarla doğrudan bağlantılı olduklarını düşündüğü organik entelektüellerdir. Gramsci’ye göre, organik entelektüeller toplumsal yaşama etkin olarak katılırlar. Çoğunlukla aynı yerde kalan, yıllar yılı aynı işleri yapan öğretmenlerle papazların tersine; organik entelektüeller, her zaman hareket halinde olduğu için varlığı oluşum halindedir. Kültür üretimi bağlamında öğretmenin spesifik bir konuyu örneğin İngilizceyi öğretirken, dilin egemen siyasal içeriğini aktaran öğretmeni “geleneksel öğretmen”, alternatif siyasal çıkarımlar konusunda öğrenci için pencereler açan öğretmeni de “özgürleştirici öğretmen” olarak tanımlamak mümkündür.
Foucault ve hakikat tanımı
Siyasi anlamda entelektüeli, Michel Foucault, “bilgisini, uzmanlığını ve hakikatle ilişkisini siyasi mücadele alanında kullanan kişi” olarak tanımlıyor. Entelektüellerin bildiği, ama kitlelerin bilmediği çok önemli bir şey vardır: Hakikat. Foucault’a göre “… Entelektüel hala hakikati görmemiş olanlara, hakikati söyleyemeyenler adına, hakikati söylüyordu; entelektüel vicdandı, bilinçti, belagatti.” Entelektüel bu anlamda, kitlelerden ayrı bir yerde durur, çünkü evrensel bir hakikatin bilincine sahip olduğu için “evrenselin sözcüsü” konumundadır:
“Nasıl proletarya, kendi tarihsel konumu gereği evrenselin taşıyıcısıysa (ama evrenselin dolayımsız, yansımasız, kendisinin pek de bilincinde olmayan taşıyıcısı) entelektüel de ahlaki, teorik ve siyasi seçimi yoluyla bu evrenselliğin bilinçli ve gelişkin biçiminin taşıyıcısı olmaya özenir. Böylece entelektüel, karanlık, kolektif biçimi proletaryada cisim bulan bir evrenselliğin berrak, bireysel biçimi olarak görülür”.
Koşulların özgüllüğü
Hakikat aygıtının genel işleyişi ile bağlantılı olarak entelektüelin üç yönlü özgüllüğü vardır Foucault’a göre: İlk olarak kendi sınıfsal konumunun özgüllüğü, ikincisi bir entelektüel olarak durumuyla ilgili (araştırma alanı, boyun eğdiği veya başkaldırdığı siyasi ve ekonomik talepler) bağıntılı olarak yaşam ve çalışma koşullarının özgüllüğü; son olarak toplumumuzdaki hakikat siyasetinin özgüllüğü.
Entelektüelin işlevini ve onun özgül kamusal rolü Edward Said’in eserinde oldukça iyi tanımlanıyor: “Entelektüel belli bir kamu için ve o kamu adına bir mesajı, görüşü, tavrı, felsefeyi ya da kanıyı temsil etme, cisimleştirme, ifade etme yetisine sahip olan bireydir.” Özgürlük ve adalet davasında bu rolün özel yanları şunlardır: “kamunun önüne sıkıntı veren sorular getirme”, “Ortodoksiye karşı çıkma”, “hükümetler ve büyük şirketlere ait olmama” ve “sorunları temsil etmek için var olma.”
Entelektüeli “trajik bir kişilik” olarak betimleyen Cangızbay’a göre (2006, s.68), bunun nedeni, onun projesini hiçbir zaman ve hiçbir şekilde tam olarak gerçekleştiremeyeceğini, yani kendisini göreli’den tümüyle sıyırıp mutlak ve evrensel olanla buluşamayacağını bile bile böyle yapmasıdır.
Vicdan, bilinç ve belagat
“Varlığın/gerçekliğin sadece kendisinin bulunduğu nokta itibariyle göründüğü/duyumlandığı/yaşandığı biçimi ve bölümüyle yetinmeyi kendine yediremeyip, kısmiye, cüz’iye, ariziye, geçiciye ve göreliye hapsolmaktan kurtulmak üzere evrensel ve mutlak olanın zorunlu ‘tek’liğinin peşine düşmüş olan insanın (entelektüelin) idealindeki şey, bir yerde değil her yerde, birisi değil, herkes; sadece şimdi değil, her zaman olmak/varolmak, kısacası “bütün”ü kuşatmaktır.
Entelektüel hala hakikati görmemiş olanlara, hakikati söyleyemeyenler adına, hakikati söyleyen kişilerse ve yine entelektüel vicdan, bilinç ve belagat ise entelektüellerin çoğaldığı bir toplumda “kilitli odalar” kalmaz. Bireyler, yaşam uğraşısında hesap vererek ilerlerler. Kamuoyunu ilgilendiren her konu açık biçimde tartışılır. Sol ve sağ kanat entelektüellerin uzun zamandır ihmal ettikleri kamusal işlevlerini yerine getirmeleri, Türkiye’de kültür üretimi ve yeni öznellikler üretimini doğrudan destekler. Kültürel olarak iktidar olmanın değil, kültür üretmenin, yeni ve anlamlı yaşamların sürdüğü bir kültüre ulaşmanın yollarını aramak gerekir.
BİTTİ