21 Haz 2021
Heraklitos, “aynı nehirde iki kere yıkanılmaz” demişti, Rejim güçleri seçim kazanmak için aynı kan nehrinde ikinci kez yıkanmaya hazırlanıyor. Bunun mümkün olup olmaması felsefenin sorunu olmaktan ziyade mücadelenin sorunu olarak orta yerde duruyor.
Deniz Poyraz’ı katleden katili ve katilin tasmasını tutan sistemi iyi tanıyoruz. Hrant’ı katleden Ogün Samast’ın arkasından çıkan tam teşekküllü devlet organizasyonu, Suruç, 10 Ekim ve birçok katliamda kendini fazlaca saklamak için çaba bile göstermeye tenezzül etmedi, etmiyor.
Deniz Poyraz’ın katiline kibarca “senin adın ne abicim” diyenlerin, protesto eylemlerine hunharca saldırması katilin arkasındaki gücü gösterdi. İçinde benim de olduğum Ankara Güven Park eylemine polisin hınçla saldırması bir yana, beni gözaltına alan sivil polisin enseme oturarak “hepinizi öldüreceğiz, seni… ananı.. kızını..” vb. iğrenç küfürleri duyunca katilin uzakta değil ensemizde oturduğunu daha net anladım. Katiller ensemizde boza pişiriyor.
Katiller ensemizde oturuyor çünkü AKP-MHP, 7 Haziran seçimleri sonrası, HDP eliyle yaşamış oldukları hezimetin bir benzerini yaşamak istemiyor. HDP üzerinden olağanüstü hal yaratıp, toplumu faşizan güvenlik devletinin etrafında kenetlemek istiyor. Kan kusturma, kanla susturma, insanların ekonomi, adalet gibi düşüncelerini savaş konsepti içinde yok etme… Bu nedenle İzmir HDP saldırısını bir nevi seçim startı olarak görebiliriz.
Saray klikleri konumlarını korumak ve Erdoğan sonrası için mevzi kazarken siyasetin yakın geleceği üzerine pek çok senaryo yazılıyor. Öte yandan, tüm bu senaryoların en fazla ortaklaştıkları yer, Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın ekonomiyi iyi kötü düzeltip, siyaseti de kendileri lehine yeniden kontrol edilebilir kıldıklarında erken/baskın seçime gitmelerinin mümkün olduğu yönünde.
Rejimi, güncel olarak en fazla zorlayan şey, aslında devletin büyük bir iç savaş aygıtına dönüştürüldüğü, devleti yönetenlerin de bu savaşın ganimetçileri oldukları gerçeğinin alelade ortaya saçılması ve aynı zamanda AKP’nin oy deposu olan küçük esnafların ve alt orta sınıfların kendi kaderleriyle baş başa kalmaları gerçeği oldu.
Tayyip Erdoğan, AKP’nin bütün 19 yıllık tarihi boyunca en fazla yara aldığı yeri dikemese de en azından pansuman yapmak için alelacele, aşılanma kriterlerini elinden geldiğince genişletti (SGK’lılar, 35 yaş altı vb…). Böylelikle, Tayyip Erdoğan, Türkiye ekonomisinde oldukça önemli bir yer işgal eden turizm ve hizmet sektörünü yeniden ayağa kaldırmayı ve küçük esnaflardan başlayarak, kendi tabanıyla yeniden barışmayı umuyor.
Bir başka mesele de, Tayyip Erdoğan’ın ‘ortağıma devrettim’ dediği, Anayasa çalışmaları, seçim hukuku ve seçim barajı gibi meseleler. Buraları da istedikleri gibi düzenleyebilirlerse, kendilerinin kaybetmelerinin imkânsız olduğu bir seçimi, siyaset mühendisliği marifetiyle hazırlayabileceklerini, kaybetseler bile, en azından karşı ittifakların parçalı yapısını bu bloklar arasında maraz çıkaracak şekilde olacağını düşünüyorlar.
Dolayısıyla, AKP-MHP ve Rejimin değişik cephelerinin ağzı kan tadına alışkındır; üstelik ellerinde kan dökmek için büyük bir savaş makinası var; SADAT, cihatçı çeteler, mafya vb. gruplar. Özel Kuvvetler gibi resmi kurumlar ve elbette MHP’ye bağlı, Suriye savaşında eğitilmiş paramiliter gruplar şiddet aygıtının birer başka versiyonu.
Tüm bunlara rağmen, kan nehrine akan kan durdurulabilirse eğer bütün kanlı senaryolar çöpe, kandan beslen keneler de kırıma uğrayacak. Bence, Heraklitos bir kez daha haklı çıkacak.