Bugünkü tek adam rejimi ile toplumun bütün kesimlerinde bir şeylerin ters gitmekte olduğuna dair güçlü bir kanat oluşmuştu. Bu durumu değiştirmek için yürütülen çabalarda oldukça dağınık ve birbirine mesafeli durumdaydı. Yaklaşan seçimlere yönelik yürütülen çalışmalarda ise durumun kendisi muhalif kesimlerde endişeyi büyütmekteydi. Böylesi bir ortamda 10 ilimizi vuran deprem aslında bütün toplumun kendisine gelmesini sağlayarak bu otoriter, tekçi sistemin içi boş gerçeğini açığa çıkarmıştır.
İktidar bir bütün olarak enkazın altında kalınca, yıllardır demokratik muhalefetin dillendirdiği başka bir yaşam mümkün çağrısı, depremzedelerin isyanı içinde görünür gibi oldu. Ortada devletin kurumları yoktu, yurttaşın kendi dayanışması vardı. Her gün sokakları zapt eden, muhalefetin çeşitli yapılarına göz açtırmayan o güçlü devlet, kurtarın bizi feryadının yükseldiği molozların çok uzağında kaldı. Artık Kral çıplak haldeydi.
Keşke bu gerçekle yüzleşmeyi binlerce insanımızı kaybettikten sonra sağlamak zorunda kalmasaydık. Karşılaştığımız bu acı sonla sınanmak zorunda olmasaydık. Bütün renklerimizle ve farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimizi, bütün bir toplum olarak anlamış olabilseydik.
Enkazda molozların altında sadece binlerce insanımızın cansız bedeni kalmadı. Aynı zamanda bir arada yaşama müdahale eden, bütün gücü tek bir merkezde toplayan ve toplumla hiçbir şeyi paylaşmayan yönetim anlayışı, zihniyeti de enkaz altında kalmış oldu. Felaketin ardından oluşan moloz dağları mevcut iktidarın ve rant odaklı inşaat kafasının eseridir.
Bu gerçeği görmek içinde şehirlerin yıkılmasına ve binlerce insanın ölmesine, geride kalanlarında bütün birikimlerini kaybetmelerine gerek yoktu. Yıkım deprem bölgesinde tarihsel, sosyolojik ve kültürel birikimi de önemli ölçüde yok etti. Yitirilen canlarımızın ve tarihsel mirasımızın yok olmasının mutlaka bugünkü yönetime ve sürdürdüğü politikalara itirazla ele alınması ve hesaplaşmanın yapılması zorunludur.
Çaresizlik çok kötü bir duygu. Karşılaşılan felaketlerin yıkıcılığı karşısında bir şey yapamamak çok kötü bir sonuç. Çaresizliği iliklerine kadar yaşayanların rengi, dili, mezhebi hepsi o an için anlamsızlaştı aslında. Çaresizlik içinde birbirine uzanan eller hepimizin ortak vicdanı oldu. Dayanışma gönüllerimizi yeniden birleştirdi. Yurttaşın ve sivil inisiyatiflerin ortaya koyduğu dayanışmayı kalıcılaştırmak ve sürdürmekle yeni bir başlangıç yapmak önemli.
Deprem sonrası ortaya çıkan yurttaş dayanışması, her şeyi merkeze toplamış olan yönetim anlayışının korkulu rüyası oldu adeta. Devletin etkili ve yetkili konumunda olanların yurttaş dayanışmasına yönelik hamlelerine bakarsak, bu depremle birlikte herkesin acıyı ortaklaştırırken yönetenlerin acı da bile ders çıkarmadıklarına tanıklık ettik.
El konulan yardımlar, şehirlere sokulmayan tırlar, kayyum atanan kriz koordinasyon merkezleri gösterdi ki, mevcut yönetimi yaşanan deprem bile hizaya getiremedi. Bu coğrafyanın insanları böylesi bir yönetim anlayışını hak etmemektedir. Aynı okullarda eğitim gören, aynı mahallede yaşam süren, acıda tasada bir olmayı başaran yurdum insanlarına rağmen, siyasi gelecek kaygısını hiç elden bırakmayan bu anlayışın hayatımızdan çıkarılması bugün en temel görevdir.
Deprem illerinde acıları ortaklaştıranların, dayanışmayı inşa edenlerin bugünkü iktidar ve yönetim anlayışından kurtulmak içinde omuz omuza vermeleri önemli. Hiçbir ideolojik ve politik hedef bu acil durumun önüne konulamaz. Bugünkü bu çıkmazı aşamadıkça hiçbir hedefe de zamanında ve saatinde varabilmek mümkün değildir.
Ülkeyi yönetenlerin, pandemi döneminde maske dağıtmayı organize edemediklerini yaşamıştık. Şimdi aynı anlayış çadır dağıtmayı da beceremedi. Beceremediği yetmediği gibi dağıtmayı başaracak olanlara da engeller çıkardı. Toplumu birlikte bir arada tutamayacak olan bu anlayışa karşı toplumsal refleksin dağınıklık içinde hareket etmesine vesile olacak yol ve yöntemlerden uzak kalınmalıdır.
İktidarın sorun alanlarına dikkat çekenlere, uyarıcı görev yapanlara karşı kullandığı dilde tam bir fecaattı. Ne şerefsizliğimiz kaldı ne namussuzluğumuz kaldı ne de adiliğimiz kaldı. Bu ülkenin insanları siyasi iktidarlar tarafından aşağılanmaya başlanmışsa artık tuz kokmuş demektir.
Dolayısıyla hiçbir şey bugün ülkenin normalleştirilmesinden ve toplumun hak ettiği seviyenin yeniden inşasından daha önemli değildir. Farklılıklarımız tabi ki olacak, farklı ve özgün öneriler olması gayet normaldir. Normal olmayan bu farklılıkları aşağılamaya ve yok etmeye yönelik adımlardır. Şimdi önemli meselemiz bu hak etmediğimiz yaşanmışlıkların faturasını nasıl ve kime keseceğimizdir.
Mayıs’ta ya da Haziran’da yapılacak seçimlerin depremle birlikte daha da açığa çıkmış olan yönetim krizine çözüm üretmesi sağlanmalıdır. Elbette bu seçimler her şeyi değiştirmeyecek. Tabi ki demokratik bir cumhuriyet kısa zaman sonra yapılacak seçimlerle gelmeyecek. Ancak ülkenin ve toplumun güçlü bir demokrasiye ulaşabilmesinin yolu ortaya çıkan enkazın kaldırılması ve mıntıka temizliği yapılmasıyla mümkün olacaktır.