Kimi felaketler vardır, nerede, ne zaman vuracağını kestiremezsiniz. İşte yine beynimizi ve yüreğimizi kasıp kavuran böyle acı dolu bir felaket yaşadık. Felaketin adı deprem, adresi 10 il.
Bazen hiçbir iletinin ve açıklamanın size yeterli gelmediği anlar vardır… Bir fırtınaya tutulmuşçasına savrulup durur zihinseliniz… Her sözcük kendi dar anlamını aşan bir yoğunluk kuşanır, yazarken tıkladığınız her tuş büyük bir gürültüyle yankılanır yüreğinizde ve cümlelerinizin sonunda siyah bir nokta olur. Cümlenizin sonuna konan o nokta büyüyerek altında bir can bulunduran bir enkaz boşluğuna dönüşür. Dokunduğunuz her tuş yüreğinizdeki enkaza seslenen bir çığlık olur; “Orada kimse var mıııı?”
Evet vardı. Hem enkaz altında kurtarılmayı bekleyen canlar ve çıkarılmayı bekleyen cesetler vardı hem de diğer tarafta canla başla çalışanlar ve acıyı yüreğinde hisseden her kesimden duyarlı insanlar vardı. Evet, her şeyden önemlisi o yardımlarda “kardeşlik kokusu” vardı.
Kimi zaman anlatmaya gücü yetmez tedavüldeki sözcüklerin. Tüm cümlelerini seferber etsen de halden anlayan uzanmış bir el beklersin.
Lafı eveleyip gevelemeden bir kez daha belirtmekte yarar var: Sen, ben o ya da bizler diyelim… Gocunacak birileri olacaksa dönüp kendi yarasına baksın. Varsa bir gücü yarasını sağaltmaya çalışsın.
Sistem yanlışlardan dolayı kilitlendi. Her şey karmakarışık, tam bir keşmekeş yaşadı sistem. Hiçbir ezberin kalmadı kerameti.
Maskeler düştü, makyaj döküldü, iktidar-devlet enkaz altında kaldı… Sağ salim kurtulan dayanışma ruhu, sağ-sol demeden, doğu-batı demeden devreye giren vicdan… Kendi aralarında organize olmuş gruplar, sivil toplum örgütleri, halkın bireysel olarak kendi arasındaki iletişimi, çok sayıda ülkeden gelen kurtarma ekipleri ve yardım malzemesi…
Kurtarma ekipleri büyük gayretlerle birçok can kurtardı. Onca acı ve burukluk içinde bir nebze teselliye vesile oldular.
Şurası da bir gerçek ki; her türden medya ayarlarına rağmen, açıkça dile getirilmese de hükümetin yetersiz kaldığı saklanamadı. “Devletin bütün olanakları seferber edildi”, açıklamalarına karşın günler sonrasında bile yardımların ulaşmadığı çok sayıda yer vardı.
İktidar gelen yardımları kendi tekeline almak için arama kurtarma ekiplerini ve yardımları engelledi.
Yaşanan depremde olduğu gibi, toplumun kimi kesimlerinde zihniyet haritasında da fay hatları etkinleşip karanlık ruhsal yapılarda enkazlar oluşturdu.
Tüm insani duyarlıklarıyla yardıma koşan, destek sağlayan, üzülen, acı duyan insanları tenzih ederek söylüyorum. Böylesine katlanılması zor, acı veren, kayıplar kadar ruhsal maliyeti yüksek bir felaket sonrasında bile bunca öfke ve hıncın devam ettiğini gördü yetkililerde.
Neyse ki akıl var, yürek var… Bu ülkede her kesimden duyarlı insanlar var ve sayıları da sanıldığı gibi az değil. Vicdanın sahneye yansıyan yüzü gibidir onlar. Zihinselimizin görüş mesafesi, duygularımızın ufkudur onlar. Uzakları yakın kılan bir selam gibidir onlar.
İyi dilek mesajları yetmiyor elbet. Deprem sonrası değil, deprem öncesi alınması gereken önlemlerde sınıfta kaldığımız da bir gerçek. Bir doğa olayı olan depremlerin afete, büyük acılara dönüşmemesinin ve dolayısıyla deprem zararlarının azaltılmasının mümkün olduğunu belirtiyor uzmanlar.
Olayları sağlıklı bir şekilde değerlendirmek ve kaydetmek için elimizde yeterince malzememiz ve ders çıkaracak yaşanmışlıklarımız var. En büyük sorunları çözecek, en katmerli acıları bile unutturacak ecza da var orada.
Deprem kurtarma çalışmaları sırasında, o insanın içini yakan “Sesimi duyan var mı?” seslenişini duymazlıktan gelmeyelim. Unutmayalım. Bu seslenişi sadece depremle sınırlandırmayalım. Hayatın her alanına taşıyalım. Zor zamanların, kör zamanların bu çığlığını dipsiz kuyularda çözüm bekleyen sorunlarımıza da ikame edelim. “Sesimi duyuyorsan ses ver” diyelim. Ses verelim.