Davos toplantıları 50 yıldır aralıksız sürüyor. Bu yıl da sermaye ve onun devlet temsilcileri yine Davos’ta buluşmuştu. Bu buluşmalarda uzun yıllardır hiç değişmeyen baz tartışma noktaları var. Bunlar, iklim değişikliği, çevre sorunları, savaşlar, açlık, terör, enerji, kontrolsüz göç-mülteciler, olası halk isyanları vb. içerikleri barındırıyor. Tabi ki boşa konuşmuyorlar, konuştukları her konuda aldıkları kararları hayata geçiriyorlar. O kadar özgürler ki, geçmişte korktukları sosyalizm olgusunu şimdilik tehlikeli olarak görmüyorlar ve her istediklerini yapabilir durumdalar. Son yıllarda toplantı gündemlerine bir madde daha eklediler. Eklenen son madde, ‘Dördüncü sanayi devrimi çağında küresel bir mimariyi şekillendirmek, yeni modellerin inşa edildiği bir dünya yaratmak’ olarak işleniyor.
Dördüncü sanayi devrimi yani Endüstri 4.0 artık gündemimizde yer tutuyor. 2011 yılında yapılan Hannover Fuarı’nda ilk kez gündeme gelen ‘devrim’, özellikle Alman hükümeti tarafından desteklendi. Ayrıca teknolojinin önde gelen ülkeleri ABD ve Japonya da devrimi destekleyerek sanayilerini uygun hale getirmeye başladı. Endüstri 4.0 olarak da adlandırılan devrim, nesnelerin (IoT) ve hizmetlerin interneti ile siber fiziksel sistemlerden oluşan bir yapı olarak tarif ediliyor. Endüstri 4.0 aşamaları içerisinde en kilit kavram olan IoT yani nesneler (üretilen metalar), fiziki ve sanal ortamları birbirine bağlayıp bilgi paylaşımıyla akıllı bir ağ oluşmasını sağlamak, karşılıklı etkileşim esasında gerçek zamanlı analiz edilebilme ve bu durumun sermaye adına değerli kılınır hale getirilmesi.
Endüstri 4.0 ile üretim süreçlerinde fiziksel işlemleri siber-fiziksel sistemlerle izlemek, fiziksel dünyanın sanal bir kopyasını oluşturmak ve merkezi olmayan kararların verilmesini içeriyor. Nesnelerin interneti ile siber-fiziksel sistemler birbirleriyle ve insanlarla gerçek zamanlı olarak iletişime geçip işbirliği içinde çalışabileceği ve hizmetlerin interneti ile hem iç hem de çapraz örgütsel hizmetler sunularak değer zincirinin sahibi sermaye tarafından yeniden değerlendirilmesini destekliyor.
Endüstri 4.0’ı sermaye için çekici kılan en önemli kazanımının ise üretimde esnekliğin arttırılması ve maliyetin azaltılması olarak özetleniyor. Bu noktadan hareketle, kapitalizm kendisine yeni bir yol çizerken koronavirüs pandemisini bu süreçte bir kaldıraç olarak değerlendirmek istediğini görüyoruz. Bu salgın bilinçli mi çıkarıldı sorusuna henüz bir yanıt bulabilmiş değiliz. Ancak salgının gelişimine ve kısa sürede bitmeyeceğine yönelik açıklamalarla bu işte bir bit yeniği olduğunu düşünmeden edemiyoruz. Yıllardır uygulamaya sokmaya çalıştıklarını ‘aniden’ ortaya çıkan salgın üzerinden hayata geçirmek istendiğine yönelik birçok işaret var.
Koronavirüs salgını sanal yaşamı ortaya çıkarırken esnek çalışma, esnek eğitim vb. süreçler de hayata geçiriliyor. Sanal gerçeklik ya da post gerçeklik, gerçek dünyaya ilişkin bir durumun bilgisayar tarafından yaratılmış üç boyutlu bir görüntü içinde, kullanıcının duygusal olarak algıladığı bir sistemler bütünüdür. Yani gerçeğin yeniden inşa edilmesidir. George Orwell’ın, “Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder” sözü, bugün insanlığa dayatıldığını görmemizi sağlıyor.
Post-gerçeklikle postmodernizm, kapitalist modernitenin sadece birer türevi olduğu ve gerçeklerin geniş halk yığınlarından saklanması, kapitalist sömürünün sürdürülebilmesinde önemli bir nokta olduğu, bize yani insana uzak bir kavram olarak algılarımıza oturtulmaktadır. Foucault’un, hangi koşullar altında, hangi iktidar mekanizmalarının, hangi bilgiyi ürettiği ve bu bilgiyi isimlendirip onu nasıl doğallaştırmakta olduğunu belirten sözleri Endüstri 4.0’ın özeti gibi.
Günümüzde tüm değerler post-modern hale getirildi. Post-modernleşen değerler gerçek olmayana yani gerçeküstüne olan ilgiyi arttırmaktadır. Küreselleşme sürecinde itibar ve kabul görme, onaylanma gibi içsel ihtiyaçların parasal alan üzerinden sağlandığı yanılsaması yaratılmıştır. Bunun yanında yok edilen doğal yaşam, ormanlar, tarım arazileri, su havzaları vd. yaşamsal değerler ve naklen yayınlanan savaşlara tepki verme biçimimizin bu sanal süreçle uyumluluk içinde olduğunu görebilmekteyiz. Newroz ve 1 Mayıs eylemlerine yönelik, sanal ortamalarda veya evlerimizde kutlama çağrılarında her ne kadar salgın gerekçe gösterilse de bizlere dayatılan sanal sürece epey alışmaya başladığımızın ciddi işaretleri vardır.
Dünya üzerinde yaşanan ekolojik krizin ‘insan etkinlikleri’ etiketiyle işlenmesi, krizi insana yıkıp gerçeği yani kapitalizmin kirli yüzünü örtme işlevi görmektedir. Haber sunumlarında bu etiket vazgeçilmez sihirli bir kelime olarak işlenmektedir. Aşırı üretim ve tüketimlerin tartışılması gündeme getirilmez. Çünkü bu kapitalizmin sonunun başlangıcı demektir. Öyleyse bu durum görünmez kılınmalıdır. Post-gerçekliğin en can yakıcı biçimi burada ortaya çıkmaktadır. Kitlesel ölümler, soykırımlar, açlık ve susuzluk dünyayı kaplamaya başlamıştır. En geri bıraktırılmış toplumlar dahi artık bu gerçeğin farkındadır. Ancak kapitalist modernite bu gerçeği de kendi çıkarlarına bağlamakta oldukça başarılıdır. Bu süreçlere yönelik kitlesel tepkiler ise devletin kolluk güçleri tarafından orantısız bir saldırıyla yüz yüze kalırken, önümüzdeki süreçte Endüstri 4.0’ın faşizm koşullarıyla birlikte dayatılacağını söylemek mümkün.
Faşizm, kapitalizmin şiddetli derin krizlerini aşmak adına büyük sermayenin başvurduğu yönetme biçimlerinden biri, hatta bu durumlarda başvurduğu tek yöntemidir. Faşizm, kapitalist modernitenin mülkiyetini sorgulatmayacak bir biçimde uygulanır. Çıkamayacağını düşündüğü bir krizin içine giren kapitalizm, faşizm seçeneği ile normal koşullarda uyguladığı görece özgürlükleri yok eder ve toplumsal disiplini içeren bir uygulama ile var ettiği bir lidere yüklediği değerlerin topluma dayatılmasını sağlar. Bugün yaşadığımız süreç tam da bu duruma işaret etmektedir. Toplumlar post gerçeklikten hızla koparak yalın gerçeğin peşine düşmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bizlere dayatılana karşı dayatanlar tarafından yaratılmış sanal dünya için de bu dayatmalara karşı bir mücadele yürütülmesi olanaksızdır.