Esengül Demir*
Global dünya, egemenlerin öncülüğünde 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Ukrayna saldırısı ve sonrası gelişmelerle yeni bir çatışma sürecine girmiş oluyor. Emperyalist güçlerin çarpışma alanı Ortadoğu, Asya ve Afrika’dan sonra şimdi de batıya yönelmiş görünüyor.
Ukrayna, savaşı iki kutuplu görünen, ancak ezilen halklar ve emekçiler gerçekliğinde tek kutuplu dünya düzeninin aktörleri arası son kapışma alanı olarak karşımıza çıkıyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Nato’da vücut bulan Batı Bloku ile Sovyetler Birliği’nin öncülük ettiği Doğu Bloku, Soğuk Savaş yılları boyunca dünyanın ekonomik, siyasal, askeri rekabetçi yönelimini belirleyen iki önemli kutup ve güçtü. Yer yer birbirini kontrol eden, yer yer dengeleyen bu odaklar, dağılan Sovyetler Birliği’nin ardından dengeler batı bloğu lehine ilerledi.
Karayip Denizi’nde ABD ile baş başa kalan Küba, Yugoslavya’nın parçalanması, 1. Körfez Savaşı’nda Saddam rejiminin zayıflatılması gibi gelişmeler batının iştahını kabartan, rakiplerinin güçten düşüşünü hızlandıran gelişmeler olsa da Soğuk Savaş döneminden günümüze taşınan nükleer yıkım riskini ne ABD ne de Rusya göze alabildi. Doğrudan çatışmaya girmekten kaçınan taraflar 20. yüzyılın ikinci yarısında itibaren çokça tanık olduğumuz vekalet savaşları modelini elverişli bir yöntem olarak kullandılar.
Bosna, Vietnam, Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Somali vb. ülkelerde doğrudan sorumluluk almadan dolaylı aktörler aracılığı ile ülkelerin siyasi–politik yönelimlerinin belirlenmesi, ülke kaynaklarının sömürülmesi ve tabi uluslararası silah ticaretinin yeni pazarları olması hedeflenerek sonuca gitmeye çalıştılar. ABD’nin Vietnam’da, Rusya’nın Afganistan’da girdiği büyük bataklık sonrasında Irak ve Suriye örneğinde karşımıza çıktığı gibi, emperyal güçlerin yöntemlerinde vekalet savaşları daha elverişli ve tercih edilir olmuştur. Dünya üzerinde kuşatılan bu bölgeler bir yandan uluslararası güçlerin çatışma alanı olurken, bölgelerin aynı zamanda yer üstü ve yeraltı kaynaklarının sömürülmesi, toplum mühendisliği ve silah pazarlarının dolaşım alanları olmasını sonuç alıcı uzun yıllara yayılan savaş süreçleri olarak değerlendirebiliriz.
Nükleer silah tehdidinin caydırıcılık etkisi yadsınamasa da karşılıklı geliştirilen bu oyun ve kapışma emperyal- kapital hegemonyanın ömrünü uzatma yöntemiydi. İki güç odağı da bu tehdidi çekinmeden kullanmayı tercih etti. Kendi coğrafyalarından kilometrelerce uzakta süregiden savaşların kazananı hep muktedirler oldu. Savaş nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kalan milyonlarca göçmen batının kapılarını zorluyor olsa da bunun için Türkiye gibi kullanışlı ara duraklar vardı. Ya da yaşlanan batı nüfusuna çare olacak genç, kalifiye ucuz emek gücü kapıda hazır bekletiliyordu. Ta ki kapışma alanı Avrupa sınırlarına dayanma noktasına gelinceye kadar…
Kırım ilhakı sonrası, Ukrayna müdahalesinin de tereyağından kıl çeker gibi sonuçlanacağı hesabını yapan Rusya’nın beklemediği sonuçlarla karşılaşması; Ukrayna halkının direnişi, batının benzeri görülmemiş yaptırımlar uygulama kararı, müttefiklerinin Rusya’yı sahiplenme çekimserliği hesaplanmamış sonuçlardı. Bir Nato ülkesi olmasına rağmen Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta Rusya ile kurduğu ilişkiler kendisini zora sokmuştur. Sürdürdüğü ilişkilenme biçimiyle Ukrayna’da tavır değişikliğine gitmiştir.
Savaşın olası sebep ve sonuçlarını hesapladığımızda, her ne kadar Nato’nun doğuya genişleyen gücü Baltık Denizi ve Karadeniz’i de kapsayacak şekilde Rusya’yı çevrelemesi batının çıkarına görünse de ABD, İngiltere, Polonya ve Türkiye gibi ülkeler hem Rusya müdahalesi hem de fazlasıyla batı güdümünde olacak Ukrayna varlığının daimi bir Rusya tehdidi altında olmasından çok da memnun olmayacaklar.
Nato ve Avrupa Birliği ülkeleri ile çevrelenen Rusya’nın uzun süredir yürüttüğü Asya- Pasifik ülkeleri (Çin/Hindistan) ile geliştirdiği ilişkiler, genişleyen global pazarda bu ülkelerin genç nüfus avantajı, üretim, elektronik ve dijital sanayi genişlemesi, pazar payının bölüşümü ABD için geleceğin büyük tehlikesi olarak okunuyordu. Yeni dönemde enerjisini Uzakdoğu’ya yöneltmeyi planlayan ABD için Avrupa’nın jandarmalığı maliyetleri oldukça yüksekti. Şimdi Avrupa ülkelerinin savunma sanayi bütçelerini arttırma kararları peş peşe geldi ki, Almanya, Soğuk Savaş sonrası savunma harcamalarını kısıp önemli bir bölümünü üretim sanayine aktardığı için büyümesini buna borçluydu. Şimdi ABD bu yükün ve sorumluluğun bir kısmını AB ülkelerine havale ediyor.
Ukrayna, Afganistan, Irak ve Suriye’de sürdürülen pastayı paylaşma savaşımının yeni adresi olarak karşımıza çıkıyor. Eski Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinden biri olması, 2014 Onur Devrimi sonrası Rusya’nın hinterlandından çıkışı ve çok iştahlı bir şekilde AB ve Nato üyeliği için gösterdiği yoğun çaba Rusya sınırı için büyük tehdit oluşturuyor. Tarihsel dengeler ve Rusya’nın Baltık denizi ve Karadeniz’e erişimin kapanması tehlikesi karşısında Ukrayna’dan kolay kolay vazgeçmeyeceğini biliyoruz. Savaşın sonuçları beklentilerinin gerisinde olsa bile oradan eli boş çıkmamak için hem Ukrayna halkına hem de Rus halkına ağır bedeller ödetmeyi göze alacak gibi görünüyor. Rusya çeperinin daralmasına engel olmaya çalışırken, aynı tarihsel köklerden gelen Ukrayna halkının başına da Afganistan ve Suriye’de olduğu kadar rahat bombalar yağdırmayı göze alabiliyor. Bugün itibarı ile Ukrayna savaşından en kârlı çıkanın ABD ve İngiltere olduğunu söylemek mümkün. Yeni durum ile kıta Avrupası başetmeye çalışırken, ABD ve İngiltere, Çin’in yöneldiği Afrika pazarına el atacaklardır. Ta ki bu kaynaklar tüketilip yeni paylaşım pazarları bulununcaya kadar. El attıkları her toprak parçası, her coğrafya yağmalanarak geriye yıkım, milyonlarca insanın katledildiği, yerinden edildiği, canlıların yetişmediği harabelere dönüşünceye kadar.
Bu savaşta ve benzeri hegemonik güç savaşları kazananı kim olursa olsun, asıl kaybedenin halklar olduğunu biliyoruz. Savaşın kaybedeni kadınlar, çocuklar, canlılar, doğa ve tarihsel miraslar oluyor.
Şimdilik bütün bu hesapları altüst eden Ukrayna halkının direnme kararlılığı ve cesareti. Tıpkı DAİŞ çetelerine karşı direnen Kürtlerin tarihin değişimine yön verdiği gibi…
* Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü