Biz, yani öteki Türkiyeliler olarak havayı koklayıp bir durum değerlendirmesi yapsak diyorum. 24 Haziran tarihinden bu yana içine düştüğümüz -düşürülmedik, düştük- hayal kırıklığı, bozguna uğrama, keyifsizlik ve benzeri ruh hallerinin bir fayda sağlamadığını şimdiye kadar anlamış olmamız lazım. Yukarıda kısaca sıraladığım halleri ısrarla devam ettirmek isteyenler varsa bilemem. Ancak önerim bütün …izm’lerden azade, kendi kendimize kalmak ve düşünmek. Ama öyle nalıncı keseri gibi hep bir yana düşünce sıralamak değil…
Bizi pek içine alamayan ve adına yeni yönetim şekli denen Cumhurbaşkanlığı sistemi devlet işlerinin daha işlevsel ve etkin hale getirilmesini hedefliyormuş. Son bir haftadır yeni Türkiye’ye ait kamu iletişim araçları bunu dile getiriyor. İşlevsellik ve etkinlik tek bir kavrama indirgenmiş durumda: Hızlı devlet. Benim buradan anladığım, biz otobanda trafik kurallarına uygun olarak ilerlerken sağ emniyet şeridini kullanarak ve bizden akıllı olduklarını sanmamızı istedikleri araç sürücüleri oluyor. Hedefe bizden on dakika önce gitmekle hayat yolunda kazanç temin ettiklerini sanıyorlar. Ya da biz onların öyle düşündüklerini sanıyoruz. Hedefine, farklı olduğu için, rüzgâr ondan yana estiği için, kendi özgürlüğü için emniyet şeridini kullanmayı koyan biri bu hedefi gerçekleştirdiğinde başarılı olarak addedilir. Resmi çevirin bir de şöyle bakın: Kurallara uymadığı için onun ceza alması gerektiğini düşünüyoruz ve biz iyi sürücüler olarak yolumuza devam ediyoruz. Biz iyiyiz. Onlar başarılı. Saçma mı?
Şu bize iyi bir haber olabilir mi, emin değilim: Her işe tek bir yöneticinin baktığı sistemin hızlı sürdürüleceği ve ülke halkı için bu hızın bir fayda gözettiği iddiası bir iddia olmaktan öteye geçemeyecek. Birincisi arzu ettikleri gibi bir hıza ulaşamayacaklar, ikincisi aman tek adam ne der çekincesiyle kimse sorumluluk ve gerektiğinde inisiyatif almayacak. Falanca belediyenin kaldırım taşı değiştirme işinin hangi şirkete verileceğinden tutun, damadın ülke finansını yönetmeye çabalarken “spread sheet”leri koltuğunun altına alıp kayınpederinin çalışma ofisinin önünde sırasını beklemesine kadar her şeyi hayal edebilirsiniz. Damadın önceliği tek adamın iş yoğunluğu arasında bir yere girecek. Mutfakta bulaşıkların birikmesi gibi, işler birikecek. Hiçbir toplantı saatinde başlayamayacak. Hep bir sarkma, hep bir yığılma…
Biz hız istemiyoruz ki.
Biz kimiz? Biz öteki halkız. Son seçimleri özellikle ön plana çekerek ve altını kırmızı kalemle çizerek biz demokratik değişim araçlarını kullanarak bir değişim talep ettik. Biz, aynı zamanda öteki Türkiyeliler olarak yeni dönem kurallarının ne olduğunu iki yıldır öğrenmeye çalıştık. Ancak Cumhurbaşkanı bu kuralların ne olduğunu, bize yani halka ne fayda getireceğini somut olarak açıklamadı. Dolayısıyla iki yıl önceki referandumda bu kurallara evet mi hayır mı diye sormamıştı. Kendisini onaylatmıştı.
Muhalefet cephesinde işler kesat. Biri zaten hapiste, tutsak. Diğeri kendini ispat etmeye çalışan ergen gibi… Cumhurbaşkanlığının ilk kararnamesinde 500 küsur yeni madde yayınlandı, geçen gün. Muhalefet aralarında maddeleri bölüşüp okumaya kalkarak ve hep aynı cümle gruplarıyla eleştirerek vakit kaybetmesin. İktidar meclis tatilini ertelemiş, çalışacakmış. Tecrübelerim bana aile şirketlerinin kurumsallaşmaması nedeniyle battığını söylüyor. Batarsak içinde biz de varız. Demokratik değişim araçlarını kullanarak yeniden bir değişim talep etmemiz biraz eklektik kalmıyor mu, bu durumda?
Zaman üzülme, kederlenme zamanı değil. Biz iyiyiz, onlar başarılı. Güçlerimizi birleştirelim, biz başarılı olalım. Bu defa onlar iyi olsunlar. Bir sonraki aşamada biz başarımızı herkesi birleştirerek gösterelim, hepimiz başarılı ve iyi olalım.
Bu yazının yetersizlikleri, hataları ve zayıflıklarının tek sorumlusu umuttur.